Bediüzzaman: Kardeşlerimizin bazılarında, Üstadları hakkında ifratla tavsifat gördüm

Bediüzzaman: Kardeşlerimizin bazılarında, Üstadları hakkında ifratla tavsifat gördüm

Acaba bu hakikatperest kardeşlerim, çok ikazatımla beraber, bu hüsn-ü zan ifratında, hem devamlarında fâideleri nedir?

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin KASTAMONU LAHİKASI eserinden bölümler.)

Bismillahirrahmanirrahim

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Bu iki günde iki küçük hâdiseler, dört beş meseleleri tahattur ettirdi.
...

Dördüncüsü: Lâhikaya giren Ispartalı kardeşlerimizin mektuplarının bazılarında, Üstadları hakkında ifratla tavsifat gördüm. Kendime de baktım, o vasıflardan zekâtı da bana düşmüyor, benim hakkım değil. Dedim: "Acaba bu hakikatperest kardeşlerim, çok ikazatımla beraber, bu hüsn-ü zan ifratında, hem devamlarında fâideleri nedir?"

Kalbe ihtar edildi ki: Onlar ve memleketleri ve Isparta havalisi, onların en büyük hüsn-ü zanları derecesinde hüsn-ü zanlarının yümnünü gördükleri için, Beşkazalı Osman-ı Halidî ve Topal Şükrü gibi ehl-i velâyete iktidaen, o nokta-i nazardan ifrat etmemişler, bir hakikat görmüşler. Fakat, nasıl keşfiyat tevile ve rüyalar tâbire muhtaçtır; hususî hükümler tâmim edilse, bir cihette hatâ görünür. Öyle de, onlar, Risale-i Nur'un şahs-ı mânevîsinin kendilerine ve memleketlerine ettiği fâideyi, o şahs-ı mânevînin mümessillerinden birisi olan, Üstad dedikleri bu kardeşlerine verip, o memleket hâdisesini umumî bir hâdise nazarıyla bakıp tâmim ederek, müfritane bir hüsn-ü zan suretinde göründü.

Beşincisi: Hatıra geldi ki, Risale-i Nur'un eczaları çoktur. Herkes, muhtaç olduğu halde, bütününü elde edemez. Birden, Hüccetullahi'l-Bâliğa mecmuası, hatıra cevap olarak geldi.

Evet, Risale-i Nur'dan kesretli mecmualar çıkar ki, herbiri küçük, fakat kuvvetli Risale-i Nur olur. Her muhtacın eline geçebilir. Bu münasebetle, Yirmi Beşinci Sözün zeyillerini düşündüm. Şimdi benim yanımda dört beş nüsha var, zeyilsizdirler. Mübareklerin bu defa gönderdikleri nüshanın zeylinde Rumuzat-ı Semaniye fihristesinden noksan alınmış Sûre-i اِذَا جَۤاءَ نَصْرُ اللهِ ve اِنَّۤا اَعْطَيْنَا 1 daki on üç elif, parmakla Fatiha'da on üç elle işaretleri ve اِنَّۤا اَنْزَلْنَا işareti gibi ehemmiyetli parçalar yoktur.

Dünkü gün اَللهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ 2 âyetine dair Yirmi Dokuzuncu Mektubun âhirinde, seyahat-i hayaliye ve seyr-i kalbî risaleciğini okudum. Ve Birinci Şuada bu âyet, Risale-i Nur'a işaretini tahattur ettim. Dedim: Bu iki nükte-i Nuriye ve تَغْرُبُ الشَّمْسُ فِى عَيْنٍ حَمِئَةٍ 3 hüccet, nükte ve haşiyesiyle beraber Mu'cize-i Kur'âniye zeyilleri içine girse münasip olur. Siz dahi münasip görseniz yazılsın. İ'câz-ı Kur'ân nüktelerine ait mühim parça bulsanız ilâve edebilirsiniz.

Altıncısı: Seksen küsur sene mânevî ve bâki bir ömrü kazandırmak sırrını taşıyan şuhur-u selâsenizi ve leyle-i Regaibinizi bütün ruhumla tebrik ediyorum.

İki üç gün evvel, Yirmi İkinci Söz tashih edilirken dinledim. Gördüm ki, içinde hem küllî zikir, hem geniş fikir, hem kesretli tehlil, hem kuvvetli iman dersi, hem gafletsiz huzur, hem kudsî hikmet, hem yüksek bir ibadet-i tefekküriye gibi nurlar var. Bir kısım şakirtlerin ibadet niyetiyle risaleleri, ya yazmak veya okumak veya dinlemekliğin hikmetini bildim. Bârekâllah dedim, hak verdim.

Said Nursi

Dipnot-1: "Biz sana verdik." Kevser Sûresi, 108:1.
Dipnot-2: "Allah göklerin nurudur." Nûr Sûresi, 24:35.
Dipnot-3: "Güneşin hararetli ve çamurlu bir çeşme suyunda gurub ettiğini gördü." Kehf Sûresi, 18:86.