Bediüzzaman'ın ifadesiyle Kur'an

Bediüzzaman'ın ifadesiyle Kur'an

Kur'an, âlemlerin Rabb'inin bütün insanlığa evrensel mesajı... Görülen ve görülmeyen âlemlerin manalarını ve sırlarını anlatan İlahi kitap...

Doç. Dr. Şadi Eren'in yazısı:

Kur'an en güzeli söylüyor, yeter ki biz anlayalım

Kur'an, âlemlerin Rabb'inin bütün insanlığa evrensel mesajı... Görülen ve görülmeyen âlemlerin manalarını ve sırlarını anlatan İlahi kitap...
Ahiret âleminin mukaddes bir haritası...

Çocukluğumda, -ülkemizdeki pek çok çocuk gibi- kısa sureleri ezberleme şeklinde bu İlahi mesaja muhatap oldum. İlkokul öğrencisi iken bir gün radyo dinliyordum. Bir Arap kanalından gelen ses beni benden aldı, adeta başka âlemlere götürdü. Radyoda Kur'an okunuyordu ve okunan Kur'an gerçekten büyüleyici bir etkiye sahipti. Arada açıklama sadedinde başka Arapça sesler de gelmekle beraber, benim gibi hiç Arapça bilmeyen biri bile, İlahi beyan ile beşeri kelam arasını ayırt edebilmekteydi.

Sonra nasip oldu ilahiyatta okudum. Böylece, okuduğum Kur'an'ı bir derece anlama imkânı buldum. Gördüm ki, Kur'an-ı Kerim hemen her sahada en güzel ifadelerle anlatıyor. Mesela, Enbiya Suresi 30. ayete bakalım: "O inkârcılar görmediler mi ki, gökler ve yer bitişik idi, biz onları ayırdık ve her canlıyı da sudan yarattık."

Bu ayet, kısalığıyla beraber, hem astronomi, hem de biyoloji ilmi açısından son derece önemli gerçeklere işaret etmekte.

"Mücrimler (suçlular) simalarından tanınır." (Rahman, 41) ayeti, diğer âlemde günahkâr kimselerin simalarından tanınacağını anlatmakla beraber, şu dünyada dahi bilineceklerine işaret ediyor. Günümüzde "beden dili" sahasında araştırma yapanlar, bir insanın karakterinin ve iç dünyasının, simasından ve davranışlarından adeta bir kitaptan okunur gibi okunabileceğini ifade ediyorlar.

Şu ayet ise adeta Kur'an'a muhatap olan kimselerin profilini çizmekte:

"Sonra biz Kitab'ı (Kur'an'ı) kullarımızdan seçtiklerimize miras kıldık. Onların kimi nefsine zulmedicidir, kimi muktesid (orta halli.) Kimi de Allah'ın izniyle hayratta yarışandır." (Fatır, 32)

Yani Kur'an'a muhatap olan kimseler üç ayrı görünümde karşımıza çıkar:

Ya nefsine zulmeder.

Ya orta hallidir.

Ya da hayırda yarışan kimselerdir.

İnandığı Kur'an'ı okumayan, okusa bile anlamak için gayret göstermeyen ve hayatında uygulamayan kimseler, nefsine zulmetmektedir.

Onu okuyan, anlamak için gayret gösteren ve hayatında bir derece uygulayanlar orta hallidir.

Şahsi hayatımda beni en fazla etkileyen ayetlerden biri şu olmuştur:

"İman eden ve salih ameller işleyenleri müjdele! Onlar için cennetler var..." (Bakara, 25)

Bu ayetin tefsirinde şöyle incelikler görürüz:

-Sadece amellerle cenneti kazanmak mümkün değildir. Ayetteki müjdele! ifadesi buna işaret eder. Çünkü çalışan birine akşamüzeri "müjde, ücretini vereceğiz" denilmez. Ama "müjde, çalışmanı beğendik, seni ödüllendireceğiz" denilir.

-Cennetin bileti iman ve salih ameldir. Sadece iman cenneti kazanmaya yetmediği gibi, sadece salih amel dahi yetmemektedir. Ayetteki "iman eden ve salih ameller işleyenleri..." ifadesi buna işaret eder.

-Cenneti kazanmak için iman esastır. Ayette önce iman şartının söylenmesi bunu gösterir.

-Amel, imandan bir cüz değildir. Ama imanın kemali salih amelledir. Ayette iman ve salih amelin ayrı ayrı söylenmesi bunu gösterir.

-Cennet, herkes için aynı olmayıp, imanın kemali ve salih amelin kalitesine göre cennette mertebeler olacaktır. Ayette "cennet" yerine "cennetler" denilmesi bunu gösterir.

İşte bir tek ayette böyle mana inceliklerini görünce, "Elhak, gerçekten de sözlerin en güzeli Allah'ın kelamı olan Kur'an'dır." demekten insan kendini alamamaktadır.

Bediüzzaman'ın ifadesiyle, "Evet söz odur ve ona derler. Hak olup, Hak'tan gelip Hak diyen ve hakikati gösteren ve nuranî hikmeti neşreden odur."
Zaman