Bediüzzaman'ın en çok hapis yatan talebesi
Yazar Ömer Özcan, Türkmenoğlu ağabeyi Risale Haber okuyucuları için kaleme aldı
Risale Haber-Haber Merkezi
Bediüzzaman Said Nursi’nin talebelerinden Mustafa Cahid Türkmenoğlu’nu rahmetle anıyoruz. Ağabeyler Anlatıyor kitaplarının yazarı Ömer Özcan, Türkmenoğlu ağabeyi Risale Haber okuyucuları için kaleme aldı.
1930 İstanbul doğumlu Mustafa Cahid Türkmenoğlu Hukuk Fakültesi mezunudur. 1956 senesinden itibaren Üstad Hazretlerinin arzusuyla Ankara’da üç sene içinde; Atıf Ural, M. Said Özdemir, Mehmed Emin Birinci, Ahmed Kalgay Ural ağabeylerle birlikte matbaalarda, yeni harflerle Risalelerin ilk basımını yapmıştır. Türkmenoğlu ağabeyi ilk defa 1969 senesinde Ankara’da talebelik yıllarımızın başladığı sırada tanıdım. Türkmenoğlu ağabeyin az bilinen bir yönü de; toplam 54 ay olarak en çok hapis yatan Nurcu olmasıdır. O. Sadece 1971 Ankara Sıkıyönetim davasında yedi sene ceza (!) vermişlerdi. Çok iyi hatırlıyorum, 1971 İhtilâlinden sonra, radyo sık sık: “İzmir Sıkıyönetim Mahkemesinin Bekir Berk ve arkadaşlarının dâvası” ile “Ankara sıkıyönetim Mahkemesinin Cahid Türkmenoğlu ve arkadaşlarının dâvası” diye taraflı haberler verirdi. Beş kere hapis… Âdeta hiç nefes aldırmadan memleketin bir bu tarafında, bir öbür tarafında, zindandan zindana dolaştırılmış bir şahsiyet Türkmenoğlu. Peki şikayetçi mi? Kat’iyyen, hatta: “Ahiretim için iyi oldu” diyordu kendisi. Türkmenoğlu ağabey, 12 Temmuz 2007’de Konya’da vefat etmiştir.
Kendilerinden kaydettiğimiz hatıralar oldukça uzun, fakat her biri bir belge hükmündedir. Bir kısmını Risale Haber okuyucuları için gönderiyorum.
EN ÇOK HAPİS YATAN NURCU
En çok hapis yatan benim, ama bu benim için rahmet oldu, günahlardan temizlendik inşallah. Evet, en çok hapis ben yattım. Sırasıyla:
•1958 de Ankara’da 65 gün.
•1960 da Erzurum’da takip ediliyorduk, bizi içeri aldılar, tam beş ay yatırdılar.
•Salihli…
•1967’de Mersinde yattım yedi sekiz ay kadar.
•1971’de ihtilâlda yine Ankara’da Sıkıyönetim mahkemesi, “yedi sene ceza” verdi bana, Nurculuk tarihinde en yüksek ceza, af çıktı, üç sene onsekiz gün yattım.
Toplam 54 ay yattım. İnşallah kefaret olmuştur, Allah ihlâsımızı bozmasın inşallah.
ÜSTAD DUASIYLA ZORLA ÇALIŞTIRDI BİZİ
Her zaman söylerim. Nasıl bir merkebe yüklersin sonra vurursun kamçıyı mecburen çalışır, onun gibi Cenab-ı Hak bizi istihdam etti, lûtfetti bizi çalıştırdı. Yoksa biz isteğimizle, hele o zamanlarda pek yapılabilecek iş değildi yani. Onun için kimse kendine “ben yaptım, ben ettim” diye pay çıkarmasın. Üstad duasıyla zorla çalıştırdı bizi, gençlik var, nefis var dört sene insan bir yere gitmezse nefis bunu istemez. Ama hiç bir yere gidemiyorduk, Ankara’dan bir yere kıpırdayamıyorduk, bir tek Üstad’a ziyarete gidebiliyorduk, o da hizmetle alâkalı olursa. Cenab-ı Hak ihlâstan ayırmasın ve talebe-i ulûm sıfatı ile ruhumuzu kabzetsin inşallah. Âmin…
ÜSTAD HAZRETLERİ İLE İLK GÖRÜŞME
Üstad 1952 “Gençlik Rehberi” mahkemesi vesilesi ile İstanbul’a gelmişti. Ben de o tarihte hukuk fakültesinde talebe idim. Bir gün arkadaşla beraber Gülhane parkında ders çalışmış tramvayla okula dönüyorduk. Tramvayda vatmanın yanında ayakta birisi duruyordu. Ben daha önce Üstad’ı görmemiştim ve duymamıştım, ama arkadaşım tanıyormuş. Bana: “Bak, vatman’ın yanında duran zat evliyadır, gel elini öpelim” dedi. Benim çocukluktan beri böyle evliya zatlara hürmetim vardı ama öyle İslâmî hizmet falan bilmiyordum. Tramvay okula yaklaşırken o arkadaş önde ben arkada Üstad’a yaklaştık, zaten binişler arkadan inişler öndendi. Arkadaşım Üstad’ın elini öptü, ben de Bediüzzaman Hazretleri olduğunu bilmeden elini öptüm. Üstad, “Siz nerede okuyorsunuz” diye sordu bize. Biz de, okulu göstererek “burada okuyoruz” dedik. Okulun büyük bir bahçesi vardır. Üstad, “Benim burada başımdan çok hâdiseler geçti, ben filanca yerde kalıyorum, gelin görüşelim” dedi. Ama o zaman nasip olmadı. Birinci sınıftan ikinci sınıfa geçince, ben kendimi Ankara Hukuk Fakültesine naklettirdim. Orada rahmetli “Atıf Ural” ile tanıştık, O da yeni yeni okumaya başlamış Risaleleri, o okuyor ben dinliyorum.
Bir gün Üstad’ı ziyaret ettim. Üstad da bana: “Falan’a Filan’a selâm söyle” dedi. Ben “tamam Üstad’ım” dedim ve ayrıldım. Geldim dersanede 7-8 kişi var o anda, fakat orada başka bir kardeş daha var, ama Üstad onun ismini zikretmemişti. Sırayla hepsine isim isim “Üstad’ın sana da selâmı var” derken, sıra o kardeşe geldi, kardeşi atlasam olmayacak. Onun için ona da “Üstad’ın sana da selâmı var” dedim. Ama sonradan ben niçin böyle yaptım diye üzülüyordum.
Neyse sonra bir gün yine Üstad’a gittim, Üstad hiç bir şey söylemediğim halde, benim sıkıntımı anladı gibi “Sen benim dilim ol” dedi, bu kerametle ben de rahatlamıştım, Üstad yalancılık durumundan beni kurtarmıştı. Artık ben Üstad’ın dili gibi rahat rahat herkese yalan korkusu olmadan: “Üstad’ın sana selâmı var” diyebiliyordum. Bu hatırayı ilk defa size anlattım.