Beden bizim mi ki öldürmeye hakkımız olsun?
Ötanazinin yasal olduğu Hollanda’da meclis şimdi de 70 ve üzeri yaştakilere, hayatlarını bitirme hakkı verilip verilmeyeceğini tartışacak
RisaleHaber-Haber Merkezi
Vatan’ın haberine göre, 2002 yılından bu yana Hollanda’da ölümcül bir hastalığa yakalanan kişilere ötanazi hakkı veriliyor.
Hollanda bu işi daha da öteye taşımak istiyor. 70’ini tamamlamış bir insan istemesi halinde ötenazi hakkı verilsin istiyor.
Ve böyle bir hakkın gayet insani olduğunu düşünüyorlar.
Bunun için ülke genelinde imza kampanyası başlatılmış ve bir ayda 112 bin imza toplanmış. Hangi konu olursa olsun 112 bin imza toplanmış ise mutlaka bu konu meclise geliyor ve resmi olarak görüşülüyor.
Burada asıl konu ötenazi değil, dünyaya niçin geldiğini bilmeyen insanların ibretlik halini nazarlara vermektir.
İnançlı bir ihtiyarın davranışı ile inançsız bir ihtiyarın hallerini karşılaştırmaktır. İnanan bir insanın ihtiyarlayınca ölmek yerine neyi tercih edeceği hakkında bilgi aktarmaktır.
İşte, Risale-i Nur’dan konuyu bize göre çok güzel bir şekilde ifade eden ilgili bölüm:
“Sen, şu bağında nafakan için işliyorsun. Eğer farz namazı terk etsen, bütün sa'yin semeresi, yalnız dünyevî ve ehemmiyetsiz ve bereketsiz bir nafakaya münhasır kalır. Eğer, sen, istirahat ve teneffüs vaktini ruhun rahatına, kalbin teneffüsüne medâr olan namaza sarf etsen, o vakit bereketli nafaka-i dünyeviye ile beraber, senin nafaka-i uhreviyene ve zâd-ı âhiretine ehemmiyetli bir menba olan iki mâden-i mânevî bulursun: “
“Birinci mâden: Bütün bağındaki yetiştirdiğin, çiçekli olsun, meyveli olsun, her nebâtın, her ağacın tesbihâtından, güzel bir niyet ile, bir hisse alıyorsun.
“İkinci mâden: Hem, bu bağdan çıkan mahsülâttan kim yese-hayvan olsun, insan olsun, inek olsun, sinek olsun, müşteri olsun, hırsız olsun-sana bir sadaka hükmüne geçer; fakat o şart ile ki, sen, Rezzâk-ı Hakiki nâmına ve izni dairesinde tasarruf etsen ve Onun malını Onun mahlûkatına veren bir tevzîât memuru nazarıyla kendine baksan.”
“İşte, bak, namazı terk eden ne kadar büyük bir hasâret eder, ne kadar ehemmiyetli bir serveti kaybeder! Ve sa'ye pek büyük bir şevk veren ve amelde büyük bir kuvve-i mânevî temin eden o iki neticeden ve o iki mâdenden mahrum kalır, iflas eder. Hattâ, ihtiyarlandıkça bahçecilikten usanır, fütur gelir. "Neme lâzım," der. "Ben zâten dünyadan gidiyorum. Bu kadar zahmeti ne için çekeceğim?" diyecek, kendini tenbelliğe atacak. Fakat evvelki adam der: "Daha ziyâde ibâdetle beraber, sa'y-i helâle çalışacağım. Tâ, kabrime daha ziyâde ışık göndereceğim. Âhiretime daha ziyâde zahîre tedârik edeceğim." (Sözler)