Babam bize hürriyet ve Risâle-i Nur muhabbeti verdi

Babam bize hürriyet ve Risâle-i Nur muhabbeti verdi

Bediüzzaman Hazretlerinin talebelerinden Mustafa Özsoy ağabeyi vefatının 12. yılında rahmetle anıyoruz

Risale Haber-Haber Merkezi

Bediüzzaman Hazretlerinin talebelerinden Mustafa Özsoy ağabeyi vefatının 12. yılında rahmetle anıyoruz. Mustafa ağebeyin oğlu Abdülkadir Özsoy, babasını Risale Haber okuyucuları için yazdı.

Ben aslında bir arkadaşımı ahirete uğurlamanın hüznünü yaşıyorum. Bu hüznün provalarını babam hayatta iken beraberce düşünür, Risâle-i Nur'dan teselliler olduğunu sevinerek görürdük.

Hem babamdı, hem de arkadaşım. Risâle muhabbetini babamdan kapmıştım. Kendimi bildim bileli tatlı bir hüzün yaşadık. Bazan hapis, bazan sürgün, bazan yokluk ile yüzyüze geldik. Ancak bizim daima gördüğümüz şey tebessümdü. Benim ve tanıştığı insanların nokta-i istinadı idi, tesellisi idi. Onun dertlerini kimse bilmez, o herkesin derdiyle ilgilenirdi.

İlk öğretmenim babamdı. Kendisi öğretmenlik yaparken bana da birinci sınıfı okutmuştu. Ben ikinci sınıfa başladığımda öğretmenlikten ihraç edilip hapse gönderildi. Öğretmenliğinde çok başarılı idi. Ahır gibi virane okulları çiçek gibi düzenler, iyi öğrenciler yetiştirirdi. Babamın öğrencilerinden hâlâ ailece görüştüğümüz insanlar vardır. Gündüz okul dersleri bittikten sonra, gece de camide namaza gelen insanlara Risâle-i Nurlar'dan okur, tatlı hakikatlerin heyecanını köylü insanlarla paylaşırdı. Risâle-i Nur okuduğu için hapse gönderildi.

Yaşadığımız çok ilginç bir olayı söylemek yerinde olur. Babam hapiste ben de 8 yaş civarındaydım. Geçimimizi sağlayacak gelirimiz yoktu. Bir defasında kapımızın zili çalındı.  Açınca da kapının önünde büyük bir sepet ve içinde çeşit, çeşit erzak ve biraz da para olduğunu gördük. Ama kimin getirdiğini bilmiyorduk.

Babamın çocuklarına karşı ince bir eğitim sistemi vardı. Bu sistemi hem kendim hem de kardeşlerime karşı olan davranışlarından hissederdim. Bunları öğretmen okulunda öğrenmemişti. Fıtratında var olan güzel bir haldi. Hem çocuklarına hem çevresine karşı örnek bir insandı. Biz çocuklarına dahi emretmezdi. Bizden dahi bir bardak su istemezdi. Namaz kılmamız için baskı yapmazdı. Kendisi derse giderken, ben derse gidiyorum, derdi. Eğer gitmek istiyorsam `Ben de gelmek istiyorum' derdim. Onun o tatlı yaklaşımı onun dâvâsını bana sevdirdi. Bizi hiçbir zaman bir iş için zorlamadı. Bize çoğunlukla söylediği söz şuydu; "Sen bilirsin, nasıl istiyorsan öyle yap!" Diyebilirim ki, babamın bana ve kardeşlerime en güzel mirası; Hürriyetimizi anlamamıza yaşamamıza yardımcı olması ve Risâle-i Nur muhabbetini vermesi. Bir de tağutlara gereken duyguları hissetmemizi..

Hiç nefret ettirmemiş, hep sevdirmiştir. Babamın çocuklarına yaptıklarını taviz olarak görenler, sonradan haksız olduklarını anladılar. Bunları; Kur'ân'la ve Risâle-i Nurla nurlanan bir insanın başarılı uygulamaları ve hepimiz için örnek alınacak temsiller olduğu için aktarıyorum.

Babam küçüklüğümüzde bizi yaz Kur'ân kursuna gönderirdi. Sabah namazını kıldıktan sonra Yasin Sûresini sesli olarak ezberinden okur, bana da Kur'ân'dan kontrol etmemi söylerdi. Çoğu zaman böyle yapardık. Ben de işin içinde hissederdim kendimi.. Sonra ben de Yasin Sûresine aşina olup çoğunu ezberlemiştim.

Kendisine hakaret eden, zararı olan insanları da affediverirdi. Allah ona güzel bir ses verdiği için, küçük yaşlarımdan itibaren babamın risâleden okuduğu bölümleri ses kasetlerine kaydederdim. Defalarca dinledim, istifade ettim. Halen de dinleyip, istifade ediyorum.
Kimseyi incitmeyen bir insandı. Bahçemizde dolaşan komşunun köpeğine bile sert bir şekilde bağırılmasını istemezdi.

Değişik, orjinal tarzda hizmetlerden hoşlanırdı. 1973 yılında benim de merakım olan sinema ile, Minyeli Abdullah rolünü alarak kısa bir film çektik. Basit ama ilginç olan bu filmi Türkiye çapında seksene yakın yerde ikimiz beraber gösterdik. Benim gençlik merakımı bile olgunlukla ve aynı heyecanla karşılayarak, beni çok sevindirdi.

Kendisini tanıyan insanlar şunu söyler; Dışardan bakan onu bir er veya hizmetçi zanneder, ama o aslında bir komutan veya idareci gibidir.

