Dertlenmek!

“Müslümanların derdini kendine dert edinmeyen onlardan değildir.”1 “Müminler birbirini sevmekte birbirine acımakta, birbirini korumakta bir vücut gibidir. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvları da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa duçar olur.”2 gibi rivayetlerden, müminlerin dertleriyle dertlenmenin iman ve vicdan sahibi olmanın muhakkak neticelerinden olduğu anlaşılmaktadır.

Evet, nâfi’ ilim ziyadeleştikçe maddi ve manevi mesuliyetlerin farkına varılmakta, havf ve haşyet kalbi sarmaktadır. Ümmet-i Muhammed’in (A.S.M) maruz kaldıkları bela ve musibetler vicdanları diri olan müminlerin dertlerini artırmakta, dünyevi hazlara iştihayı kesip atmaktadır.

Marifet-i ilahiyede derinleşen, mesuliyetlerinin azametini farkeden müminler, dünyevi hazları hatta cennet sevdasını dahi aşmakta, iman ettikleri değerler adına bedel ödemeyi göze almakta, cemiyetin selamet-i imanı için yaşamaktadır.

Bediüzzaman Hazretlerinin, “Ben, cem'iyetin imanını kurtarma yolunda dünyamı da feda ettim, âhiretimi de. Seksen küsur senelik bütün hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum”3 ifadesi bu iddiayı ispatlamaktadır.

Demek ilim ve marifette terakki ettikçe akıl atlası ve kalp coğrafyasının sınırları uzamakta, şahsi ve içtimai mükellefiyetler anlaşılmakta, manevi dertler ve uhrevi endişeler ruhu sarsmaktadır.

Evet evet! Büyük bir hakikate dayanan, yani marifetullahtan nasibi artan, muhabbetullah ile hilkat sırrını anlayan, ebedi bir davaya adanan müminlerin lezzet-i ruhaniyeden hisseleri kadar uhrevi dertleri de çoğalmaktadır.

Demek insan marifet-i ilahiye ile yaratılış hikmetlerini anladıkça, “Talim-i Esma’dan” mesafe aldıkça kalbi ve ruhi huzur daireleri ile karşılaşmakta, ancak uhrevi endişe ve dertleri de artmaktadır. Dağların zirvelerine karların daha ziyade yağması misali, marifetullahta derinlik, imanda kesinlik dertlerin artmasına sebep olmaktadır.

Ümmet-i Muhammed’in (A.S.M) çektikleri acılara kayıtsız kalmayan, insaniyet ve İslamiyet adına sancılanan müminler, nefsani arzuları zihin dünyalarından çıkarmakta, Kur’an hakikatlerini âlem-i insaniyete duyurma gayreti taşımaktadır. Nurlu hizmetin pişdarı Hazret-i Bediüzzaman gibi, “Kalbimde başka şeyleri düşünmeye yer bırakmadı.” hissiyatıyla sadece davaları için yaşamaktadır.

İlim ve marifetten uzak, iman noktasında taklitte kalan müslümanlar dünya hayatını zevk ve eğlence diyarı sanmakta, “ömür sermayelerini” nefsin arzularını tatmin adına “günah masasına” yatırmaktadır. Dünya bugün İslam ümmetine zindan, kefere milletlere cinân olmuşsa, bunda inanan insanların dertlerini umursamayan, dünyayı keyf ve lezzet diyarı olarak kodlayan müslümanların azim hisseleri bulunmaktadır.

Azim mesuliyetlerinin farkında olan müminler ise, dünyada bir misafir edasıyla yaşamakta, alevleri göklere uzayan yangını söndürme mes’uliyetinin ağırlığını taşımaktadır.

Evet evet! Cehalet ve gaflet dünyada muvakkat lezzet, yalancı bir huzur, sahte bir saadettir. İlim ve marifete vuslat tasa ve derttir. Hazret-i Bediüzzaman'ın “seksen senelik hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum.” sözü buna senettir...

Mazlum ve mağdur ümmet için dertlenmek, şuuru yüksek bir iman ile hayattar bir vicdanın varlığını göstermekte, millet-i İslamiyenin maruz kaldıkları dertleri dert edinmek dava ruhunu diri tutmaktadır. Vicdani hassasiyeti yerinde olan müminler, mazlum ümmet için ağlamakta, imanları ve imkânları kadar üzerlerine düşen vazifeleri yapmaya çalışmaktadır.

Elhasıl; derdimiz kadar nefsin arzularını aşarız. Derdimiz kadar içimize sığmaz taşarız. Dert ettiğimiz kadar mazlumların yardımına koşarız. İslamiyet hesabına derdimiz olursa, kendi medeniyetimizi kurmak için çalışırız. İnsanlık adına bir derdimiz yoksa kendimizi boşluğa salar, küçük zevkler uğruna ahiretimizi yakarız...

Dünyayı keyf ve lezzet diyarı değil, meşakkât ve çileli ahiret pazarı biliriz. Ümmetin derdini dert edinmemizi isteyen bir inancın neferleriyiz. Siyonist alçakların mağdur ettikleri müslümanların dertleriyle dertliyiz. İslam ümmeti adına dertlenmezsek kıyamet günü hesap veremeyiz...

1. Hâkim, Müstedrek, Rikak, IV, 459

2. Buhari Edep, 27, Müslim Birr, 66

3. Tarihçe-i Hayat, 629

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum