Bediüzzaman her gün işe giderken 2-3 sayfa tavsiye etti

Bediüzzaman her gün işe giderken 2-3 sayfa tavsiye etti

Yi­ne bir gün Üstad’ın zi­ya­re­ti­ne git­miş­tik. “Ya­zı­yor mu­sun?” di­ye sor­du. “Efen­dim, an­cak na­ma­zları­mı kı­la­bi­li­yo­rum” de­dim

RİSALEHABER

Risale-i Nur’un fedâkar talebelerinden 1924 Isparta/İslamköy doğumlu Hasan Ergünal ağabey, 4 Ekim 2012 tarihinde bugün vefat etmişti. Vefat yıldönümünde ağabeyimizi rahmet dualarımızla anıyoruz.   

Denizli şehidi İslamköylü Hafız Ali Ergün ağabeyin köylüsü ve talebesi olan Sa­at­çi Ha­san ağa­bey, Üs­tad Be­di­üz­za­man Said Nursi haz­ret­le­riyle ­çok de­fa görüş­müş ve ko­nuş­muştur. Ha­fız Ali ağa­bey­den de Kur’an ve ya­zı der­sleri al­mıştır.

Merhum Hasan Ergünal ağabeyi Ömer Özcan, İslamköy’de çok defa ziyaret etti ve kaydettiği hizmet hatıralarını Ağabeyler Anlatıyor-1 kitabında neşretti. Hatıralardan bazı bölümler şöyle:

SAATÇİ LÂKABI NEREDEN GELDİ?

Hasan Ergünal ağabey askerliğini muhabere sınıfında yapıyor. Terhisinden sonra da radyo ve teyp tamiri yapıyor, anfi sarıyor, çok mükemmel anfi sarıyor. Ayrıca bilgisayarıyla Risale-i Nur’un ilk tarihlerinde yazılmış, antika haline gelmiş yazıları gün yüzüne çıkararak hizmete sunuyor.

Hasan Ergünal bir gün hocası Hafız Ali efendinin masasında eskimiş, çalışmayan bir saat görüyor.

O saati evine götürüp çarkların yerlerini tespit ediyor, birer birer söküyor, aşınmış olan yatakları tık tık diye çekiçleyerek daraltıyor, millerini eliyle yağlayıp alıştırıyor; çarkları tekrar yerleştirip saati toparlıyor, kuruyor ve saat tıkır tıkır gayet güzel bir şekilde çalışmaya başlıyor.

Saati hocasının masasına koyduğunda, onun takdir ve dualarına mahzar oluyor. İşte böylece hiçbir usta yanında çalışmadan mahir bir saatçi oluyor.

BE­NİM TA­LE­BE­LE­RİM, KA­DER-İ EZE­LέDE TA­YİN EDİL­MİŞ­LER

Hasan Ergünal anlatıyor:

Üs­tad’ı ilk de­fa 1945’te Emir­dağ’da zi­ya­ret et­tim. Ri­sa­le-i Nur’u ye­di-se­kiz se­ne ev­vel­den yaz­ma­ya baş­la­mış­tım. Üs­tad bi­zim köye zi­ya­re­te gel­dik­ten son­ra ar­tık tek­rar tekrar zi­ya­re­ti­ne git­tim.

İş­te bir gün, “Şu­nu da gö­tü­re­yim, bu­nu da gö­tü­re­yim de, du­a­sı­nı alayım” di­ye ça­ba­lı­yor­dum.

Üs­tad’a var­dı­ğım­da ben hiç­bir şey söy­le­me­den de­di ki: “Kar­de­şim! Be­nim ta­le­be­le­rim ka­der-i eze­lî­de ta­yin edil­miş­ler, on­lar ba­na ge­li­yor, ben hiç kim­se­yi ça­ğır­mı­yo­rum.”

Üs­tad kal­bi­mi oku­muş­tu...

HER GÜN İŞİ­Nİ­ZE Gİ­DER­KEN İKİ-ÜÇ SA­Y­FA OKU­YA­CAK­SI­NIZ

Yi­ne bir gün Üstad’ın zi­ya­re­ti­ne git­miş­tik.