Telefon görüşmelerimizde hasret kalmaktan dertlenir, dünyanın fena ve zeval yeri olduğunu, asıl kavuşma yerinin dışında hasretliğimizin dinmeyeceğini konuşurduk.

1998’de Hac'da beraber olmuştuk. Kâbe'de beraberce namaz kılmıştık. "Tevekkülü son zamanlar daha iyi anlıyorum galiba.. Önceleri sadece okuyormuşum" demişti.

Beraber kaldığımız zamanlarda sabah namazından sonra mutlaka Risâle'den ve Kur'ân'dan devam ettiği yeri okur, kenarına notlar alırdı. Bu notlarını da o gün mutlaka birileriyle paylaşırdı. Hatta sık ezber yaparak zihnini tazelendiriyordu. Duyduğu bir nükteyi, paragrafı hemen ezberlerdi. Vefatından dört gün önce Konya'dan İstanbul'a torununu görmeye gelmişti. Birkaç gün sonra da hacca görevli olarak gidecekti. En son ezberlediği Tiryak risâlesinden baş sayfalardan bir-kaç sayfayı (Kelime-i Şahadet ile ilgili bölüm) kendisi okudu, ben de kitaptan takip ettim. Bir-iki kelime hariç güzel ezberlemişti.

Kendisine bir latife olsun diye; Baba, dedim. Allah gecinden versin de.. Bir gün ecel gelse kabirde melekler sana; Rabbin kim diye sorsalar, sen her halde şöyle dersin. "Gidin kardeşim başka sorularınız yok mu? Onları sorun" dersin, diyerek latifeleştik. Her telefonda Risâleden mutlaka bir kelime, bir paragrafı benimle paylaşır, sayfasını söyler, okumamı isterdi. Son zamanlardan aktardığı bir cümle şöyle idi: "Kur'ânın menbaı kelam-ı ezelidir."

14 Şubat 2001 gecesi Metin Karabaşoğlu kardeşim bizim eve ziyarete gelmişti.Akşam 21.30 civarında Babam telefonla Konya'dan beni aradı. Metin kardeşimi kucakla, selâm söyle diyerek, Sözler'den 20. Pencere'yi mutlaka oku dedi. Orada şu cümle çok hoşuna gitmiş; "...hâli bir boşlukta o acaibi icad etmek..." 20 dakika kadar sohbet etmiştik. Sonra vedalaştık. Aradan 2.5 saat geçmişti ki; vefat haberini aldım. Yüreğimi bir kor sardı. İnnâ lillahi ve innâ ileyhi raciûn, diyebildim. Gece kardeşimle beraber iki aile yola çıktık. Kar yağışı vardı, hızla Konya'ya yetişebildik. Gecenin bir vakti çoğu kimseye haber veremedik. Onu çok seven arkadaşlarından Abdülhamid Doğan'a haber verdim. O da Kabe’deki arkadaşlarına haber vermiş. Kabede cenaze namazı kılmışlar.

15 Şubat 2001 ikindi namazından sonra musalla mezarlığına defnederek onu uğurladık (Teşyî ettik). Allah Cennüt ül Firdevste bizleri kavuştursun.

Definden sonra duâların bitiminde, kısa bir konuşma yaparak babamın kendi sesiyle okuduğu Mesnevi-i Nuriye'den Zühre, 12. Nota'yı oradaki cemaate dinlettim. Çok ilginç bir tevafuk olmuştu. "...kefenimi giydim, tabutuma bindim, dostlarımla vedâ eyledim. Kabrime teveccüh edip giderken, Senin dergâh-ı Rahmetinde, cenazemin lisan-ı haliyle, ruhumun lisan-ı kâliyle bağırarak derim. El aman! El aman! Yâ Hannân! Yâ Mennân! Beni günahlarımın hacâletinden kurtar."

Bu hakikati ilmel yakîn, aynel yakîn yaşayan, tecrübe eden babam şimdi de hakkalyakîn tecrübe ediyordu. Onun diline bedel son makbul duâsı olmuştur inşallah..

Bizleri biraz daha hasrette bırakarak, güzel bir hüsnü hatimeyle günah defterini kapatıp, sevab defterinin sürprizleriyle yaşayacak inşallah..

Çok yakın dostlarından Muhterem İsmail Anbarlı ağabeyimin bir hatırası şöyledir;1960’lı yıllarda Ankara hapishanesinde Babam dahil, yedi kişi beraber tutuklu kalıyorlar. Suçları Risâle-i Nuru neşretmek.. Kendi aralarında 4444 salat-ı tefriciye okumaya karar veriyorlar. Babam hariç diğer 6 zevat tefriciye okumayı tamamlamadan bırakmışlar. Ağır ceza mahkemesine çıkarılmışlar. Hepsinin suçları aynı olduğu halde babam serbest bırakılmış. Diğer arkadaşlarının tutukluluğu devam etmiş. İsmail Anbarlı ağabeyim, babamın vefatını duyunca "Özsoy yapacağını yaptın, bizi yine terkettin" demiş. Çok izzetli bir insan olduğu için bir bardak suyu bile başkasından istemezdi. Onun bu hâlî duâsını Rabbim kabul ederek kimseye yük olmadan, izzetiyle bekâ memleketine yolcu oldu. Onun için bildiğimiz şey;
Onu tanıyanlar hep hayırla yâd ediyorlar. İyi izler bırakmıştı. Yakın zamanda Abdülkadir Nohut isimli bir nur talebesi, bir sohbette "çocukları Mustafa Özsoy ağabeyden çokça istifade ettiler" demiş.

"Allah ve Resûlünü çok severdi." Mekanı Cennet, Komşusu Resulullah olsun.