Bazılarında ihtilal sıtması var
Günlük Risale-i Nur dersi…
Bismillahirrahmanirrahim
Ammâ, bizzarûre hükümet-i İslâmiyenin hedef-i maksadı olan meşrûtiyet-i meşrûanın timsâlini isterseniz, farzediniz ben bir hekimim. Şu çadır dahi eczahânedir; içindeyim. Umum köylerde veyahut evlerde çeşit çeşit hastalıkları teşhis etmiş, reçetesini yazmış bir müntehap adam, yanıma geliyor, reçetesini ibrâz ediyor ki;
"Dâü'l-cehl ile baş ağrısı var" yazılıdır.
Ben dahi, fen afyonunu iptidâ onların lisânlarının zarfında, sonra da lisân-ı resmiyeye ifrağ ederek veriyorum.
Bir başkasının reçetesini gösteriyor ki; kalb hastalığı olan zaaf-ı diyânet var.
Ben de, fünûnu maarif-i İslâmiye ile mezc ederek bir mâcun yapıyorum, müderrislerin ellerine veriyorum, gönderiyorum.
Diğerinde dâü'l-husûmet ile ihtilâl sıtması var.
Ben de fikr-i milliyeti uyandırarak, ışıklandırarak, tiryâk-misâl adâlet ve muhabbeti o nur ile mezc ettirerek, sulfato-misâl bir ilâç veriyorum.
İşte böyle bir hekimdir ki, vatan hastahânesinde, bîçare etfâli helâktan halâs eder. Hâ, hükümet-i meşrûtânın timsâl-i nûrânîsi "Hepiniz çobansınız ve idâreniz altındakilerden mesulsünüz." (Hadîs-i şerif: Müslim, İmâre: 20.) sırrınca, herbir büyük adam, bu düsturu nazara almak gerektir. (Münazarat)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
AFYON : Uyuşturucu, ağrı kesici.
BİZZARÛRE : Kesinlikle, zarûri olarak, mecburî olarak.
DÂÜ'L-CEHL : Cehâlet hastalığı, bilgisizlik derdi.
DÂÜ'L-HUSÛMET : Düşmanlık hastalığı.
ETFÂL : Çocuklar.
FARZEN (FARZAN) : Farzedelim ki, kabul edelim ki, diyelim ki. * Farz olarak. Farziyyeti kabul edilerek.
FİKR-İ MİLLİYET : Milliyetçilik fikri, düşüncesi.
FÜNÛN : Fenler.
HALÂS : Kurtulma, kurtuluş.
HEDEF-İ MAKSAD : Maksat gaye ve hedef.
HEKİM : Doktor.
HELÂK : Yok oluş. Mahvolma. Azap. Korku.
İBRÂZ : Belirtme, ortaya koyma, meydana çıkarma, gösterme.
İFRAĞ : Başka bir şekle sokma, kaşıba dökme, boşaltma.
İHTİLÂL : Ayaklanma, devlete isyan, bozukluk, karışıklık.
İPTİDÂ : Önce, başlangıç.
LİSÂN-I RESMİYE : Resmî dil olan Türkçe.
MAARİF-İ İSLÂMİYE : İslâmî bilgiler.
MÂCUN : Hamur kıvamındaki ilâç.
MEŞRÛTİYET : Bir hükümdarın başkanlığı altındaki millet meclisi ile idâre edilen devlet sistemi.
MEŞRÛTİYET-İ MEŞRÛA : Dîne uygun meşrûtiyet.
MEZC : Katma, kaynaştırma, karıştırma, birleştirme.
MEŞRUTA : Bir kimseye veya bir zümreye bırakılmış, bazı şartlara bağlı oluş. * Sahibi tarafından veresesine satılmamak şartiyle bırakılmış ev vesaire.
MÜDERRİS : Medrese âlimi, hoca, profesör.
MÜNTEHAP : Seçilmiş.
TEŞHİS-İ İLLET : Hastalığın teşhisi, tanınması.
TİMSÂL : Model, sembol, örnek, sûret, nümûne.
TİMSÂL-İ NURÂNÎ : Parlak görüntü, örnek.
TİRYAKMİSÂL : Bir hastalıktan çabuk şifâ bulmaya yarayan ilaca benzer şey.
ZAAF-I DİYÂNET : Dine bağlılıkta zayıflık.
ZARF : Kılıf, kap, mahfaza. Bir fiil veya sıfata yer, zaman ve mahiyet gibi nitelikler katan kelime.