“Ya­zı­yor mu­sun?” di­ye sor­du.

“Efen­dim, an­cak na­ma­zları­mı kı­la­bi­li­yo­rum” de­dim. Son­ra,

“Oku­yor mu­sun?” de­di. Ben yi­ne:

“Efen­dim, an­cak na­ma­zı­mı kı­la­bi­li­yo­rum’ de­dim.

Her gün işi­ni­ze gi­der­ken iki-üç sa­y­fa oku­ya­cak­sı­nız” de­yin­ce,

“Pe­ki efen­dim” de­dim.

ÜS­TAD İS­LAM­KÖY’E GEL­Dİ

Üs­tad’ımız Be­di­üz­za­man haz­ret­le­ri -her­hal­de 1956 idi- şim­di Is­par­ta’da mü­ze­de bulu­nan o ara­bay­la İs­lâm­köy’e gel­di.

“Ben ni­ye gel­dim, bi­li­yor mu­su­nuz? Ben si­zi teb­ri­ke geldim, si­zin yaz­dı­ğı­nız bu eser­le­rin dün­ya­ya du­yu­rul­ma­sı­na ve neş­ri­ne se­bep ol­du­ğu­nuz için sizi teb­ri­ke gel­dim” de­di ve git­ti.

Ben bir müd­det son­ra Üs­tad’ı tek­rar zi­ya­re­te git­tim. Üstad şöy­le de­di:

“Kim var si­zin İs­lâm­köy’de bu ri­sa­le­le­ri ya­zan? Sen hep­si­ne se­lâm söy­le­ye­cek­sin. Si­zin bu yaz­dı­ğı­nız eser­lerin dün­ya­ya du­yu­rul­ma­sı­na ve neş­ri­ne se­bep ol­du­ğu­nuz­dan do­la­yı Üs­tad’ınız si­zi teb­rik ediyor, di­ye­cek­sin.

Bir gün yi­ne (Vahşi) Şa­ban kar­deş­ bizim köy­de kal­mış­tı. Ben, Asâ-yı Mû­sâ ya­zı­yor­dum. Cey­lan kar­deş gel­di: “Üs­tad gel­di” de­di. Ben gi­dip eli­ni öp­tüm: “Efen­dim, Asâ-yı Mû­sâ’yı bi­tirdim, for­ma­la­rı ha­zır­la­mış­tım, ge­ti­re­yim mi?” de­dim. “Ge­tir!” de­di.

İS­LÂM­KÖY’DE 18 KA­LEM VAR­DI; KU­LE­Ö­NÜ’NDE 40, SAV’DA BİN…

O za­man İs­lâm­köy’de Risale-i Nur ya­zan 18 ka­lem var­dı, Sav köyünde bin ka­lem­le ya­zılıyordu­. 35-40 ka­lem de Ku­le­ö­nü köyünde var­dı. Ço­ba­ni­sa köyü, Eğir­dir, Bar­la, Ata­bey... Bu­ra­lar­da hep ya­zıl­dı.

Kü­çük Ali ağa­bey Ku­le­ön­lü­dür. O da 40 se­ne evin­den çık­ma­dan eser yaz­mış­tır. 17 de­fa kül­li­ya­tı ya­zıp bi­tir­miştir. Hüs­rev Efendi de 40 se­ne evin­den çık­ma­dan yaz­dı.

Bun­la­rın yaz­dık­la­rının bir kıs­mı ken­di el­le­rin­de kal­dı, bir kıs­mı Tür­ki­ye’nin her ta­ra­fı­na da­ğıl­dı. Na­si­bi olan­lar yaz­dı... Son­ra mat­ba­a­la­ra geç­ti. Şim­di de tâ Ame­ri­ka’ya, Avust­ral­ya’ya ka­dar ya­yıl­dı.

De­mek ki Üs­tad’ın o za­man­ki müj­de­leri şim­di çık­tı el­ham­dü­lil­lah...

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum