Bediüzzaman küfür dünyasına meydan okuyor

Yirminci asrın başlarında İngiliz müstemlekat nazırının "Bu Kur'an İslamların elinde bulundukça, biz onlara hakim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız, bu Kur'an'ı onların elinden kaldırmalıyız; yahut Müslümanları Kur'an'dan soğutmalıyız" (Tarihçe-i Hayatı Sh.44) beyanını gazetelerden duyan ve o sırada Van’da ikamet eden Bediüzzaman bu haber karşısında küfür dünyasının, Kur’an’a ve Müslümanlara  topyekun bir suikasta ve taarruza geçtiklerini anlar.

Fitne-i ahir zamanın dehşetli manevi tahribatını durdurmak ve sahipsiz ve savunmasız kalan biçare alem-i İslamın ve ehl-i imanın imanını kurtarmak azmi ve cehdiyle İmanından gelen bir feveran ile "Kur'an'ın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim!" (T.H.Sh.44) der ve mukaddes cihadı ilmisine başlar.

Birinci cihan harbinin patlamasına ve gönüllü talebeleriyle savaşmasına rağmen  Erzurum Pasinlerde avcı hattında savaşın tarrakası içerisinde hayatını hafife alarak İşarat-ül İ’caz adlı muhteşem tefsirini yazar.

Bitlis’in Ruslar tarafından işgalinde esir düşer, Kosturma’ya sürülür. Esaretten döndükten sonra İstanbul’da Darul Hikmet-il İslamiye’ye aza olarak tayin edilir. Orada da İslamiyet aleyhine olan yayınlara müessir ve mukni yazılar kaleme alır, fetvalar verir. İstanbul’da Risale-i Nur’un fidanlığı diye belirttiği Mesnevi-i Nuriye’nin bazı bölümlerini telif eder.

Kurtuluş savaşı muzafferiyeti neticesi davet edildiği Mecliste, dünyada yayılma istidadı gösteren dehşetli zındıka fikrinin alem-i İslam’ın ileri karakolu ve Müslümanların kahraman kumandanı olan necip Türk halkı içerisinde bir ejderha gibi imanın rükünlerini tahribe çalışmaya başladığını görür ve ilk etapta Ankara’da, Tabiiyyun fikrini parça parça eden “Tabiat Risalesi’ni” yazar ve neşreder.

Daha sonra ilmi ve fikri kisvede görünüp resmi bir şekilde nemrudane ve irtidatkarane bir şekilde yerleştirilmeye çalışılan zındıka ve dinsizlik tahribatına siyasetle yapılacak bir mukabelenin zihinlerde şüphe uyandırıp insanları iknada tesirli olmayacağı, elmas gibi hakikatlere cam nazarıyla bakılacağı bu nedenle safi bir hizmeti Kur’ani’ye ve ilmiyenin dünyevi her şeyden feragatle yapılabileceği kanaatine vararak Van’a çekilir.

Şark isyanıyla ilgisi bulunmamasına rağmen ilmi ehliyetinden endişe edilen Bediüzzaman, Barla’ya sürgün edilir. Barla’da İlim dünyasına güneş gibi doğan Risale-i Nur’lar burada çok ağır şartlarda telife başlanır.

Geceleri duvar bölmelerinde, izbe yerlerde kandil ışığında, çoğu kez yazacak kağıt bulunmadığında kese kağıtlarına, okul defterlerine, kibrit kutularına, en zor şartlarda, Eskişehir, Denizli, Afyon hapishanelerinde idamla yargılanırken, zehirlenmişken, hasta perişan hallerde iken yazılır ve çoğaltılır.

Dünya tarihinde Risale-i Nurlar kadar ağır şartlar altında yazılan başkaca bir eser külliyatı göstermek mümkün değildir.

İlk yazılan Onuncu Söz, Haşir Risalesi Ankara’ya gönderilir ve süratle çoğaltılıp dağıtılır. Haşir Risalesi zındıkanın başında “bomba” gibi patlar. “Bu eser sahibi sağ kaldıkça biz bu memlekette zındıka fikrini yerleştirmede muvaffak olamayız, ne yapıp ne edip bu eser sahibini susturmalıyız” diye Bediüzzaman’a ve talebelerine hücum edilir. Hapishaneler, sürgünler, zehirlemeler, hazırlanan idam sehpaları, iftiralar, yalanlar.

Bediüzzaman ve talebeleri susturulamaz, Risale-i Nurlar çürütülemez ve cerh edilemez. Risale-i Nurlar bütün küfür dünyasına meydan okuyup onları mübarezeye davet ettiği halde, İslamiyet düşmanları, zındıka fikriyle, filozoflarıyla, felsefesiyle, tüm imkanlarıyla, Nur davasını söndüremezler, durduramazlar

Risale-i Nurlar, küfrün her çeşidini hallaç eder savurur atar. Her türlü küfrü fikrin tesadüfçülüğün, tabiat ve esbaba yaratılışı vermenin, en katmerleşmiş ahmak olunması halinde dahi kabul edilemez fikirler olduğunu, “Eşek muzaaf bir eşekliğe girse, sonra insan olsa, "Bu fikri kabul etmem" diye kaçacağı”nı söyleyerek, her türlü küfrü fikrin mecnunluk hezeyanı, yani deli saçması gibi delilsiz ve mesnetsiz iddialar, vehimler olduğunu isbat ediyor.

Evet işte , Bediüzzaman, Kur’an aleyhtarlarına, bütün küfür dünyasına ilmiyle Risale-i Nur’larla meydan okuyor. Avrupa kafirleri ve Asya münafıklarına meydan okuyor. Hodri meydan diyor. “Sizin zındıklarınız içerisinde bulunan en dehşetli dinsiz feylesoflarınızı fikren ve ilmen hayvandan yüz derece aşağı düşürmüşüm” diyor. “Ya beni ve Risale-i Nurları çürütüp susturun  veyahut ben ve talebelerim sizlerle mahvoluncaya kadar cihad-ı ilmiyemizi devam ettireceğiz” diyor.

Bediüzzaman, Kainat kitabından binler misallerle, Allah’ın varlığını, İslamiyet’in hak din olduğunu, Kur’an’ın Allah kelamı olduğunu, Nübuvvet hakikatını ve Hz. Muhammed’in (ASM) peygamber olduğunu, ahiretin varlığını, melaikenin varlığını, kader hakikatını ve sair dinin hakikatlerini iki kere iki dört eder derecesinde kat’i ve mukni bir şekilde isbat ediyor.

“Kur’an’ın bir Mu’cize-i Maneviyesi” dediği Risale-i Nurlar meydandadır. Gizli kapaklı değildir. Kur’an’ı kabul etmeyen, İslamiyeti reddeden, dinleri ve din-i hakkı inkar edenler, bütün ehli küfür ve küfür dünyası, tüm dinsiz ilim adamlarınızla, feylesoflarınızla, güvendiğiniz bilimlerinizle, filmlerinizle, her türlü hünerlerinizle, dünyayı yutan imkanlarınızla, topunuzla tüfeğinizle buyurun Risale-i Nurlar’ı çürütün, ilzam edin insanların nazarında düşürün. İşte bunu yapamadınız, yapamıyorsunuz, yapamayacaksınız. İlim ve hakikatın hükmedeceği istikbalde bir hadsi kat’i ile haber verebiliriz ve diyebiliriz ki Risale-i Nurlar bu ilmi kuvveti ve ehliyeti ile bir gün tüm beşeriyete yayılacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.