Kürtler ittihad-ı İslam'a nasıl vesile olacaklar?

Bediüzzaman Hazretlerinin "Kürtler, gelecekte, tıpkı Yavuz Sultan Selim Han döneminde olduğu gibi, ittihad-ı İslam'a vesile olacaklar!" dediği, hem Muhsin Alev hem de Abdülkadir Badıllı abilerden nakledilir. (Allah, hem Üstada, hem talebelerine rahmet eylesin.) Peki bu 'vesilelik' nasıl olacaktır? "En doğrusunu Allah bilir..." kaydıyla söyleyelim:

Kanaatimce, bu vesilelik, Kürtlerin yaşadıkları coğrafyalarda 'ulus devlet sistemlerine' getirdikleri tenkidle mümkün olacaktır. Evet. Kürtler; İran, Irak, Suriye, Türkiye gibi ülkelere dağılmış bir şekilde çoklukla bulunuyorlar. Toplam nüfuslarını 50 milyon da söyleyen var ama biz makuliyetten ayrılmayıp '35 milyon civarı' diyelim. (Yalnız Türkiye'de 12 milyon civarı Kürt olduğu söyleniyor.) Ve bu Kürtlerin tamamı bölgelerine dayatılmış modern rejimlerle kavgalılar. Zira o rejimler, ulusçu kökenlere sahip olmalarından dolayı, azınlık saydıkları kavimlerin 'baskılanması' üzerine kurulmuşlar. Belki içlerindeki birçok küçük kavim de az-çok bu rejimlerle barışmış. İtirazları kalmamış. Durumu kabullenmişler. Ancak Kürtler kabullenmek istemiyorlar. Kendilerine dair bir kavmiyet bilincine sahipler. Vazgeçmeye razı olmuyorlar. Erimiyorlar. İşte, mevzuun hem bir 'imtihan' hem de bir 'imkan' olan noktası burasıdır.

İmtihan, çünkü, buradan 'tefrika' da kök salabilir. Nitekim Kürt solu elinde meselenin aldığı şekil böyledir. Onlar hiçbir şekilde başka kavimlerle birlikte yaşamak istemiyorlar. Artık kendi devletlerini kurmanın zamanının geldiğini düşünüyorlar. Bu hususta epeyce sabit fikirliler. Dillerinde 'halkların kardeşliği' gezse de bu sadece bir 'zaman kazanma' bana göre. Nereden biliyorum? Ben de bir Kürdüm çünkü. Ve hasbelkader bu tarz insanlarla karşılaştım. Tecrübelerimin tarihçesinde kendimce bir kanaat sahibi de oldum. Başka hedefleri olmadığına inandım. İmtihan işte burada. Zira bu arkadaşlar savaştıkları şeyin aynadaki aksi gibiler. Kavga ettikleri kötülüğün kötü bir kopyasından ibaretler. Ulus devletin karşısına koydukları çözüm yine bir ulus devletten başkası değil. Üstelik sekülerleşmede kemalist veya baasçı rejimlerden geri kalmayacakları anlaşılıyor. Evet. Çizgileri, giderek koyulaşan bir tonda, İslam'a husumet barındırıyor.

Peki 'imkan' nerede? İmkansa dindarların duruşunda saklıdır bence. Dindar Kürtler iki şeyi birbirinden ayırma isabetini gösteriyorlar: 1) Kimliklerinin tanınması için ayrıca bir ulus devlet kurmayı şart görmüyorlar. 2) Ayrıca bir devlet kurmanın dünya-ahiret saadeti garantisi olmadığının farkındalar. Evet. Hakikaten de Kürt kimliğinin seküler rejimlerce uğradığı gadrin çözümü yine ulus devlet kurmak olamaz. Zira bu ulus devlet de 'farklılarına' aynı zulmü tekrarlayan başka bir 'problem alanı' oluşturacaktır. Anadolu, Arabistan veya Kürdistan coğrafyasında hiçbir kavim yalnız başına yaşamamaktadır. Hemen her yerleşim biriminde birçok kavmin ikameti sözkonusudur. Çözüm, yeni bir problem alanı inşa etmekte değil, problem alanlarını problem olmaktan çıkarmaktadır. Bu da ümmet tecrübesinden bize tevarüs eden ve dört mezhebin genişliğiyle şekillenen şer'î bir sisteme kavuşmakladır. Bu sistemde kavmiyetçilik asla esas edilemeyeceğinden devlet 'herkesin devleti' haline gelecektir. Ve her müslüman da aslî vatandaş muamelesi görecektir. Dindar Kürtlerin alelekser üzerine amel ettiği çözüm yolu budur. Devlet kurmaktansa mevcut devletleri Batı'dan ithal seküler kodlarından kurtarmaya çalışmaktır. İşte, evet, bu tenkidin ittihad-ı İslam'a vesile olması umulur.

