Kadir AYTAR
Bediüzzaman sadeleştirme görevi vermemiş
Risale-i Nurun dili ve üslubu kendine hastır. Kelimeler ve cümleler arasında öylesine güzel ilişki ve ahenk vardır ki, birini yerinden etseniz, manasını zayıflattığınız gibi ahenk ve üslubunu da bozmuş olursunuz.
Kur’an’ın ulvi ve derin manalarını kelimelerle ifade eden, âlî hakikatleri hem âminin, hem de âlimin anlayacağı derecede ortak noktada buluşturan harika bir eserdir Risale-i Nur.
Risale-i Nur çok özel bir eserdir. Onu okuyan bunu hemen anlar. Bediüzzaman, Risale-i Nurdaki hakikatleri anlama derecesini, meyve bahçesine giren bir adamın ancak elinin yetiştiği yerlerden meyve koparmasına benzetir. Her kim ona talip olursa, zihni hazırlığına ve mertebesine göre istifade eder. Manalar kelimelerle sınırlandırılamazlar. İnsan tefekkür ettikçe ve mana âlemine daldıkça, kelimelerin dar kalıplarından sıyrılarak çok daha fazlasını anlar, hisseder.
İnsan bulunduğu noktadan sürekli ileriye gitmek ve gelişmek zorundadır. Daha çok çalışıp, çabalayacak ve hakikatlere ulaşacaktır. Bütün bunları tembellik saikasıyla terk edip, hakikatlerin kendisine inmesini beklemek hayalperestliktir.
Bedizzaman’ın, Barla Lahikası 283. Mektupta Nur cemaatinin manevi şahsiyetine tevdi ettiği on bir görev vardır: “Risale-i Nur'un tekmil-i izahı (izahının tamamlanması) ve haşiyelerle (dipnotlarla) beyanı ve ispatı size tevdi edilmiş, tahmin ediyorum. … Onun için vazifem bitmiş gibi bana geliyor. Sizin vazifeniz devam ediyor. Ve inşallah vazifeniz (1) şerh ve (2) izahla ve (3) tekmil ve (4) tahşiye ile ve (5) neşir ve (6) tâlimle, belki Yirmi Beşinci ve Otuz İkinci Mektupları (7) telif ve Dokuzuncu Şuânın Dokuz Makamını tekmille ve Risale-i Nur'u (8) tanzim ve (9) tertip ve (10) tefsir ve (11) tashihle devam edecek." diyor.
Bu vazifeler içerisinde sadeleştirme diye bir şey yok. Sadeleştirme teşebbüsünde bulunanlara da “Benim adımı değil, kendi adını koyarsın” dediğini bazı kaynaklardan ve saff-ı evvel ağabeylerden bizzat işittim.
Bediüzzaman’ın Osmanlının son döneminden bu yana yazmış olduğu bütün eserleri incelendiğinde, ilk yazdığı eserlerinde işlediği konuların, daha sonra yazmış olduğu eserlerinde daha açık bir şekilde izah edilmiş ve manalarının açılmış olduğunu görüyoruz. Dolayısı ile Bediüzzaman’ın eserlerini bir bütün olarak değerlendirmek, öyle okumak ve anlamaya çalışmak daha doğru olacaktır. Bu yöntemi takip edenlerin sadeleştirme ihtiyacı hissetmedikleri de bir gerçektir.
Zihnen, kalben, ruhen ve duygusal olarak beslenen, gelişen ve genişleyen mana âlemlerinde dolaşma zevkine eren okuyucuların, bunca süslü ve zevkli ziyafeti bırakarak sadeliğin zevksizliğine dönecekleri nasıl düşünülebilir?
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.