Bediüzzaman’ın siyaseti

Değişik mahfillerde zaman zaman muhatap olduğum sorulardan biri şu:

Bediüzzaman’ın siyaseti şeytan gibi görmesinin sebebi neydi? Niçin siyasetten Allah’a sığındı?

Bu sorunun cevabını, Bediüzzaman’ın bizzat kendisi vermiştir ve demiştir ki:

“Bir zaman gördüm ki dinine bağlı bir âlim, kendi siyasî düşüncesinde olmayan bir başka salih âlimi, tekfir derecesinde eleştiriyor. Kâfirlik damgasını vurarak onu bitirmeye çalışıyor. Yine bu mütedeyyin âlim aynı zamanda kendi siyasî fikrinde olan bir münafığı methediyor ve ona, hürmet gösteriyor. İşte, siyasetin bu fena neticelerinden ürktüm,  yani “şeytandan da, siyasetten de Allah’a sığınırım”, dedim, o zamandan itibaren siyasî hayattan çekildim.”

YORUM

Ne hazindir ki Bediüzzaman’ın çekildiği ve kaçındığı şeytanî siyaset, günümüzde de dünyanın çeşitli yerlerinde bütün hızı ve ihtişamıyla devam etmektedir.

Bediüzzaman’ın bu tür siyasetten çekilmesi, Hz. Peygamber’in Hüdeybiye’deki geri çekilmesine benzer. Görünürde sahadan çekilme vardır. Halbuki bu, ebediyyen geri çekilme değil; geri çekilerek zaman kazanma, daha güçlü bir şekilde geri dönme, kirli ve yanlış siyaseti çembere alma, arınma ve istihaleye tabi tutma operasyonudur. Onun içindir ki sahanın otoriteleri gerçek fetih olarak Mekke’nin fethini değil, Hz. Peygamber’in Kureyş müşrikleriyle gerçekleştirdiği Hüdeybiye Barış Antlaşması’nı göstermişlerdir.

Üstad Bediüzzaman’ın siyasetten kaçmasının anlamı da budur. O, yukarda tanımını verdiği iğrenç, haksız, kirli siyasetten kaçmıştır. Ama siyaseti bu kirden kurtarmak niyetiyle kaçmıştır. Milleti yönetmeye değil, insanlığın imanını kurtarmaya talip olmuştur. Ki en büyük, en güzel siyaset de budur. Siz insanı kirlerden arındıramaz ve kâmil insan haline getirmezseniz, kirli siyasetten asla kurtulamazsınız.

O, bu haliyle sanki şunu demek istemiştir: Benim, imanını kurtardığım insanlar çoğala çoğala yönetimin bütün kademelerinde yerlerini alırlar. Böylece siyaset de kansız, kavgasız kirlerden, kirlilerden kurtarılmış olur. Bu iman ve irfanla iş başına gelenler yemek için değil, yedirmek, yaşamak için değil, yaşatmak için gelirler.

Siyaset, aslına bakarsanız Peygamber sanatıdır. Onu Peygamber imanlı, peygamber ahlaklı, peygamber sabırlı, peygamber şefkatli, peygamber adaletli insanlar yapmalıdır. Şimdi o kıvamda, o imanda ve o ahlakta insan pek az olduğu içindir ki siyaset, bütün bütün kirden arındırılamıyor ve kirlilerden kurtulamıyor.

Siyaset sanatını Peygamber ahlaklı insanlar yaparsa, üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü ilkesi hâkim olur. Herkes hukuka güvenir, adalet tecelli eder, asır saadet asrı olur. Siyaseti şeytanın, hırsın ve şehvetin güdümüne girenler yaparsa işte o zaman üstünlerin hukuku hâkim olur; kimsenin yargıya güveni kalmaz, adalet tecelli etmez. Yönetim yalana, talana, kayırmaya, rüşvete, yolsuzluğa, zulme, helakete ve felakete kurban gider. İşte Bediüzzaman’ın şerrinden Allah’a sığındığı siyaset budur.

Eğer siyaseti kirlerden ve kirlilerden arındırmak istiyorsak Bediüzzaman’ın siyasetine kuvvet vermeliyiz.

Bediüzzaman, “zaman imanı kurtarma zamanıdır.” Demiş, bütün mesaisini iman kurtarmaya harcamış, imanları yakan ahlaksızlık ateşini söndürmeye çalışmıştır.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.