Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Bediüzzaman neden hep soru cevapladı?

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ

Üstad sual sorma konusunda şöyle der:

"Ben ulemanın ilmini inkâr etmem. Binaenaleyh kendilerinden sual sormak fazladır. Benim ilmime şüphe edenler var ise sorsunlar onlara cevap vereyim. Şu halde sormak şüphe edenlerin hakkıdır."

Maide Suresi 101 ve 102. ayetlerde şöyle buyuruluyor: "Ey iman edenler! Açıklandığı takdirde sizi sıkıntıya sokacak hususlarda soru sormayın. Kur’an indirilirken böyle sorular sorarsanız size açıklanır. Allah onlardan sizi muaf tutmuştur. Allah çok bağışlayıcıdır, halîmdir. Bu tür soruları sizden önce de bir topluluk sormuş, fakat sonunda bunları inkâr eder olmuşlardı."

Allah resulu Hz. Muhammed (asv) ise, "Sizden önceki bazı toplumlar peygamberlerine çok soru sormaktan ve sonra da bunlar üzerinde ihtilâfa düşmekten dolayı helâk olmuşlardır. Şu halde size bir şeyi emrettiğimde onu olabildiğince yerine getirmeye çalışın, size yasakladıklarımdan da kaçının” buyurmuştur. (Müslim, “Hac”, 412)

Üstadın insanlara soru sormaması yukardaki ayetler ve hadisi şerife genel manada uygun düşmektedir.

فَسْـَٔلُٓوا اَهْلَ الذِّكْرِ اِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَۙ

"Eğer bilmiyorsanız bilgi sahibi olanlara sorun." (Nahl Suresi 43. ayeti kerime)

Abdullah b. Amr b. As’ın bildirdiğine göre, sahih bir hadiste Hz. Peygamber (a.s.m) şöyle buyurmuştur:

"Kim kendisine soru sorulduğu zaman, ilmini gizliyerek bildiğini söylemezse, kıyamet günü ateşten bir gem ile gemlenir.” (Mecmau’z-zevaid, 1/163)

Hz. Ali'den rivayet edilen sahih bir hadisi şerifte Peygamberimiz (asm), “Sorun, bilmediklerinizi bana sorun, benim gibisini bulup soramazsınız. (Bu fırsatı değerlendirin, ben aranızda iken bana sorun)” buyurdu. (Mecmau’z-Zevaid, IV/269)

Bediüzzaman'ın hem insanlara soru sormaması hem de her soruya cevap vermesi, ayet ve hadislerle uyumludur.

Ayrıca üstad Nursi şu genel kurala da daima uyan bir mürşittir.

Abdullah bin Ömer'e (ra) ait şu kâide alimlerce de benimsenmiştir. "Allahu â'lem demek kişinin ilmindendir. Kişi sorulan şeyi iyi bilirse cevap vermeli, iyice bilemezse, (Allahu â'lem- Allah bilir) demelidir."

Üstad Nursi ihtilaflı olan, kesin doğrusu olmayan ve gaybi konularda; Allahuaa'lem, Allahu a'lembissavap/ Allah bilir/ Allah en doğrusunu bilir düsturlarını sıkça zikreden bir zattır.

***

Üstad Bediüzzaman'ın soru sormaması Peygamber Efendimize (asm) söz vermesindedir. Tarihçe-i Hayat'tan okuyalım:

"Said Nursi, Nurşin'de bir müddet kaldıktan sonra Hizan'a döndü. Sonra medrese hayatını terk ederek pederinin yanına geldi ve bahara kadar evde kaldı. O sırada şöyle bir rüya görür:

Kıyamet kopmuş, kâinat yeniden dirilmiş. Molla Said, Peygamber aleyhissalâtü vesselâmı nasıl ziyaret edebileceğini düşünür.

Nihayet sırat köprüsünün başına gidip durmak hatırına gelir: "Herkes oradan geçer, ben de orada beklerim" der ve sırat köprüsünün başına gider. Bütün Peygamberân-ı İzam Hazerâtını birer birer ziyaret eder. Peygamber Efendimizi de ziyarete mazhar olunca uyanır."

Bu tarih 1890/91 yılı ve Molla Said 12/13 yaşındadır.

