Yasemin YAŞAR
Azamet-i İlahiyeyi zihinlerde tespit
İbadet, Allah’ın emirlerini yapmak ve nehiylerinden sakınmak anlamına gelmektedir. İnsanın yaratılmasına sebep, emrolunan ibadetleri yapmaktır. İbadetleri yapmaktaki emir ise, imanın hakikati olan yakini elde etmek içindir. Hicr suresi son ayette, “Yakin elde etmek için Rabbine ibadet et.” buyrulmuştur.
İbadetsiz iman, imanın kendisi değil görünüşüdür. Nisa Suresi 135. ayette, “Ey iman edenler! İman ediniz.” buyrulmuştur. Bu ayet-i kerimeden de anlaşılacağı üzere iman, yalnız icmali ve taklidi bir tasdike münhasır değildir. “İman temenni değil, kalplerde yerleşmesiyle amelin de onu tasdik etmesiyle vücut bulur.” Hadis-i şerif. Yoksa Allah’ı bilmek, bir Allah var deyip, bütün mülkünü esbaba, tabiata taksim etmek, her şeyin yanında hazır irade ve ilmini bilmemek, emirlerini tanımamak, sıfatlarını ve gönderdiği elçilerini tanımamak, hiçbir cihette Allah’a iman hakikatinin onda olmadığının göstergesidir. Hizmet Rehberi, 74.
İşte tam bu noktada inkar etmek ile iman etmenin bütün bütün farklı olduğu ayrımını nazara almak gerekecektir. “Allah’ın emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden sakınmaktan ibaret olan ibadetle, vicdani ve akli olan imani hükümler terbiye ve takviye edilmezse, eserleri ve tesirleri zayıf kalır. Bu hale alem-i İslam’ın hal-i hazırdaki vaziyeti şahittir.” İşârâtü’l-İ’caz, 140. Bu gün toplum içerisinde Müslüman olduğuna dair tereddüt yaşamayan çok sayıda insan vardır. Fakat bu insanların gerek yaşantıları, gerek yakalandıkları manevi hastalıklara bakılınca, imanın izleri ve tesirlerinin az olduğu göze çarpar. Evet, insanlar Allah’ı inkar etmemektedir, fakat imanlarının da tahkik olduğu söylenemez. Çünkü, “İman etmek Kur’an-ı Azimüşanın ders verdiği gibi, o halıkı sıfatları ile isimleri ile umum kainata şahadetine istinaden kalben tasdik etmek, elçileriyle gönderdiği emirleri tanımak ve günah ve emre muhalefet ettiği vakit, kalben tövbe ve nedamet iledir.” Hizmet Rehberi, 75.
İbadetler, Allah’ın mabud insanın da kul olduğunu en kusursuz şekilde ifade etmenin adıdır. Kul ile mabud arasındaki en yüksek nispettir ve kulun hakiki mabuda karşı tavırlarının tanziminden ibarettir.
İbadet insanın varlık, hayat, şuur, idrak ve en önemlisi de iman gibi nimetlere mazhar olduğu bütün bu şeylerin diliyle bir tefekkürdür.
İbadetlerin neticesi takva mertebesine kavuşmaktır. Bakara Suresi 21. ayette şöyle buyrulur, “Ey insanlar sizi ve sizden evvelkileri yaratan Rabbinize ibadet ediniz ki, takva mertebesine vasıl olasınız.
İbadetin emredilme sebebi ve hilkati beşere terettübü iki şeyden ileri gelmektedir. “Ya insanın ilk yaratılışında ibadete istidatlı ve takva kabiliyetli olarak yaratılmışlardır ve o istidadı ve kabiliyeti onlardan gören, onların ibadet ve takva vazifelerini göreceklerini kaviyyen ümit eder. Veyahut insanların hilkatinden ve memur oldukları vazifeden ve teveccüh ettikleri kemalden maksat, ibadetin kemali olan takvadır.
Risale-i nur satırlarında farklı yerlerde takvanın tanımları vardır. İşârâtü’l-İ’câz adlı eserder Kur’an-ı Kerim’de geçen takvanın mertebelerinden bahsedilir. Birinci olarak takva, şirki terk, ikinci mertebede masivayı terk, üçüncü olarak da masivaullahı terk anlamındadır. Bundan başka, Kastamonu Lahikası’nda günahlardan şiddetle içtinap anlamında zikredilmiştir. Takvanın en geniş tanımı ise, Hutbe-i Şamiye’de şu şekildedir. “Vicdanın anasır-ı erbası ve ruhun dört havassı olan irade, zihin, his, latife-i rabbaniye her birinin bir gayetü’l gayatı var. İradenin ibadetullahtır; zihnin marifetullahtır; hissin muhabbetullahtır, latifenin müşahedetullahtır. Takva denilen ibadet-i kamile, dördünü tazammun eder. Şeriat şunları hem tenmiye, hem tehzip hem bu gayetül gayeye sevk eder.” Hutbe-i Şamiye, 115.
