Arap düşüncesi Bediüzzaman'la geç tanıştı
Londra'da Arapça yayımlanan El Hayat gazetesinin yazarı Rıdvan Ziyade, Fethullah Gülen'i konu edindiği yazısında Bediüzzaman Said Nursi'ye değindi
Rıdvan Ziyade'nin yazısı:
Arap ve İslam dünyasında Fethullah Gülen etkisi
Arap düşüncesi Bediüzzaman Said Nursi'nin yazılarıyla geç tanıştı ve Said Nursi'ye bakışı tasavvufi düşünce çerçevesiyle sınırlı kaldı. Said Nursi'nin çalışmalarının Arapçaya çevrilmiş olmasına rağmen düşüncelerinin sufi çerçeveyle sınırlandırılması tıpkı örnek bağlamında İkbal ve Mevdudi'nin düşüncelerinde yaşandığı gibi Arap düşüncesinde yayılmasını veya etkisini engelledi.
Nur cemaati, hocası ve lideri Bediüzzaman Said Nursi'nin vefatı sonrası organizeli şekilde kuruldu. Müntesipleri onun cemaatin teorik ve ilmi temelini oluşturan Nur risaleleri olarak bilinen risalelerini bastı. Risaleler net siyasi tutumlar veya hedefler belirlememekle birlikte içeriğinde insan hayatının dünyevi ve uhrevi işlerinin düzenlenmesiyle ilgili konularda derin bakış açıları ve tasavvurlar taşıyor. Bizler Üstad'ın yazılarında insanın, kendi saadetinin ve sorunlarını çözümünün sadece Allah'la sağlam irtibatta saklı olduğunu idrak etmesi gereğine yönelik açık çağrısını ve eğitim boyutuna vurgu yaptığını gözlemliyoruz. Bireysel veya toplumsal herhangi bir değişim girişiminin temeli ve hareket noktası olduğu yaklaşımıyla müntesiplerini bu eğitimi derinleştirmeye ve kökleştirmeye teşvik ederdi.
Batı teknolojisinin İslami değerlerle evliliği
Bugün ise Fethullah Gülen, birinci derecede eğitime, Türkiye'de ve Nijerya'dan Japonya'ya, Almanya'dan ABD'ye kadar dünyanın dört bir yanında okullar inşa edilmesine önem veren hareketin lideri sayılıyor. Ayrıca bu hareket eğitim, sosyal, ekonomi, kültür ve hayır amaçlı vakıf kurumlarının inşasına önem veriyor. Gülen, uygar dinî uyanışın Batı teknolojisinin İslami değerlerle evliliğiyle gerçekleşeceğine ve bu işlemin periyodik ve sürelik şekilde bu görevi üstlenebilecek ehil İslami kadrolar yetiştirmek için eğitim kanalıyla yapılması gerektiğine inanıyor. Gülen, Arap ve İslam düşüncesi açısından ilk uygarlık açılımını yansıtıyor. Belki de Arap düşüncesinin kısa olmayan bir süre Mevdudi'nin düşüncelerinin etkisi altına girmesi Gülen'in fikirlerine açılımın önünde bir engel oluşturdu. Zira Gülen'in düşünceleri Arapçaya nadiren çevrildi ve Arap İslami hareketler Gülen'in taşıdığı eğitim düşüncelerine açılmaya önem göstermediler.
Fethullah Gülen çocukluğunda ve gençliğinde başta döneminin önde gelen fakihlerinden olan Osman Bektaş olmak üzere tanınmış hocalardan medrese eğitimi aldı. Öğrenim yılları sırasında Nur risaleleriyle tanıştı ve çokça etkilendi. Zira bu risaleler kapsamlı bir yenilenme ve ihya hareketiydi. Yaşının ilerlemesiyle birlikte mütalaaları arttı, kültürü gelişti ve çeşitlendi. Batı kültürüne, düşüncelerine ve felsefelerine vâkıf oldu. Ayrıca Doğu felsefesine de... Fizik, kimya, astronomi ve biyoloji öğrendi. Yirmili yaşlarına geldiğinde Edirne Üçşerefeli Camii'ne imam olarak atandı. Orada camiye kapanarak ve zaruri durumlar hariç sokağa çıkmama kararı alarak 2,5 yıl geçirdi. Davet çalışmalarına İzmir'de Kestanepazarı Camii'nde camiye bağlı Kur'an hafızlığı okulunda başladı. Sonra gezici vaiz olarak çalıştı. Anadolu'nun batısının dört bir yanını dolaştı. Fethullah Gülen 1990 sonrası dinlerarası diyalog ve anlayış noktasında eşsiz bir hareket başlattı ve bu hareket yankısını Türkiye ve ardından dışarıda buldu. Bu hareket Papa'nın çağrısıyla Vatikan'da Papa'yla gerçekleştirdiği toplantıyla zirveye çıktı. İletişim araçlarının gelişmesi sonrası dünyanın küçük bir köy haline geldiğine ve bu yüzden düşmanlık ve husumet üzerine kurulu bir hareketin olumlu hiçbir sonuca götürmeyeceğine, bütün dünyaya açılmak gerektiğine ve İslam ile diğer dinler arasında işbirliği için geniş alanların olduğuna inandı. Gülen hareketini bölge ve dünyadaki diğer İslami hareketlerden ayıran özellik, genel olarak Batı tarafından büyük bir olumlu tepki alması. Zira dünyaya 'açılması' ve fikrî söylemi sebebiyle örnek alınması gerekli bir 'model' olarak görülmektedir.
