Bahri YAĞMUR
Halep’te Sabah Namazı
Bundan 20 yıl önce yine böyle bir kış günü üç günlük otobüs yolculuğuyla gittiğimiz ve hac farizamızı yerine getirdikten sonra dönüşte uğrayıp ziyaret etmekten oldukça mütehassis olduğumuz Şam-ı Şerif’e de uğramış ve bu güzel şehirdeki manevi makamları ziyaret etme fırsatını bulmuştuk.
Bir Türk’e Suriye’nin her köşesi, her mahallesi tanıdık gelir. Her çarşısı biz kokar. Caddelerin kenarına dizilmiş seyyar satıcıların hoparlörlerinden Türkçe şarkılar, türküler çarpar kulaklarınıza… Hiç unutmam bir sokak başında “Katibim uykudan uyanmış, gözleri mahmur” mısraı içime derin bir hasret olarak çökmüştü, Şam sokaklarındaki o ilk gece yürüyüşümde.
Şehrin en işlek alanı olan Şam meydanına girişte hemen yandaki devlet binalarının üstüne asılmış “sözde devlet büyükleri”nin resimleriyle alay edercesine başını yükseltip çıkan, tarihten akıp gelen, Kudüs fatihi Salahaddin-i Eyyubi heykeli karşılar sizi, elindeki kılıncıyla.
Ve Roma kalıntıları içinde Camiül Emeviyye… Kilise’den çevrilmiş. Çok eski… Hemen yanında kapalı çarşı. Türbeler, camiiler, çeşmeler, medreseler hep bizden, bizim eserlerimiz. İçinde görkemiyle Bediüzzaman’ın Hutbe-i Şamiyesi’ni okuduğu yaşlı minber. Hemen yanlarda 4 ayrı mezhebi temsilen 4 ayrı mihrap. Bize garip gelebilir ama hemen camii içinde bir kabir: Hz. Yahya (As) burada yatıyor… Değişik bir hava var burada. Camiinin her yanında çocuklar koşturuyor, kadınlar, kızlar ağırlıklı olarak ziyaret ediyor burayı. Yabancı turistler, Arap kıyafetli ziyaretçiler, Sünniler, İranlı Şiiler, Aleviler, Hristiyanlar ve hatta Yahudiler…
Şam sokaklarını adımlarken karşınıza çıkan kabristan iki yönlü hüzünlendirir sizi. Bilal-i Habeşi hemen dışındaki Sultan Vahdettin’in kabri. Bilal-i Habeşi makamı duygulu, nedense hüzün veriyor bu mekan insana.
Samimi Müslümanların küçük kabirleri arasına sıkışmış Vahdettin’in kabri, oldukça “sıradan”… Betondan alelade Latince “Vahiduddın” yazılmış bir mezar taşı dikilmiş başına. Kabri bakımsız, ıssız, soğuk, donuk…
Şam sokaklarında yürüyen bir Türk, oranın ve o anın en büyük kahramanıdır. Yöre halkı eğer sizin Türkiye’den geldiğinizi biliyorlarsa, kendinizi büyük bir izzet ve ikramın içinde bulursunuz. Halkın yüzlerindeki o saygı ve muhabbet ifadesiyle ağırlanırsınız, hoş geldin edilirsiniz her yerde. Şam tatlısı (derler ya), fıstık, hurma, yemişler eşliğinde içersiniz mırranızı. Ne bileyim Gaziantep gibi, Urfamız gibi, Diyabekir gibi buralar. Aynı hava, aynı iklim, aynı ruh. Camii minarelerindeki ezan nağmeleri bile bizimle aynıdır buralarda.
Türkmenler her yerde, Araplar, Kürtler de çoğunlukta. Ama hepsinin simalarında bir baskı ifadesi, bastırılmış bir rahatsızlık, her şeyi her yerde konuşamama, bir şey söylemek isterken o sözü yutma hissi, boğazda düğümlenme, diyememe, ifade edememe, yani kardeşim deyip tam anlamıyla sarılamama, biz aynıyız, biriz diyememe. Ve bakışlardaki ifade edilemeyen mana: Daha neredesiniz…
Otobüsle Halep’e geçtim. Halep’ten Hatay’a otobüs varmış ancak gece saatlerde Halep’e indiğimden bir taksiciyle anlaşıp beni Cilvegözü’ne kadar bırakmasını istedim. Taksici Kürt… Türkçe bilmiyor, ama anlaşıyoruz bir şekilde.
Bir süre sonra sabah ezanı okundu. Sağdaki Sinbad masallar ülkesinden başını atmış da yükselmiş gibi duran, o güzel mimarisiyle insanı büyüleyen, bizdekinden farklı minare ve kubbeleriyle insanı değişik bir zaman dilimine çekip götürün camiiye, avlusunda yankılanan “Lailehe illellah” sözleriyle girdik.
Oldukça büyük bir camii... Cemaat kalabalık… Uzun, beyaz sakallı, vakur, ciddi, eli yüzü nurlu, yaşlı alimler ellerinde Kur’anlar, sureler okuyorlar, dudakları kıpır kıpır… Yöre kıyafetleri içindeki bu insanlar tarihin sayfalarından uçup gelmiş gibi, sanki bu zamana ait değiller… İmamın Kur’an tilaveti Harem’deki tilaveti hatırlatıyor bana, ama daha hüzünlü… Buradaki namaz zamandan mekandan kopup başka bir boyuta geçmek gibi bir şey, tarifsiz… Namaz sonrası beni taksiye kadar dualarla, iyi dileklerle, “yeniden geller ile” uğurladı ak sakallılar.
Aradan tam yirmi yıl geçmiş, Halep’te sabah namazından sonraki o seher vaktindeki o güzel manevi tat, o güzel hava hala ruhumun en ince derinliklerinde hayatımdaki en güzel hatıralardan… Şam bizden, Halep bizden, Hama, Humus bizden vesselam…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.