Bu rüyanın haşiyesinde Peygamberimizden (asm) ilim talep edip ona söz vermesi şöyle açıklanır:

"Tarihçe-i hayatında yazılmamış ve bu rüyada, mazhar olduğu bir hakikati sonradan şöyle anladık ki: Molla Said, Hazret-i Peygamberden ilim talebinde bulunmasına karşılık Hazret-i Resul-ü Ekrem aleyhissalâtü vesselâm; "ümmetinden sual sormamak şartıyla ilm-i Kur'ân'ın tâlim edileceğini tebşir etmişler."

Üstad Bediüzzaman'ın kimseye soru sormamasının esası, Peygamberimize (asm) rüyasında, kendisine Kur'an ilmi öğretilmesi karşılığında, ümmetine soru sormama sözü vermesi ve bu söze sadık kalmasıdır.

Soru sormama prensibi, ahir zaman müceddidi Bediüzzaman'a peygamberi bir emir ve bir sırlı emanettir.

Üstad, hayatında pekçok sahada özgün bedi, tuhaf garipse, soru sormama ve cevaplama tarzında da, özgün ve nevi şahsına münhasır lider bir şahsiyettir.

Üstad Nursi çeşitli münazarlarda, özellikle Şekerci Han'da "her suale cevap verilir fakat sual sorulmaz" biçiminde meydan okumasının hikmetini şu şekilde açıklar:

"Şimdi anlaşıldı ki, o fevkalâde muvaffakiyet ve benim de haddimden çok ziyâde o hodfuruşluk ve manasız izhâr-ı fazîlet/ fazilet tezahürü ise, ileride Risâle-i Nur'un İstanbul'ca ve ulemaca makbuliyetine ve ehemmiyetine zemin ihzar etmek imiş..." (Emirdağ Lahikası-1)

resim-006.jpg

Hafız Hasan Sarıkaya bu gerçeği destekleyen şu hadiseyi anlatmıştır:

"Birgün ulema Fâtih Camiinin avlusunda bir mevzuu münakaşa ediyorlardı. Fakat bir türlü birbirlerini tatmin edip meseleyi halledemiyorlar, mevzuu sarahate ve vuzuha kavuşamıyordu. Münâzara devam edip gidiyordu. Tam o sırada, başında külahı, üzerinde şaldan bir elbise, basit bir kıyafetle Bediüzzaman oraya geldi. Ben kendisini tanıyor, ilmî mes'elelerdeki vukufıyetini biliyordum. O şekilde durumu temâşa edip dinledim.

"Bediüzzaman ulemaya; 'Nedir bu mevzu, ben de bileyim, bana da anlatır mısınız?' dedi. Üzerindeki basit kıyafeti gören ulema, 'Çoban efendi, senin aklın bu işlere ermez. Sen geç işine bak' dediler. Bediüzzaman bu cevaba hiç aldırmadı.

Mevzuyu ele alıp âyet ve hadislerle öyle güzel izâh edip halletti ki, herkesin ağzı hayretten açık kaldı. Bütün ulema o mes'ele hakkında tam bir kanâat sahibi oldular. Âyetleri o kadar güzel izâh ediyordu ki, sanki o âyet indiğinde Bediüzzaman, Resulü Ekremin (a.s.m.) yanı başında idi. Bu izâh üzerine âlimler, 'Yaşta küçük, ilimde büyüksün, elini öpelim' dediler. Bediüzzaman da, 'lüzum yok' deyip gayet mütevâziyâne oradan ayrıldı." (Kaynak; Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi).

Ayrıca; 12/13 yaşında Nurşin'den köyüne döndüğünde sıratbaşında, Hz. Muhammed Mustafa'yı (asv) rüyasında görüp ilim talep etmesi ve ilim talim ettirileceği müjdesi karşılığında, ümmetine soru sormayacağına dair verdiği söze de mutabıktır.

Yine bu ilmi meydan okumaların aslında Risale-i Nur'un tanınıp okunmasına zemin hazırlama maksatlı olduğu anlaşılmıştır.

Son olarak ahirzaman iman ve Kur'an davasının görevli ve emanetçisi üstad Bediüzzaman'a mahsus özel bir durum, bir ikram ve bir ihsanı İlahidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.