Ateistlerin özgür olduğunu kim söyledi?

Fakat bilmiyorsun arkadaşım: Kuşlar kadar özgür olmanın bedeli kuşlar kadar tedirgin yaşamaktır. Zaten mevzu da daha çok ‘özgürlüğün nasıl tanımlandığı’ ile ilgilidir. Eğer özgürlük 'daha az bağlılık' olarak tarif edilirse bedeli olarak birşeyi alır elimizden: Ünsiyet. Ünsiyet? ‘Ünsiyet’ nedir? Belki şurasından tutarsam fehmine yaklaştırabilirim: O tanıdıklığın sıcaklığıdır.

Aşinalıktan gelen emniyet hissidir. İnsan mekana bağladığı zaman hürriyetinden bir parça ödün veriyorsa da karşılığında aldığı şey küçük görülmemelidir: Aynı yerde/yerlerde olabilmenin verdiği güven. Belirsizliklerin azaldığı cennet. Zorlaştırıcı sürprizlerin duvarların ardında kalması. Bunlar huzurun imkanı için ödediğimiz bedellerdir. Tabir-i caizse, biz, özgürlüğü ünsiyet için rüşvet veririz. Kanatlarımız karşılığında huzur alırız. Bağlanırız ki boşluğa düşmekten kurtulalım. Duvarları olmayan özgürlük de bir tür boşluktur.

Yine bu pencereden bakarak soralım: Aile kurduğunuzda elinize geçen nedir? Yine böylesi bir ünsiyet değil midir? Evet. Beraber yaşayacağı kişinin omuzlarıyla paylaşarak sıradışılığın yükünü azaltmış olur evlenen. Lakin bir de şunu kazanır: Yastığa birlikte baş koyacağı kişiyi belirli kılarak hayatındaki belirsizliği azaltır. Epeyce azaltır hem de. Çünkü Leyla’nın birlenmesi Mecnun’a ferahlıktır. Bir Leyla’yı sevmek bin Leyla’yı özlemekten kolaydır.

Gençliğin 'akıldan ziyade hissi dinleyen' yanına bir zenginlik gibi görünebilir ihtimaller. Fakat insan yaşlandıkça, bedeni ve zamanı "Hepsine yetişemeyeceğim!" diye bağırdıkça, ister istemez bir kanaatkarlık sarar benliğini. Eller küçüktür ve tutulacak çok şey vardır. Yorgunluk hırsı azaltır. Akıl daha az şeyi kovalamanın daha rahat taşımak olduğuna ikna eder hisleri. Amenna: "Din kolaylıktır..." buyuruyor Aleyhissalatuvesselam. İşte bu hakikatten ilham alarak diyebilirim ki: Evet, her çiçekten bal almaya çalışan şaşkın olmaktansa, dinin dairesinde kanaatle amel etmek de kolaylıktır. Yani nikah da bir kolaylıktır.

Fıskın kolaylığı takvanınsa zorluğu temsil ettiğini düşünürüz çoğu zaman. Hata olduğu kanaatindeyim. Neden? Şöyle: Yıkmak elbette yapmaya göre eylemsel bir kolaylık içerir. Tamam. Fakat günahın vücudî bir kolaylığa sahip olduğundan bahsedilemez. Günah varlıksallıktan yoksun eylemlerden oluşur. Yoksunluğundan dolayı da bu anlamda kolaylıklar yüklenemez. Ancak tensel zevklerin aceleciliği bakımından suhuletleri(!) olur günahların. Varlığa bakışınızda ‘an'ı aştığınız andaysa zaman müfessirliğini gösterir ve eylemselliğin her zaman varlıksallık olmadığını yüzünüze çarpar. O çabukluklar meğer yıkmak olmuştur. Temelin oturmasını beklememek binayı ömründen etmiştir.

Mürşidim bu sadedde der: “Gençlik gidecek. Sefahette gitmişse, hem dünyada, hem âhirette binler belâ ve elemler netice verdiğini ve öyle gençler ekseriyetle suiistimal ile, israfat ile gelen evhamlı hastalıkla hastahanelere veya taşkınlıklarıyla hapishanelere veya sefalethanelere veya mânevî elemlerden gelen sıkıntılarla meyhanelere düşeceklerini anlamak isterseniz, hastahanelerden ve hapishanelerden ve kabristanlardan sorunuz."

Üçüncü Söz sağdan gidecek yolcunun saadetinin 'mugaddî hülâsalardan dolu dört okkalık bir çanta ve her adüvvü alt ve mağlûp edecek iki kıyyelik bir mükemmel mîrî silâhı taşımaya mecbur' oluşuyla bir ilgisi olduğunu söylüyor. Yolculardan birisi göze alıyor bu yükü. Diğeri ise 'zahirî bir hıffet'i tercih ediyor:

"O iki asker, o muarrif adamın sözünü dinledikten sonra, şu bahtiyar nefer sağa gider. Bir batman ağırlığı omuzuna ve beline yükler. Fakat kalbi ve ruhu, binler batman minnetlerden ve korkulardan kurtulur. Öteki bedbaht nefer ise askerliği bırakır, nizama tâbi olmak istemez, sola gider. Cismi bir batman ağırlıktan kurtulur; fakat kalbi binler batman minnetler altında ve ruhu hadsiz korkular altında ezilir. Hem herkese dilenci, hem herşeyden, her hadiseden titrer bir surette gider. Ta mahall-i maksuda yetişir; orada âsi ve kaçak cezasını görür."