İttihad-ı İslam mevcut devlet sistemlerini aynıyle muhafaza ederek sağlanamayacaktır. Bu çok açıktır. Arabı Türke, Türkü Araba, Kürdü Türke, Türkü Kürde, Kürdü Araba, Arabı Kürde... vs. düşman etmekten başka bir ideolojik angajmanı olmayan bu sistemler ingiliz-yahudi kurnazlığının bir mahsûlüdür. Türklere kendilerinden başkalarının 'iblis' gösterdiği gibi Araba, Kürde vs. de Türkü şeytan göstermiştir. Ancak, acıdır ki, ulus devlet sahibi olan kavimler bu zehirli balın tadından kolay vazgeçemiyorlar. Kendi iç eleştirilerini geliştiremiyorlar. Geliştirenlerin boğazına da çok çabuk çökülüyor. Yeterli etkiye ulaşmalarına izin verilmiyor. O yüzden Kürtlerin tenkidi kıymetli bir konum iktiza ediyor. Çünkü çok az Kürt bu kemalist rejimle tastamam barışacak kadar karaktersizlik gösterebilir. (Yani Metin Uca gibi tipler az çıkar Kürtlerden.) Genelin kimliğine cibilli taraftarlığı aksi yönde tutum sergilemelerine neden olacaktır.

Böylece, tıpkı Kürtleri yuttuğu gibi, kendilerini de yutmakta olan seküler rejimden kurtulmak isteyen dindar Türkler dindar Kürtlerle çoğunluk teşkil edebileceklerdir. Eğer bu ittihad sağlanmazsa Türkler kemalizmin ağzında lokma oldukları gibi Kürtler de apoizmin tabağında çerez kalacaklardır. İki tarafın solcuları seslerini zorla bastıracaktır.

Kürtler hem İran hem Irak hem Suriye hem Türkiye vs. coğrafyalarında yaşadıkları rejimin kodlarına bir eleştiri geliştiriyorlar. İnsaflı hükümetler de bu sese kulaklarını kapatamıyorlar. Özellikle seçim sisteminin sağlıklı işlediği ülkelerde Kürtler 'oylarına ihtiyaç duyulan' bir vatandaşa dönüşüyorlar. Karşılıklı etkileşim arttığındaysa birlikte yaşamak için "Değiştirilmesi teklif dahi edilemez!" bazı şeylerin 'değiştirilmesi' ihtiyacı gözkırpıyor. İslam coğrafyası gibi çok renkli bir toprak parçasında yaşamak, geçmiş İslam devletleri kadar, geniş gönüllü olmak zaruretini doğuruyor.

Farklı bir durumda değiliz. Sultan Alparslan merhumun Malazgirt'teki konumu neyse, Yavuz Sultan Selim Han'ın Çaldıran'daki hali ne idiyse, bizim de halimiz bugün odur. İki taraftan kuşatılmış bir varlık-yokluk kavgası içindeyiz. Bu varlık-yokluk kavgasında sünnilerin birbirlerine sarılmaktan başka çözümü yok. Miras kendisini tekrarlıyor. İhtiyaç tekerrür ediyor. Birbirimizin hamiyetine bu kadar muhtaçsak, o halde, burnundan kıl aldırmayan bağnaz rejimleri de sigaya çekmenin zamanı geldi. 100 yıllık arızalı ara dönemin ardından Osmanlı bakiyesine tutunmaktan başka çare görünmüyor. İşte, Kürtler, çoklukla yaşadıkları bölgelerde ulus devletleri değişime mecbur kılarak ittihad-ı İslam'a dolaylı hizmet ediyorlar. Fakat, aman, imkanın imtihana dönüşmemesi de yüzümüzün birliğe bakmasına bağlıdır. Parçalanmayı düşleyenin hareketi müsbet olmaz. Tenkidi de müsbet kalamaz. Allah sırat-ı müstakime hidayet eylesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
8 Yorum