Dr. M. Rıza DERİNDAĞ

Dr. M. Rıza DERİNDAĞ

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a ve bakanlarımıza açık mektup

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a ve bakanlarımıza açık mektup

Muhterem Başbakanım ve Bakanlar Kurulunun Aziz Üyeleri;
Bu fakir Filipinlerin Mindanao bölgesinde Risale-i Nur ile Kur’an ve imana hizmete azmu cehd edip gayret eden ve hiç layık olmadığım halde Rabbimin inayet ve ikramıyla çok hizmetlerde istihdam olunan Rıza kardeşinizim. Aylardan beri ruhumuzu yakan, kalbimizi derinden derine yaralayan, en deruni hislerimizi alevlere atan bir cinayet beni ve bizleri daidar etmiş, uykularımızı kaçırmıştır.
 
Başta Başvekil Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Bakanlarımızın son on senede vatan sathında şükründen aciz kaldığımız muazzam hizmetleriniz olmuştur. Memleket evlatları ve vatandaşlarda bu ardı arkası kesilmeyen güzide hizmetlerinizi seçimlerde göstermiş oldukları hüsn-ü teveccüh ile baş tacı etmişler ve hatta gece gündüz sizleri dualarında yad edegelmişlerdir.

Risale-i Nur'un halis ve fedakar talebeleri de bu hizmet-i siyasiye ve içtimaiyenizde sizleri canu dilden takdir etmişler ve hatta bir ilk olarak alenen lehinizde lahika neşretmişlerdir. Zira biz Nur Talebeleri değil sadece vatanımızda, alem-i islam ve insaniyetin sathında yapmış olduğunuz hizmetlerinizi takip ediyor ve Sizi seksen milyonluk bu vatan ile birlikte bir milyardan ziyade alemi islam namına bağrımıza basıyoruz.

Bilirsiniz Nur Talebeleri menfaate istinad eden siyasete canavar nazarıyla bakmış, öyle siyaseti ispanyol hastalığı gibi görmüş ve kudsi iman hizmetinin selameti için yılandan, akrepten kaçar gibi siyaset-i şeytaniyeden kaçmış ve Üstadları Bediüzzaman gibi Eüzübillahimineşşeytani ve siyaset demişlerdir. Fakat sizi bir islam kahramanı olarak görüyor ve memleketin en küçük meselesine kemal-i ciddiyetle eğildiğinizi müşahede ediyoruz. Bu vatanda Türk milletinin ve alem-i islamda müslümanların hem dünya hem ahiret saadetleri için gayet mühim hizmetleri olan Nur talebelerinin gaye-i hayatları ve vesile-i saadetleri olan Nur Külliyatına ve O Necib Üstadımızın emanetine karşı girişilen sadeleştirme yanlışlığına ala külli hal kayıtsız kalamayacaksınız ve kalmamalısınız. Zira bu vatan ve bu millet ve bu vatandaki hükümet alem-i islamiyete karşı şehamet-i imaniyesini, izzet-i tarihiyesini ve şeref-i milliyesini o Nur Risaleleriyle isbat ediyor.

Senelerce evvel yapmış olduğunuz bir konuşmanızda; ''Risale-i Nur keşfedilmeyi bekleyen bir hazinedir!'' demiştiniz. Sayın Başbakanım o Nur Hazinesi şimdi kaba demirciler çarşısı gibi bir pazarda payimal ediliyor, kıymettar elmasları cam hükmüne çevirip tahrip ediyorlar ve kıymetini binden bire düşürüyorlar.
 
Muazzez Başbakanımız!
İstiklal Şairimiz Mehmed Akif ne güzel resmeder Emirü'l Mü'minin Hz. Ömer'i bize;
''Kenar-ı Dicle'de bir kurt aşırsa bir koyunu,
Gelir de adl-i ilahi sorar Ömer'den onu!''

Şimdi soruyoruz hikmetli zihninize, şefkatli kalbinize Risale-i Nur gibi bir eser üzerinde müellifinin rızası olmadan, varislerinin ve vekillerinin fikirleri alınmadan, hak ve hukuklar payimal edilerek, sırf arizi ve dünyevi bir takım gayelerle, sadeleştirme adı altında Risale-i Nur'a saldırılmakta ve bu mübarek eserler tahrif edilmektedir. Kırılan Fırat kenarında bir koyunun bacağı değildir. Risale-i Nur Külliyatı gibi serapa ilim hazinesidir. Bu vatandaki hükümetin başı olan sizden de adli ilahi bunu soracaktır.
Bu hususta Üstad Bedizzaman Said Nursi Hazretlerinin hayatta kalan son bir kaç talebesi gayet yerinde izahlarda bulunmuş ve Ufuk Yayınlarını mezkur tahrifat hakkında şiddetle ve hiddetle ikaz etmişlerdir.
Risale-i Nur'la alakadar olan bir çok edip, gazeteci ve yazar da bu saldırıyı yazılarına konu etmiş ve hodri meydan demişlerdir.