Özgürlük, hiçbirşeyle bağlanmamak anlamında bir özgürlük, katıksız mutluluğu garanti eder mi? ‘Olamaz’ gibi geliyor bana. Çünkü kuşlar da ‘kuşlar kadar özgür’ olabilmek için hafiflik bedeli ödemek zorundadır. Yanında kendisini korumaya yarayacak pazular bulunduramaz. Kalın bir kabuk da taşıyamaz sırtında. Hürriyetini kazandıran şeyler aslında ‘kolay incinir’liğine sebep olmuştur. Zayıflıklarındandır bazı kuşların göçmen olması. Biyolojisi aynı coğrafyada kışı atlatmasına müsait değildir. Sevdiği şeyleri arkasında bırakmak zorundadır başka iklimlere uçarken. Özgürlüğü onu ayrılıklara müptela kılmıştır. Ve tedirgindir. Varolduğu her yerde ürkektir. Tetiktedir. Çünkü kolay incinir. Onun kadar özgür olmayan birçok hayvan vardır ki böyle korkulardan azâde yaşarlar. Peki, bunca bedeli ödendikten sonra, kuş sahiden özgür müdür?

Arkadaşım dikkat ediyor musun: İman etmenin de tıpkı böyle ‘yükle gelen bir kolaylığı’ var. Mesela: Ateist mü'mine göre daha özgür hissedebiliyor kendisini. Ne de olsa beş vakit namaz kılmıyor. Yılda bir ay oruç tutmuyor. Hacca da mecbur değil. Fakat kazandığı bu zahirî hafifliğin kuşun halinden ne farkı var? O da bir mü’mine kıyasla kuş gibi tedirgin değil mi? Halbuki gerçek özgürlük bu değil. Yani özgürlük yalnız 'az bağımlılıkla' değil 'az korkuyla’ ilgili birşey. Bu açıdan bakarsak, ateistler korkusuzlar mıdır, yoksa daha mı çok korkarlar?

"Evet, her hakikî hasenât gibi, cesaretin dahi menbaı imandır, ubûdiyettir. Her seyyiât gibi cebânetin dahi menbaı dalâlettir..." diyor mürşidim. Neden? Çünkü imanın sağladığı bir diğer kolaylık da varlıkla kurulabilecek ülfet ilişkisidir. Kafir bu ilişkiden mahrumdur. Tevhide iman etmiş her mü'min yaşamayı kolaylaştırıcı bir anlam dünyasına sahiptir. Her gerilime dair bir devayı, ta Kur'an'dan ve sünnetten başlayan bir tedris ile, ders almaktadır. Hiçbir soru/sorun çalışmadığı yerden çıkmaz. Çünkü Aleyhissalatuvesselamın hayatı nümune-i imtisal olarak önünde durmaktadır. Yaşadıklarının mutlaka onun yaşadıklarına benzeyen/bağlanacak bir yanı vardır. Hayatımız yalnız değildir. Sünnete nikahlıdır. İmanın içerdiği intisab bir açıdan da bu ünsiyetle (ünsiyeti sağlayan anlam dünyasıyla) kurulan bir bağdır. Anlamlandırdığı şeyden korkmaz insan. Tanıdığı için korkmaz. Sınırlarını çizebildiği için korkmaz.

Bu açıdan diyebilirim ki: Hiçbir mü'min hayatını tek başına yaşamaz. İslam/insanlık tarihiyle birlikte yaşar. Kur’an kıssalarıyla birlikte yaşar. Sünnet-i seniye ile birlikte yaşar. Hadiste de zaten buyrulur: "Mü'min mü'minin aynasıdır." Bu mübarek miras kimileri için ağırlık yapacak iki kıyyelik bir silah gibi görünebilir. Ama aslında zorluklara karşı ayakta kalmanızı sağlayacak bir güçtür. Uçup kaçmanıza gerek kalmaz. Kalır ve anlamlandırırsınız.

İman bizi herşeyin anlamlı olduğu bir dünyaya davet ediyor. İbadetler bu anlamları tekrar ederek onları kalbimizde diri tutmamızı sağlıyor. Böylesi bir ünsiyet dünyasından yoksun kaldıktan sonra 'her istediğini yapmanın' ne faydası olabilir ki insana? Takva işte tam da bu açıdan bir güçlüğün değil kolaylığın namıdır. Tevekkül bu tanıdıklığa dönük teslimiyettir. Allah’a dair marifetinizle ilişkili olarak yarattıklarıyla ilişkiniz de hoşlaşır. Dünyanıza bakarak düşünün lütfen: Sevdiğinizin kulağınızı çekmesi bile iltifat gibi gelir. Çünkü failin sıfatları fiile de sirayet eder. Renkleriyle renklendirir. Fakat hasmınızın iltifatı bile canınızı sıkar. Korkutur. Öfkelendirir. Çünkü faile dair suizan/endişe fiile de işler. Hasılı, arkadaşım, sorarak bitirelim: Ateistlerin özgür olduğunu kim söyledi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum