Bediüzzaman nasıl dua ederdi?
2010 yılının ilk üniversite semineri DKM’de “dua” konusu ele alınarak gerçekleştirildi
H. İbrahim Önal’ın haberi
RisaleHaber-2010 yılının ilk üniversite semineri DKM’de “dua” konusu ele alınarak gerçekleştirildi.
Mühendislik-Mimarlık Fakültesi öğrencisi Nurullah Akçe’nin sunduğu “Dua “konulu seminerde dua ve çeşitleri ile ilgili ayrıntılı bilgiler verildi. Duanın tanımı, çeşitleri, duanın kabul edilmeme ve cevap verilmeme aynı mı? Nasıl istemeliyiz? gibi önemli soruların cevabının verildiği seminer ilgi ile izlendi.
Duanın mana itibari ile birisini çağırma, birisini bir şeye sevk etmek anlamlarına geldiğini ifade eden Akçe, “duanın terim olarak da insanların her türlü vaziyetlerini dilleriyle, duruşlarıyla Cenabı Hakka sunmaları ve isteklerinin yerine getirilmesi için Cenabı Hakka yalvarmalarıdır.” dedi.
Akçe, duayı en güzel ve en kapsayıcı olarak Üstad Hazretlerinin 24. Mektubun zeylinde açıkladığına dikkat çekerken, Risale-i Nur’dan “Dua bir sırrı azim-i ubudiyettir. Belki ubudiyetin ruhu hükmündedir.” cümlelerine açıklık getirerek şöyle söyledi: “Ubudiyetin yani kulluğun özü acziyetimizi Allah’a sunmamızdır. İnsan yaratıcıya karşı aciz olduğu ölçüde azizdir. Acizliği de en güzel dua da görüyoruz. Dua istemektir. İstemekle acizliğimizi en güzel şekilde Allah’a sunuyoruz.”
Namazın acziyetin tam olarak göstergesidir diyen Akçe, Kıyamda el pençe durmamız, rükûda boynumuzu bükmemiz ve secde de toprakla bütün olmamız, kendimizi yok saymamız aciziyetimizin doruk noktasıdır ve Allah’a en yakın olduğumuz andır” dedi.
Duanın çeşitlerine değinen Akçe, Bediüzzaman Hazretlerinin duayı 3 ana kısımda ele aldığını, bunların; istidat lisanıyla, ihtiyacı fıtri lisanıyla, ihtiyaç dâhilinde zişuurların duası” olduğunu ifade etti.
Dua çeşitlerini birer örnekle açıklayan Akçe, “birinci nevi dua olan istidat yani kabiliyet lisanıyla dua tohumların ve esbabın duasıdır. Tohum lisanı haliyle der; Ya Rabbi bana neşv-ü nema ver ki senin Esma-ül Hüsnanı daha iyi yansıtayım. Bütün sebepler toprak, su, ziya, hava tohum etrafında toplanıp onlar dahi lisanı halleriyle ya Halıkımız bu tohumu ağaç yap diye dua ederler.” dedi.
Akçe, ikinci nevi dua ihtiyacı fıtri lisanıyla duadır ki bebekler buna örnek olarak verilebilir. Bebek ağladığı zaman Allah anne babasını emrine koşturur ve ihtiyacını karşılattırır. Üçüncü nevi dua ise ihtiyaç dahilinde zişuurların duasıdır. ikinci ve üçüncü dua çeşitleri aynı gibi görünebilir. Farkları ikinci nevi dua bütün zihayatların duasıdır ama üçüncü nevi dua ise zişuurların duasıdır.” dedi.
Üçüncü nevi duanın ikiye ayrıldığını belirten Akçe, “birincisi zorda kalındığında ve safi kalple yapılan duadır. Buna örnek olarak Eskişehir hapishanesinde binbaşı Asım’ın üstadı ihbar etmemek istemesi üzerine Allah (c.c)’tan canını alması için yaptığı duadır. Üstad hazretleri dağlara kırlara çıkıp tefekkür etmeyi ibadet etmeyi severmiş. Bir gün yine o bu amaçla kıra çıkmış derken Süleyman namındaki talebesi yanında kalmak ve onunla beraber ibadet etmek istemiş. Üstadın yanında da ikisine yetmeyecek kadar az bir ekmek varmış. Üstadımız misafirime ne ikram edeceğim düşüncesinde iken ağacın üzerinde bir ekmek görmüşler ve “Süleyman müjde Allah rızkımızı gönderdi” demiş. Burada hem zorda kalmak var hem de safi bir niyet ile istemek var.” dedi.
Akçe, ikincisinin meşhur dua olarak bilinen kavli ve fiili dua olduğunu söylerken, meşhur olarak bilinen kavli ve fiili duaya örnek olarak çift sürmenin fiili dua tohumların yeşermesini istemenin kavli dua olduğunu belirtti.
Kabul edilmeme ve cevap verilmeme aynı mı? sorusuna önemle dikkat çeken Akçe, “bazen biz dahi diyebiliyoruz, dua ediyorum ama kabul olunmuyor. Bir örnekle açıklarsak çocuk tabip meselesi var. Çocuk der bana şu ilacı ver tabibin yapacağı üç şey var; ya aynen verir, ya daha iyisini verir, ya da hiç vermez hastalığına göre muamele eder. Çocuk diyemez tabip beni dinlemedi. Belki beni dinledi benim için en iyisi neyse onu yaptı demeli. Başka biri erkek evlat için dua eder Allah Hz. Meryem gibi bir kız evlat verir. Duam kabul olmadı denilmez daha iyi bir şekilde kabul edildi denilir.” dedi.
REDDEDİLMEK LEHİMİZE OLABİLİR
“Bakara suresinde geçen; hoşlanmadığınız bir şey sizin iyiliğinize veya hoşlandığınız bir şey sizin kötülüğünüze olabilir. Bunu bilemezsiniz. Ama Allah bilir”.ayetini aktaran Akçe,
Nice insan şimdi mahrum kaldıkları yüzünden asırlar sonraları sevinç çığlıkları koparmıştır. Mesela, Amerikalılar uzaya göndermek için 7 astronotu seçeceklerdi. 11 bin aday bir biriyle yarıştı. Hepsinin kalbi o mekiğe binmek için çarpıyordu. Adaylardan sadece 7 si başarabildi diğerleri bunun üzüntüsünü yaşadılar.
1986 yılında o mekik uzaya fırlatıldıktan saniyeler sonra dünyanın gözleri önünde patlamış ve astronotların cesetleri uzay boşluğunda kaybolmuştur. Mekiğe binmedikleri için üzülenlerin patlama anında neler hissettiklerini tahmin bile edemezsiniz. Dolayısıyla; bilmeliyiz ki dua bir ibadettir. İbadetin faydası ahirete bakar. İhtimaldir ki dua ya bu dünyada cevap verilmediği zaman karşılığı ahirette verilmek üzere saklanmış olabilir. Bu durumda bu dünyada duaya cevap verilmemesi bir şükür vesilesi olabilmektedir” dedi.
Duanın nasıl yapılması gerektiği hakkında bilgi veren Akçe, seminerine şöyle devam etti:
Her işimizde olduğu gibi Duada da samimi olmalıyız. İçtenlik kabulün ilk işaretidir. Bazen dua ettiğimiz zaman dil başka şeyler söylüyor kalp başka yerde. Dil, kalp, ruh hepsi aynı şeye odaklanırsa dua daha kabule şayan bir hal alır. Peygamberimiz(s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar: ’’Dua ettiğiniz zaman kabul edileceğine inanarak Allah(c.c)’a dua edin. Bilmiş olun ki gafil kalp ile yapılan duaları Allah(c.c) kabul etmez.(Tirmizi)
Mazlumun duasının şimşekler gibi yaratıcının huzuruna ulaşmasının sırrı içtenliğidir. Göz yaşı ile titreyen bir gönülden çıkan yalvarmalar işte bu yüzden gök duvarlarını delip geçer. Duanın şartlarını şöyle sıralayabiliriz:
Allah (c.c)’a tam teslimiyetle dua etmek; Dua ettikten sonra isterse verir istemezse vermez. Verirse fazlı keremindendir denilmelidir. Bunun üzerine güzel bir mesele anlatılır. Şeyh çok ibadet eden yeni Müslüman olmuş müridine diyor:’’Sen bu kadar ibadet yapıyorsun Allah(c.c) seni yine de cehennemine koyacak.’’ Mürid diyor: “O’nun canı sağ olsun.’’
Esbabı kabul dairesinde olmalı; fiilimiz duamızı tasdikler şekilde olmalı. Sınava çalışmayan birisinin sınavının iyi geçmesi için dua etmesi gibi…
Esmaül Hüsna ile dua etmek; en güzel sıfatlar Allah’ındır, bunları şefaatçi yaparak dua etmek. Örneğin; Ya şafi maddi ve manevi hastalıklarımıza şifa ver. Ya Basir hakkı bize göster. Ya cemal dışımızı güzelleştirdiğin gibi içimizi de güzelleştir vb. Manevi büyüklerimizi şefaatçi yaparak dua etmek; Hz Âdem(a.s) malum günahtan sonra dünyaya gönderiliyor ve Allah’tan af olunmayı diliyor. Tövbesi çok uzun bir zaman alıyor. Sonunda gökyüzünde Ahmed ismini görüyor. Allah’a soruyor bu kimin ismi. Allah diyor ki “seni ve kâinatı onun yüzü suyu hürmetine yarattığım sevgili kulumun ismi.” Hz Âdem orda diyor: “Ya Rabbi beni sevgili kulun olan Ahmed’in (asm) yüzü suyu hürmetine bağışla.” Ve orda duası kabul ediliyor.
Kuranda geçen dualarla dua etmek; en güzel örneğini peygamber efendimiz(s.a.v) bize göstermiştir. Peygamberimizin yanına bazıları gelip falan kişi bir hastalığa yakalanmış bir türlü iyileşmiyor. Peygamber Efendimiz (asm) ziyaretine gidiyor. Hal hatır sorduktan sonra neden bu hastalıktan kurtulmadığını soruyor. Adam diyor: “ben ne zaman elimi Allah’a açıp dua etsem diyorum ya rabbi benim bir hatam varsa diğer dünyaya bırakma bu dünyada cezamı ver. Allah da bu hastalıkla günahlarımı temizliyor.
“Peygamberimiz(s.a.v) diyor: “öyle dua etme de ki; “Allah’ım bize bu dünyada ve diğer dünyada güzellikler ihsan et ve bizi cehennem azabından koru.” Adam bu duayı yaptıktan sonra iyileşiyor.
Son olarak da Üstad hazretlerinin bildirdiği teknik olarak nasıl dua edilir onu söyleyip bitirelim.
Başta tövbe istiğfar ile manen temizlenmeli, ardından makbul bir dua olan salâvatı şerifeyi şefaatçi gibi zikretmeli ve dualarımızı yaptıktan sonra da tekrar salâvatı şerifeyi söyleyip bitirilmeli. Çünkü iki makbul duanın ortasında bir dua makbul olur.
“Allah’ım tembellikten, acizlikten korkaklıktan, cimrilikten, düşkün yaşlılıktan, kalp katılığından, gafletten, başkasına yük olmaktan miskinlikten sana sığınıyorum. Fakirlikten, inkârcılıktan, nankörlükten, günahkârlıktan, gerçeğe ters düşmekten, iki yüzlülükten, işitsinler diye iş yapmaktan sana sığınırım.’’ Âmin