Kıymetli Başbakanım!
Hiçbir ehl-i vicdan ve hiçbir ehl-i iman bu tamamen keyfi işi kabul edemez.
Risale-i Nur bu vatanda maddi manevi berekete ve rahmete vesiledir. Risale-i Nur'a karşı girişilen bu amansız tahrip korkarız gökleri ve zemini hiddete getirecek, gayretullaha dokunacak ve çok masumların yanında mazlumlar bundan zarar göreceklerdir. 

Hatıra geliyor ey cihangir asya ordularının kahraman kumandanlarının ve sultanlarının mevkinde oturan kıymetli Başbakan!
40-50 sene evvel de çeşitli bahanelerle Nur Risalelerine saldırılmıştı. Üstadımız bu saldırıların aslına nüfuz etmiş ve hakikat noktasını nazara vermiştir. Evet Barla'ya sürgün Burdur'da halk ile temasın neticesi ve gizli cemiyet kurmak değil fakat imansızlığa karşı neşredilen Nur'un İlk Kapısı isimli eser olmuştu. Eskişehir Mahkemesine sebep Tesettür Risalesi değil İhlas ve Uhuvvet Risaleleri ile 7-8 ayda 70-80 senede yapılacak hizmetlerin avn-i ilahi ile Isparta’da yapılmasıydı. Denizli Mahkemesi 5. Şua'daki deccal ve süfyan ile alakalı hadislerin tevili değil 7. Şua'daki demir gibi sarsılmaz Rabbimizin vücud ve vahdaniyet delilleri sebebiyle açılmıştı. Afyon Mahkemesine sebep Risale-i Nurun Meyve Risalesi gibi kuvvetli Risaleleri ve genişleyen iman hizmetiydi, İstanbul'daki Gençlik Rehberi Mahkemesi bir kaç gencin bu eseri bastırmış olması değil hakikat-i halde kendilerini tirtir titreten ve küfrün belini kıran Hüve Nüktesiydi.

Nur Talebelerine koca memleketi dar eden, Onları hapishane hapishane, mahkeme mahkeme süründüren rejim karşıtlığı, Atatürk düşmanlığı, gizli cemiyet kurma iddiası değildi, bütün bunlara sebep Nur Risalelerindeki kuvvetli iman hakikatları ve sarsılmaz Kur'an hakikatleriydi. Kur'an'ın yüzden ziyade esrarını açan ve iki kere iki dört eder katiyetinde Haşri isbat eden bir eser elbette gizli zındıka komitesini ve masonları ve dinsizleri rahatsız ediyor ve onları Necib Üstadımız ve Nur Talebeleri ve Nur risaleleri aleyhinde çeşit çeşit entrikalar ve aleyhte gizli planlar çevirmeye zorluyordu. Bu bir iman küfür mücadelesiydi. Ve bizce Nur Risalelerine ilişmedikleri müddetçe tüm Nur Talebeleri hapse de, sürgüne de ve hatta idama da razı idiler fakat Nur Risalelerindeki bir kelimenin ve bir harfin tağyir ve tebdiline gönülleri razı olamıyor ve olamaz.
 
Senelerce evvel Ezan-ı Muhammediyi arabi aslından Türkçeye çevirten zihniyet, Arabisi anlaşılmıyor demişlerdi. Şimdi bu dostlar da benzer şeyler diyorlar. O vakit ezanı Türkçeleştirenler şeriat-ı garray-ı Muhammediyeye alenen ihanet ediyor ve yeni bidatlarla saldırmaktan geri durmuyorlardı. Hayye alal salahı haydi namaza diye türkçeleştiriyor fakat hayyealal felaha dokunmuyorlardı, zira milletin namazı ve camiyi kurtuluş olarak görmesini istemiyorlardı. Felah felah olarak kalmıştı. Bugün Risale-i Nur'a ve içerisindeki ulvi hakikatlara ve yüksek marifetullah dersine ve ali tefekküre akıl erdiremeyen söz konusu Yayınevi, mübarek Nur Külliyatını tahrif ederek aynı yanlışa düşüyor.

Üstadın varis ve vekili, ben ölsem veya hayatta şuursuz kalsam benim yerimde hizmetin tam tarzı hareketini yapabilsinler diye mutlak vekil tayin ediyorum dediği İnsanlar uyarıyor, ikaz ediyorlar. Kulak asılmıyorsa... Öyle veyahut böyle ortada Fıratta ayağı kırılan koyun değil asrın vekilinin vasiyetnamelerinin hukukunun kırılması var, ehl-i imanın kalplerinin kırılması var, 80 yaşında beli iki büklüm olmuş, Rabbimizin duasını geri çevirmekten haya ettiğini söylediği dedelerimiz yerinde Üstadımızın evladı manevileri var.
Bastıkları Lem'alar isimli çakma eserin üzerinden Necib Üstadımızın ismi mübarekini silsinler yerine eseri kim yazdıysa onun ismini yazıp neşretsinler.

