Barla ilk nur dersanesi
Süleyman Sargın yazdı
Süleyman Sargın'ın yazısı:
Barla
Üstad Bediüzzaman Hazretleri’ne 1922 senesinde Ankara’da başta mebusluk olmak üzere bir kısım teklifler yapılır. Bunların arasında Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye’de âzâlık ve şarkta umumî vaizlik de vardır. Ancak o, bunları kabul etmez ve Van’a giderek Erek Dağı’nın eteklerinde bir mağarada inzivaya çekilir.
O sırada şarkta bir kısım isyan hareketleri başlar. Tarihçe-i Hayat’ındaki ifadeyle “Sizin nüfuzunuz kuvvetlidir” diyerek kendisinden mektupla yardım isteyen birine (ki bu kişi Şeyh Said’dir) Bediüzzaman şu cevabı gönderir: “Türk milleti asırlardan beri İslâmiyet’e hizmet etmiş ve çok veliler yetiştirmiştir. Bunların torunlarına kılıç çekilmez, siz de çekmeyiniz. Teşebbüsünüzden vazgeçiniz.” Buna rağmen Bediüzzaman, hükümetin hışmına maruz kalır ve Burdur’a sürgüne gönderilir.
Burdur’da zulüm ve baskılar altında sekiz ay ikamet eder. İşkenceli bir esaret hayatıdır bu. Buna rağmen boş durmaz ve “Nur’un İlk Kapısı” kitabındaki hakikatleri ders verip kitap haline getirir. Kitaplar, bu hakikatlere âşık hasbî insanlarca çoğaltılıp dağıtılır. Ancak hafiyeler boş durmamakta ve Üstad’ın aleyhine rapor üstüne rapor yazarak onu şikâyet etmektedirler. Bu şikâyetlerden sonra Bediüzzaman dağlar arasında tenha ve ulaşılması zor bir yer olan Isparta ilinin Barla nahiyesine gönderilir. Maksat, “ücra bir köşede, mahrumiyetler, kimsesizlik ve gurbet hayatı içinde kendi kendine ölüp gitmesi”dir! Bu sebeple 1925-1926 senelerinde Burdur’dan Isparta’ya getirilir. Orada iki hafta kaldıktan sonra Eğirdir’e ve ardından kayıkla jandarma nezaretinde Barla’ya getirilip karakola teslim edilir.
İlk nur dershanesi
İlk günlerde nahiye müdürünün de isteğiyle Bediüzzaman, Yokuşbaşı Camii imamı muhacir Hafız Ahmet abinin evinde misafir olarak kalır. Hafız Ahmet abi, evinde 27 gün misafir ettiği bu müstesna insana talebe olur. Üstad, hane halkına yük olmak istemez. Müstakil ve rahat edebileceği bir yere yerleşmeyi arzu eder. Hafız Ahmet abi de o zaman köy odası olan ve çok fazla kullanılmayan şimdiki evi Mustafa Çavuş ve komşuların yardımıyla temizleyip Üstad’a tahsis ederler.
Hayatının hiçbir döneminde kendine ait bir mülkü olmayan Bediüzzaman Hazretleri’nin sekiz sene müddetle kaldığı bu ev ilk nur dershanesidir. Bu dershanenin altında akan bir çeşme vardır. Önünde de binaya bitişik çok kalın ve üç sütun halinde semaya yükselen muhteşem bir çınar ağacı bulunur. Ziyaretçilerini hâlâ büyük bir ihtişamla karşılayan o çınar ağacının dalları arasına ahşaptan küçük bir balkon yapılmıştır. Burası Hazret-i Üstad’ın bahar ve yaz mevsimlerinde istirahat ettiği ama genellikle ibadet, zikir ve tefekkür için kullandığı mübarek bir mekândır.
Üstad’ımızın sadık talebeleri ve Barla ahalisi diyorlar ki: “Üstad’ı, geceleri bu çınar ağacının dalları arasındaki kulübecikte sabahlara kadar tesbihat ve zikir ederken görürdük. Ve ne zaman uyur, ne zaman kalkar bilemezdik.”
Bu eve yerleştikten sonra Cenab-ı Allah, Üstadımıza, Şamlı Hafız Tevfik, Sıddık Süleyman, Bahri Çağlar, Mübarek Süleyman, Şem’i Güneş, Abdullah Çavuş, Hafız Ahmet ve Mustafa Çavuş abileri lütfeder. Bu abilerle birlikte Risâle-i Nur hizmetine başlarlar.
Üstad Hazretleri, Barla’da sekiz sene kaldı. Zamanının çoğunu kırlarda, bahçelerde, dağlarda geçirirdi. Risâleler’in telifi esnasında tenhada kalmayı tercih ederdi. Telif ettiği Risâleler’i Sıddık Süleyman abi alıp 13 km uzaklıktaki Bedre köyüne götürür ve orada “Santral Sabri” namıyla maruf abiye verirdi. Gelen Risâle’den kendisine bir nüsha yazan Sabri abi, Risâleyi İslâmköy’ünden Hafız Ali abiye ulaştırır, o da kendine bir nüsha yazdıktan sonra Isparta’ya Hüsrev abiye gönderirdi.
Barla, bir çekirdektir
Isparta ve havalisinde el yazısıyla çoğaltılan Risâleler kendisine gönderilir o da bunları tashih ederdi. O zaman kırk farklı yerde çoğaltılan Risâleler’i Bediüzzaman Hazretleri sırtına yüklenir; dağlara, kırlara gider, orada tashihat yapar, yanlışları varsa düzeltir ve eserleri aynı güzergâhtan geri gönderirdi.
Bahri abi, köylere kandil satarak geçimini sağlardı. Bu vesileyle köylere giderken Üstad’dan aldığı Risâleler’i Bedre’deki Sabri abiye, İslamköy’deki Hafız Ali abiye, Kuleönü’ndeki büyük ruhlu Küçük Ali abiye verir, onlardan aldıklarını da Barla’ya getirip Üstad’ımıza teslim ederdi. Risâle-i Nur’un yüz otuz parçasından yüz on dokuz parçası bu tarzda ve dağlardan gizlice götürülmek suretiyle neşredilmiştir.
Zaman
Yazının tamamı tıklayınız