
Hüseyin YILMAZ
Bediüzzaman’a “Gizli İttihadçı” Demek!
Yaşar Gören, sosyal medyadan takib ettiğim bir insan; cesur, gayretli ve fikr-i tâkibi kuvvetli bir yazar. Velûd bir kalem, çok okuduğuna şübhem yok. İyi bir arşivci olduğu, açık.Ancak, bunca meziyetlerine rağmen, çalakalem ve sathî bir tarafı da var. Vur, deyince öldürmesi de kalem erbabı için tehlikeli bir kusur.
Yaşar Gören’i, Kamal Atatürk ve Kamalizme dair yazdıkları cihetiyle takdir eder ve büyük hizmet ettiğini düşünürüm. Yalnız başına büyük bir mücadeleyi dirayetle verdiğine şübhe yok. Kamal Atatürk’ün mahiyetinin anlaşılmasında büyük hizmet etti ve ediyor. Bu sebeble kırmak da, üzmek de istemem… Ancak geçenlerde yaptığı ciddi hatayı da görmezlikten gelmem mümkün değil. Gün aşırı tokatladığı İttihadçılara taarruz ederken, Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerine de “Gizli İttihadçı” deme gafletine düşmüş, tarihçi.
Oysa bilmesi gerekirdi ki, kısa bir devir İttihadçılarla birlikte çalışmış olmakla birlikte Bediüzzaman, asla İttihadçı olmamış, İttihadçı kalmamıştır. “Gizli”lik isnadı ise tarihçinin ya övünme ihtiyacı, ya da cehli kaynaklıdır. Yoksa, düpedüz iftira, demem gerekiyor. Zîra, Bediüzzaman, hayatının hiçbir safhasında gizlenmemiş, gizlenme ihtiyacı duymamış, hayatı pahasına hep meydanda ve hep en önde olmuştur.
Selânik Meydanında, İttihadçıların kürsüsünde büyük bir kalabalığa hitab eden Bediüzzaman’a “gizli” ithamında bulunmak, neresinden bakarsanız bakınız, akla ziyandır. Yaşar Görene de hiçbir şekilde yakışmadı, yakışmamıştır.
Tarihçinin iddiasına bakalım mı?
“31 Mart 1909. Ne Meşrutiyet tehlikede, ne de Meclis kapatıldı. Ama, sanki Meşrutiyet tehlike altındaymış, Meclis kapatılmış gibi davranan Mustafa Kemal ve Kazım Karabekir, orduları ve Hıristiyan çetelerle Çatalca’da toplanıyor.
ABDÜLHAMİD-İ SANİ YILDIZ SARAYI’NIN PENCERESİNDEN İSYANA SON VEREN AVCI TABURLARINI SELAMLARKEN…
17 Nisan 1909. Eski takvimle 4 Nisan. 116 yıl yıl önce bugün. 31 Mart askeri ayaklanmasının 5’inci günü. Padişah Abdülhamid, genel af ilan etti ve isyancı askerleri kışlalarına dönmeye çağırdı. Ama Avcı taburları zaten Müslüman rolü yapan gizli ittihatçı Saidi Nursi‘nin nasihatine uymuş ve dünden itibaren kışlalarına dönmeye başlamıştı.”
Üstad Bediüzzaman’ı, İttihad ve Terakkî’nin bütün günah ve kusurlarına ortak etmeye çalışmak, bir tarihçinin işi olmamalıydı, bir şey de kazandırmaz. Dünyaya mal olmuş bu müstesna ve mümtaz insana gölge düşürmek, herhangi bir beşerin takatini çok aşar, Yaşar Beyin de haddi değil. Son bin yılın bu parlak İslâm güneşini, hiçbir fânînin soluğu söndüremez, karartamaz.
İttihadçılık meselesine gelince!
Evet Üstad, kısa bir müddet, Sultan Abdulhamid merhumun müstebid idare tarzına, İttihadçılarla birlikte “Hürriyet, adâlet ve müsâvat” talebiyle sınrlı bir maksadın tahakkuku için çalışmıştır. Ancak iktidara tırmanan İttihadçıların, Sultan Abdulhamid’in istibdadını aratan daha şiddetli bir komite istibdadı ile memleketi ateşe vermeleri üzerine yolunu ayırmış, Siyonizme hizmet eden masonik kısmına da açıkça cephe almıştır. Lâkin Bediüzzaman hiçbir zaman toptancı olmamış, hak ile bâtılı her zaman birbirinden ayırmıştır. Nitekim Enver Paşa ve benzerlerine de bu çerçevede dost kalmıştır.
Şu sarih ve hakperest beyanına Gören, muttali değilse eksiklik, muttali olduğu halde yukarıdaki ithamda bulunduysa, büyük ayıp. Yaşar Bey, Üstad Bediüzzaman’ı birlikte dinleyelim mi?
“Dediler: ‘İttihada şedit bir muarızdın. Neden şimdi sükût ediyorsun?’
“Dedim: ‘Düşmanların onlara şiddet-i hücumundan. Düşmanın hedef-i hücumu, onların hasenesi olan azim ve sebattır ve İslâmiyet düşmanına vasıta-i tesmim olmaktan feragatıdır.
“Bence yol ikidir: mizanın iki kefesi gibi. Birinin hiffeti, ötekinin sıkletine geçer. Ben tokadımı Antranik ile beraber Enver’e, Venizelos ile beraber Said Halim’e vurmam. Nazarımda vuran da sefildir.“
Yaşar Bey, Enver’e attığınız tokatlar, Atranik ve Venizelos hesabına olsaydı, sizn için de hükmün hafifi “sefil” olurdu. Lâkin mücadelenizin onlar hesabına olmadığına eminim.
Bak size bir parça aydınlık taşıyacak başka bir beyanı da şöyle Üstad’ın, Yaşar Bey:
“Sual: İttihad ve Terakki hakkında reyin nedir?
“Cevap: Kıymetlerini takdirle beraber, siyasiyunlarındaki şiddete mu’terizim. Lâkin onların iktisadî ve maarifî olan—bâhusus şarkî vilâyetlerdeki—şubelerini bir derece istihsan ve tebrik ederim.”
Son bir kaynakla bitirelim:
“Sen Selanik’te İttihat ve Terakkî ile ittifak etmiştin, neden ayrıldın?
“Cevap: Ben ayrılmadım, onların bazıları ayrıldılar. Niyazi Bey, Enver Bey gibi adamlarla şimdi de müttefikim; lâkin bazıları bizden ayrıldılar, bataklık yoluna saptılar.
Hamiyetlerinden şüphem yoktur, fakat mukabillerinde garaz hissettiler; onlar da, tabiî, garaza ittiba ettiler.
“…Ben hamiyetli ve dindar adamlarla daima beraberim. Ben Selanik’te Meydan–ı Hürriyet’te okuduğum nutuk ile ilân ettiğim mesleğimi şimdi de takip ediyorum.”
Gördünüz mü, Yaşar Bey, “gizlilik”le itham ettiğiniz Üstad, her kürsüde aksini haykırmış, büyük bir aleniyetle.
Söylenecek de, yazılacak da çok şey var ama maksad hâsıl olduktan sonra fazlası zaid olur. Yaşar Bey’in hatasını düzelteceği ümidindeyim.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.