Aziz Başbakanımız!
İki mühim hususu arzederek mektubuma hitam vereceğim.
Birincisi; Osmanlıca'nın mekteplerde talimi ve müfredata dahil edilmesi.
Şimdi sizler mekteplerde Kur'an ve Siyer derslerini serbest yaptınız. Bu hizmetiniz bütün milletimiz tarafından olduğu gibi semadaki ruhaniler ve hatta melaikeler tarafından alkışlanıyor. Size sizin sahip olduğunuz kuvvetin belki bin misli bir kuvvet kazandırdı.

Kur'an-ı Mucizül Beyanın ve Nebiler Nebisi Muhammed Mustafa (sav)'ın hayatı seniyyeleri 1400 seneden beri tedris edile gelmiş ve yüzbinler tefsirler ve siyerler yazılmış.Ve bahusus ecdadımız Osmanlı devri necibinde İslam'a büyük hizmetler yapmıştır. Gelin görün ki büyük ecdadımızla bizim neslimiz arasına bir takım inkılablarla sedler çekilmiş. Osmanlıca dilinin tekrar ihya edilmesi ve muhakkak surette okullarda tedris edilmesi zaruridir. Yoksa haşa ecdadı bizim ayağımıza getirmek demek olan o asarı zayıf ve cılız sokak diline çevirmek gayet büyük bir ihanet olur. Işte İsrail. Ecdatlarının dili olan Hebrew lisanını ne de çabuk ihya ettiler ve talmudu aslından okumaya başladılar. Bin senelik bir birikimin neticesi olan ve dünyanın en zengin dilleri arasında sayılabilecek olan muazzam bir hazine divan edebiyatı gibi bir şaheseri bize veren Osmanlı Medeniyet diline dönüş yeni bir medeniyetin inşasında olmazsa olmaz bir zarurettir.

Geçen günlerde sizin de atıfta bulunduğunuz Nihad Sami Banarlı’nın Türkçenin Sırları kitabında beyan ettiği gibi, ‘ketebe, yektübü’ Arapçadır, fakat ‘mekteb, kâtib’ bizimdir, Türkçedir. Tarih içinde kazandığımız her kelime, her mefhum, her ıstılah bizimdir, Türkçedir...”

Bu meyanda sizlerden ricamız, ecdada ait maddi eserleri ihya ettiğiniz gibi, Osmanlının Avrupa'da, Asya'da, Balkanlar'da ve bilad-ı Arap'ta inşa ettiği köprüleri, çeşmeleri, camileri, demiryollarını restore ettiğiniz gibi onların bizim olan dilini, kullandıkları mefhum ve ıstılahları ve o dil üzre inşa ettikleri medeniyeti ve edebiyatı da ihya etmeniz ve restore etmenizdir!

Bu sayede Osmanlı Kanunnamelerinden, mektubatlarından, divanlarından, kasidelerinden, tefsirlerinden, külliyatlarından ve hem mesela Safahat gibi, Risale-i Nur gibi son devrin ufulu olmayan güneşlerinden azami istifadeye zemin hazırlamış olacak ve hem sakat sui kasdlardan ecdadımızın emaneti mübarek eserleri muhafaza etmiş, tahribatın önüne geçmiş olacaksınız.

İkincisi; Mücahid ecdadımızın kılıçlarının bir yadigarı olan ve Nasraniyetin İslamiyete inkılabının bir numunesi olarak yad edilen Ayasofya'yı beş yüz sene devam eden vazife-i kudsiyesine çevirmek.
Bu istidamın bir an evvel nazarı dikkate alınmasını makam-ı alinizden istirham ediyor ve Filipinler Nur Talebeleri namına, İslam Aleminde yapmış olduğunuz muazzam hizmetlerden dolayı sizleri tebrik ediyorum, Efendim. Bu vesile ile sizleri Uzak Asyanın Filipinlerinin masum ve mahzun müslüman halkı olan Moro Müslümanları namına Mindanao Adasına davet ediyorum ki bu adada 71 yüksek öğretim kurumunda Risale-i Nur eserleri ders kitabı olarak tedris edilmektedir.
 
Cenab-ı Hak sizi İslamiyet ve vatan ve millet hizmetinde muvaffak eylesin.

Filipinler Risale-i Nur Enstitüsü Kurucusu
Türkiye- Filipinler Dostluk ve Dayanışma Derneği Başkanı

M. Rıza Derindağ

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
17 Yorum