Arakan liderini arıyor

Arakan’daki köylerde yaşanan katliamları duymuşsunuzdur hepiniz. Yaşlı genç demeden boğazları kesilerek öldürülüyor insanlar. Kadınlara ve genç kızlara ise acımasızca tecavüz ediliyor.

Son zamanlarda Türkiye’den giden yardım kuruluşlarına da zorluklar çıkarılıyor bölgede.

Bilhassa kardeş ülke Bangladeş’in güvenlik görevlilerinin Cox’s Bazar, Teknaf gibi bölgelerdeki kamplara yardımı engelledikleri duyumlarını almaktayız.

Sadece Myanmar yönetimiyle değil, Bangladeş yöneticileriyle de bir an önce temasa geçmelidir Türkiye. Gerekirse bu ülkedeki yoksullara da el uzatmalıdır maddi yardımlarla...

Arakan’daki son olaylarda 20 binden fazla insan evini terk edip daha güvenli bölgelere göçmek zorunda kalmıştı hatırlarsanız.

Uydu görüntüleri açıkça gösteriyordu ki binlerce ev bir kaç saat içinde acımasızca yakılmıştı. Yetkililer 4 bin 665 civarında evin yakıldığını söylüyor.

Geçen hafta gerçekleşen saldırıda 84 Müslüman’ın öldürülüldüğü de gelen bilgiler arasında.

Bildiğiniz gibi ibadet özgürlüğü evrensel bir haktır. Ancak Mag Budistleri Müslümanların ibadet özgürlüklerine de saygı göstermiyor.

Mesela Akyab civarındaki Maungdaw kasabasında 3 adet cami var. Bu küçük kasabada bile 3 cami oluşu bölgedeki Müslüman nüfusun yaygınlığı hakkında bir bilgi verir sanırım.

İşte maalesef bazı Budist çeteler bu camilere saldırıyorlar. Özellikle Müslümanlar ibadet esnasındayken bu tür saldırıları gerçekleştiriyorlar. Bir merkezden dolduruşa getirilmiş kimi Rakhineliler, güya vatanlarını Müslümanlardan kurtarmak için her fırsatta Rohingyalıları taciz ediyorlar.

Bunu yaparken, 20-30 yıl önce bizdeki kimi baskıcıların kullandıkları argümanları kullanıyorlar.

Halkın yüreğine nefret tohumları ekiyorlar bu ayrımcı propagadanlarla. İslam dininden ve değerlerinden alabildiğince korkutuyorlar Budist halkı.

Mesela “Kara İğrenç Şeytanlar” diyorlar Müslümanlara. İslam’ın şer’i hükümleriyle korkutuyorlar insanları, gericiler, mürteciler diyerek aşağılıyorlar onları.

Her fırsatta Müslümanların göçmen olduklarını, Arakan’ın kendilerine ait olduğunu söylüyorlar. Halbuki bütün tarihi vesikalar gösteriyor ki, Rohingyalılar bölgenin esas yerlileridir.  

Çünkü bölge, miladdan önceki dönemlerde Hindistan’ın bir parçasıydı ve Hindu inanışının önemli merkezlerinden birisiydi.

Bölgede var olan antik kalıntılar, eski Hindu tapınaklarının izleri bu gerçeği açıkça ispat ediyor. Bölgeye Budizm’in yayılması ise yine Hindistan merkezli dini faaliyetlerle gerçekleşmiştir daha geç zamanlarda.

Mag Budistleri ise Tibet’ten çok daha sonraları göçmüşler bölgeye. Tam da bu noktada Tibet’in Ruhani Lideri Dalay Lama’nın bu zulme sessiz kalışı daha anlamlı oluyor.

Devletin resmi tarih anlayışına göre tüm Burmalılar Moğol soyundan gelmektedir. Moğolların bu bölgeye gelişi ise daha geç zamanlara denk gelir.

Her resmi tarih anlayışının uygulanışında olduğu gibi, bu resmi tarih baskısı da bütün Burma halklarına dikte edilmekte, böylece tek dinli, tek kültürlü bir Burma milleti oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Bu yeni milletin dini ise haliyle Budizm olacaktır. Burma hükümeti huzurun, barışın buradan geçtiğini sanmaktadır ki, maalesef yanılmaktadır.

Her halükarda Hint kökenli Rohingyalılar bölgenin asıl yerlileri. Dışlanan, katledilen, sürgüne gönderilmek istenen mazlum yerlileridir.

İslamiyetin bölgeye yayılması ise 8. yy’a kadar uzanır. Gemilerle bölgeye gelen Müslüman Arap tüccarların arasında muhtemeldir ki pek çok tebliğci de vardı.

Bu insanlar hem hal diliyle, hem de sözle İslam dininin hakikatlerini bölge insanlarına yaymışlardı.