Bakara Suresinde, “Ey insanlar, ibadet ediniz!” diyerek, bütün insanlara umumi hitap yapılmıştır. İnsanın yaratılmasına sebep, emrolunan ibadetleri yapmasıdır. İşte bu notadan hareketle umumi olan hitap mü’minlere de münafıklara da kafirlere de yapılmıştır. Kamil mü’minlere ibadete devam ve sebat etmeyi orta dereceli mü’minler için ibadetin artırılmasına, kafirleri için iman ve tevhit ile ibadet yapılmasına, münafıklara da ihlasa emir anlamındadır.” İşârâtü’l-İ’câz.
İbadet ve İhlas
Yaratılışın ücret ve neticesi olan ibadetlerin bir ücret beklentisiyle yapılması, ibadetlerin sıhhatine zarar getirebilir. İbadetlerin ruhu olan ihlas bozulabilir. İnsanın ibadetlerindeki ihlası yakalamasının sırrı, sahip olduklarını görmesi ve kendi mahiyetini bilmesiyle doğrudan alakalıdır. En başta hayr-ı mahz olan vücudu vermiş olması ve bu vücudun devamı için gerekli olan rızıkları vermesi, sonra hassasiyetli bir hayat verip, o hayata lazım olan cihazları ve o cihazların nimetlerini vermesi, sonra insanın önüne alem-i mülk ve melekutu açıp, bu alemlerden istifade edecek akıl nimetini vermesi, sonra İslamiyet ve iman nimetini verip, Esma’ü-l hüsnayı bir sofra-i nimet yapması ve imanın bir nuru olan muhabbeti vermekle sınırsız sofraları ve lezzetleri vermesi ücretin peşinen alındığının delilleridir. İşte bütün bunlara karşın insan masrafsız, hafif, nimetli, rahat bir hizmetle yani ibadetlerle mükellef kılınmıştır.
İbadetin ruhu olan ihlası bozmadan Allah’ın marifetine kavuşuncaya kadar ibadet etmek gerekir. İhlassızlıkla ibadetlerin bozulması itaati bozmaktadır. Çünkü ibadetten maksat, fikirleri yaratıcıya çevirmektir. İnsan yaratıcısına yöneldiği, zihninde azametini tespit ettiği zaman ancak itaat edip, inkiyada girmektedir. İtaat ise, insanı intizam altına almayı netice verir. Çünkü insan, sınır konmamış kuvvelerini ancak itaat ile intizam altına alabilmektedir. Dolayısıyla itaatin bozulması, Şeriatin hudutlarından ve peygamber terbiyesinden çıkmayı netice verir. Böyle bir hal, insanın ifrat ve tefritlerde yaşamasını, bu hal de, hem kendi nefsine, hem sosyal hayata adaletsizliği ve zulmü netice verir.
Güzel ahlak, ibadetlerin meyvesidir. İman-ı Rabbani, Mektubat’ında, mü’min güzel ahlaklı olmazsa, yaptığı ibadetler hiçbir kıymeti ve faydası olmayan hareket ve ayinlerden ibaret kalır demiştir. Dolayısıyla ibadetlerin ruhu olan ihlas kaybedilirse, güzel ahlak neticesine de ulaşılamaz. Bu durumda da hem ibadet eden, hem de kötü işler yapan insan manzaraları ortaya çıkar. Bir süre sonra da bütün bütün ibadetler kaybolur. Bir hadis-i şerifte söyle buyrulmuştur; “Kimin namazı onu kötü ve iğrenç şeylerden alıkoymazsa, onun Allah’tan uzaklaşması artar.”
İbadetlerin neticesi olması gereken güzel ahlak sağlanmazsa, düzeltilip güzel temeller üzerine oturtulmazsa, yapılan ibadetler de bir fayda sağlamayacaktır. Çünkü kötü huylar, dünya ve ahiret işlerini bozar. İşte ibadetlerden maksut olan güzel ahlakın oluşması, amelin ruhu niyet, niyetin ruhu da ihlasla mümkündür. Mesnevi-i Nuriye.
İbadetler sayesinde insan cismaniyetten kurtulup, kalp ve ruhun derece-i hayatına geçmesi mümkündür. Bunun için ibadetlerde ihlasla beraber, günahlardan tövbe etmek, helal ve harama dikkat etmek, konuşmada, yemede, uyumada ölçüyü yakalamak gerekecektir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.