İslam dünyasındaki totaliter rejimlere karşı
Gülen, Kafkaslar, Orta Asya cumhuriyetleri ve Balkanlar'ı Türkiye'nin aktif sahası olarak görüyor. Zira bu ülkeler önemli Türk azınlığı içeriyor. Gülen, Türkiye'nin bir gün tıpkı Osmanlı Devleti yıllarında olduğu gibi dünyanın en önemli ülkelerinden biri olma konumuna dönerse dünyanın dört bir yanındaki Türklerin göbeğinde güçlü bir nüfuzunun olması gerektiğini düşünüyor. Ayrıca Gülen, Türkiye'de şeriatın uygulanmasını yeğlemiyor ve bu bağlamda şeriat kurallarının büyük çoğunluğunun insanların özel yaşamıyla, çok az kısmının devletin idaresi ve işleriyle ilgili olduğunu ve genel konularda şeriat hükümlerini tatbik etmeye gerek olmadığını ifade ediyor. Bu doğrultuda Gülen demokrasinin en iyi çözüm olduğunu ifade ediyor. Bu yüzden Gülen İslam dünyasındaki totaliter rejimlere karşıdır.
Gülen hareketi Türkiye'de geçen yüzyılın seksenli yıllarında dini hareketlerin ve tarikatların canlanması çerçevesinde parladı. Kenan Evren liderliğindeki 1980 askerî darbesi ve askerî yönetimin ekonominin serbestleştirilmesi, medyanın özelleştirilmesi ve dinî cemaatler de dahil sivil örgütlenmelere daha fazla çalışma özgürlüğü verilmesiyle ilgili aldığı kararlardan sonra dinî hareketler parlamaya başladı. Said Nursi'nin kurduğu ve sonrasında yukarıda zikrettiğimiz gibi Gülen hareketinin içinden çıktığı ve etkilendiği Nur cemaati de bu hareketlerdendir. Felsefesinin özü, sorumlu ancak aynı zamanda Batı dünyasının İslam dünyası karşısındaki ilerleyişini sonlandırmak için modern teknolojiye, bilgiye ve kalkınmaya özlem duyan bir İslam toplumu oluşturmak. Bugün Gülen adı aydınlıkçı veya ılımlı Türk İslam'ı kavramıyla birlikte sunuluyor. Zira Fethullah Gülen destekçileriyle birlikte modernliği dindarlık, milliyetçilik, hoşgörü ve demokrasiyle mezcetmiş dini, siyasi, sosyal ve modern bir hareket kurmaya çalıştı. İslam'ı, milliyetçiliği ve liberalliği aynı potaya koydu. Birçok Batılı dergi Gülen'i Batı'ya düşman olmayan milliyetçi İslamcı sosyal bir hareketin lideri ve Ortadoğu'da sosyal İslam'ın geleceğinin yüzü olarak yazdı. Gülen'in Türk otoriteleriyle sıkıntıları 18 Haziran 1999'da bir Türk televizyonuna konuştuğu ve bazılarının Türk askerî kurumlarını zımnen eleştirmesi olarak gördüğü açıklamalarda bulunmasıyla başladı. Sonrasında devletin başsavcısı Gülen'in açıklamaları hakkında soruşturma başlattı. O vakit zamanın Başbakanı Bülent Ecevit müdahalede bulundu ve devleti, konuyu televizyonlar önünde tartışmaya açmak yerine sakince ele almaya çağırdı. Kendisine Cumhuriyet'in laik esaslarını ortadan kaldırma suçlaması yöneltildi ancak mahkeme 2008 Haziran sonunda bu suçlamadan Gülen'i beraat ettirdi. Bu ise Gülen'in Türkiye'ye dönüşünün yaklaştığı kehanetlerini körükledi. Gülen, dediğimiz gibi siyasi hayata külliyen ve direkt olarak girmedi. Aksine fikrî ve eğitim ekollerine yakın, düşünme ve hareket etme yöntemi farklı, Türk sahası içindeki etkileşim araçları farklı bağımsız gruplar oluşturdu. Bu gruplar 'modern sufi tarikatları' yerine 'eğitim boyutuna sahip İslami cemaatler' olarak adlandırılıyor. İkbal'in Arap elitleri ve siyasileri üzerinde etkisi sınırlıydı. Mevdudi'nin etkisi ise siyaset ve hareket bağlamında oldu. Gülen'in sosyal ve eğitim alanında etkisi ise Arap toplumlarında uzun vadede daha derin olacaktır. Zaman