Arakan krallarından Narameikla’nın İslam’ı kabul edip, Süleyman Şah ismini almasıyla birlikte toplu İslam’a geçişler yaşanmıştı bölgede.

Bu dönemden sonra bastırılan sikkelerdeki kelime-yi tevhid yazıları, Arakan’daki dini değişimi açıkça göstermektedir aslında. 

Ancak bazı Budistler, bu değişimi içlerine sindirememişler ve bölgede Müslüman hakimiyetini kırmak için ellerinden ne geliyorsa yapmışlardır.

Şu aşamada yapılması gereken elbette tarihi bir sorgulama değildir. Olan olmuş, bölgedeki nüfus popülasyonu Budistler lehine bir şekilde değiştirilmiştir.

Bu aşamadan sonra yapılması gereken mevcut durumu, daha adil çözüm süreçlerine tekamül ettirebilmektir. Yani Budistlerin de dışlanmayacağı, onların da Müslümanların da bütün korku ve endişelerinin izale edileceği birlikte yaşanabilecek adil bir süreç geliştirilmelidir.

Rohingya’da başka ülkelere göç etmeye zorlanan milyonlarca Müslüman da bu sürece aktif katılacaktır. Onlardan isteyenler memleketlerine geri döneceklerdir.

Ama önce birbiriyle insanca konuşacak muhatapları belirlemek gerekiyor. Biz bu aşamada Nisa Suresi 35. ayetin önerdiği çözümü öneriyor öncelikle:

Eğer karı-kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz, erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. İki taraf (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da onları uzlaştırır. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdardır.

Arakan’da bozulan birliktelik bağını esastan ele almamız gerekiyor. Sadece yüzeysel müdahelelerle değil, felsefi, tarihi, dini, toplumsal derinliğini de kuşatarak çözüme ulaştırmamız gerekiyor.

Dünya üzerindeki milletlerin davalarının mutlaka bir sözcüsü vardır. Öncelikle Arakan Müslümanlarına onları her platformda temsil edebilecek, Arakanlı bir siyasi lider seçilmelidir.

Dünyanın Arakan Müslümanları söz konusu olduğunda muhatap alabileceği yerel bir lider. Bu liderin dini bir derinliğinin olması ise, Rohingya Müslümanlarını birleştirmek açısından oldukça önemli. Çünkü Rohingyalılar dindar bir millet.

Myanmar hükümeti de, Rohingyalı Müslümanlarla var olan sorunları konuşmak ve tartışmak üzere Rakhine’yi temsilen bir sözcü belirlemelidir.

Bu sözcüler devlet kontrolünde Arakan’ın başkenti Akyab’da, Myanmar’ın güvenli bir şehrinde ya da İstanbul gibi başka bir şehirde dertleri nedir, istekleri nedir bunları açıkça ortaya koymalıdırlar.

Daha sonrasında Dalay Lama gibi dini liderlerle de bilhassa Diyanet İşleri Başkanlığı kanalıyla görüşmeler tertip edilebilir. Bu meselenin çözümünde onların da aktif rol alması sağlanabilir.

Bütün bunlardan öte, dünya genelinde kitleleri birbirine düşüren “güvensizlik” ve “nefret” duygularını tamir edecek bir “Gerçek Adalet Birliğinin” acilen tesisine ihtiyaç vardır.

İnanç düşmanı ideolojilerin tesiriyle Budizm gibi bir dinin mensuplarını da esir alan “güçlü olan haklıdır” prensibinin yaraladığı yürekler, “haklı olan güçlüdür” prensibinin tiryaklarıyla tedavi edilmelidir.

İslam İşbirliği Teşkilatı, daha fonksiyonel hale gelmeli, hatta Balasafa (Balkan-Asya-Afrika-Amerika) Birliğinin de temellerini atmalıdır. Böylece insanlığın muhtaç olduğu “gerçek adalet” tüm dünyada bir an önce tesis edilebilecektir.  

Gerekirse, Balasafa Birliği kendi bünyesinde oluşturacağı ve bütün üye milletlerden de temsilcilerin olacağı “Barış ve Adalet Gücü” birlikleri ile dünyadaki “adalet” sorunu yaşayan bölgelere anında müdahele edebilmelidir.

BM’nin ve diğer uluslarası oluşumların, gücün üstünlüğüne inanan ideolojilerin tesiriyle pasifleştirilmiş olduğu bir gerçektir. Bu uluslarası kurumların yakın dönemde dünyanın geri kalanını adil ve kalıcı çözümlerle huzura ulaştıramayacağı da kesindir.

O halde İslam İşbirliği Teşkilatı, “adalet” ortak paydasında buluşan tüm milletleri kucaklayan ama BM’den daha etkili bir yapıya dönüşmelidir. BALASAFA Birliğinin kurulması, dünyadaki adalet sorunlarının çözülmesi anlamına da gelecektir. (OD)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.