Bediüzzamanın üniversite projesi
DKM’de gerçekleştirilen sezonun son üniversite seminerinde Bediüzzaman Hazretlerinin Medresetü-z Zehra projesi konuşuldu
H. İbrahim Önal’ın haberi
RisaleHaber- DKM’de gerçekleştirilen sezonun son üniversite seminerinde Bediüzzaman Hazretlerinin Medresetü-z Zehra projesi konuşuldu.
Eğitim Fakültesi öğrencisi Muhittin Ece’nin sunduğu “Bilimsellik ve Din” konulu seminerde, bilimle ilgili ayrıntılı bilgiler verildi. “Bilimsellik Ve Din Kavramı, İslamiyet Gülistanında Yetişen İlmin Üstadları, İman Eden Yabancı Bilim Adamları, Üstad Bediüzzaman’ın İlmi Görüşü, Bir Proje Olarak Medresetü-z Zehra, Kur’an Ve Hadis Işığında Bilim” gibi başlıkların yer aldığı seminer yoğun ilgiyle izlendi.
Dinin Yüce Yaratıcının insanlara yol gösterici olarak seçtiği peygamberlerin bir öğretmen olarak öğrettiği; insanları talim eden yaşayış biçimidir diyerek sözlerine başlayan Ece,“İnsanların Yüce Allah’a (c.c) gerçek kul olma vasıflarının yaşam felsefesi yaptığı imani rükünlerdir ve insanlığın yaşayarak medenileştiği İlahi bir ekoldür.” dedi.
Bilimselliğin de tanımını yapan Ece, bilimselliğin mutlak Âlim olan Rabbimizin dünyada bir kısmını gizleyerek bir kısmını aşikâr bir şekilde tatbik ettiği Esma-ül Hüsna’larının bulunma sanatı olduğunu, yani adetullah kanunlarının keşfedilmesiyle oluşturulmuş bilgi birikimi olduğunu belirtti.
İslamiyet’in Yüce Yaratıcının Hz. Peygamber (asm) ile insanlara öğrettiği ve kelamullah olan Kur’an-ı Kerim’in eskimeyen, daim terütaze olan son din olduğunu söyleyen Ece, Müslüman ilim öcülerinden örnek vererek bazılarını şöyle sıraladı:
Ebul İz El Cezeri (1136 – 1206) su saatleri, otomatik kontrol sistemleri, fıskiyeler, kan toplama kapları, şifreli anahtarlar ve robotlar gibi, pratik ve estetik birçok düzeneği tasarlamış ve tarihte sibernetiğin kurucusu olmuş. Bu bilim zamanla gelişerek bu gün yaygın olan bilgisayarların ortaya çıkmasına olanak sağlamıştır. Ömer Hayyam (? – 1178), Matematikte Gauss’tan önce aritmetik bir serinin toplamını, Newton’dan önce binom açılımını, Fermat teorisinin özel bir hali olan X3+Y3 =Z3 denkleminin tam sayılarla çözülemeyeceğini göstermiştir. İbni Sina (980 – 1037), Mantık ile felsefede ilerlemiş ve metafizikle uğraşmıştır. Asırlar önce hastalıkları irsi, bulaşıcı ve psikosomatik olmak üzere üçe ayırmıştır. Pasteur’dan önce mikroorganizmalardan söz etmiştir. Sonra o dönemin olanaklarında karıncık, kapakcık ve kılcal damarlardan bahsetmiştir. Tarih ve coğrafyada İdrisi Hamevi Taberi, optikte İbni Haysem, astronomide Sabit Bin Kura, izafiyet teorisinde El Kindi, trigonometride El Battani o uzak yıllardan günümüzün Einstein’larına taş çıkarmıştır.
İman eden yabancı bilim adamlarına da dikkat çeken Ece, “materyalist ve ateist çevreler her ne kadar çaba gösterirse göstersinler, açık olan bir gerekçe var; bilime konu olan tüm varlıkları yaratan Allah’tır. Dolaysıyla din ve bilimin, akılcı ve samimi olarak uygulandıkları sürece, daima uyum içerisinde oldukları çok açık bir gerçektir. Bu açık uyumun bir göstergesi de geçmişte ve günümüzde yaşayan ve buluşları ile insanlığa önemli hizmetlerde bulunmuş iman etmiş bilim adamlarıdır.” dedi.
Sözlerine yabancı bilim adamlarından örnek vererek devam eden Ece, “Mesela, Max Planck (1858 – 1947). Ünlü alman fizikçidir. Kendi ismiyle bilinen bir fiziksel sabitin kâşifidir. Max Planck ALLAH’a olan inancını şu sözlerle vurgulamıştır:
“Hangi sahada olursa olsun, bilimle ciddi ilgilenen herkes bilim mabedinin kapısındaki şu yazıyı okuyacaktır: “İman et.” İman bilim adamlarının vazgeçemeyeceği bir vasıftır”
Louis Pasteur (1822 – 1895). Tıp bilimi tarihinde önemli bir yere sahip olan Pasteur özelikle mikroorganizmalarının kaşifi ve evrim inancına kesin karşı oluşuyla ünlüdür. Pasteur: “Doğayı ne kadar incelersem Yaratıcının eserleri karşısında inancım o kadar artıyor” demiştir.
Albert Einstein (1979 – 1955). Çağımızın en önemli bilim adamı Einstein aynı zamanda Allah’a olan inancı ile de tanınmaktadır. Einstein birkaç vecizesinde:
“Derin bir imana sahip olamayan gerçek bir bilim adamı düşünemiyorum. Bu durum şu şekilde ifade edilir; dinsiz bilime inanmak imkânsızdır.” “Bilimle ciddi uğraşan herkes tabiat kanunlarında bir ruhun insanlardan daha üstün bir ruhun olduğuna ikna olur. Bu yüzden bilimle uğraşmak insanı dine götürür.” demiştir. Ayrıca Einstein belirsizlik ilkesine karşı çıkmış ve bütün hayatı boyunca reddetmiştir. Einstein aynı dönemde yaşayan Bediüzzaman Hazretleri Mucizat-ı Ahmediye (a.s.m) risalesinde bir hadisle bu konuya ışık tutmuştur. “Mürsid-i mutlak Hz. Muhammed (asm), Hz. Enes’e buyuruyor; “ “filan, filanı çağır, hem kime tesadüf etsen davet et.” Hz. Enes dışarı çıkar ve kime rast geldiyse yemeğe çağırır.” Üstad Bediüzzaman’ın deyimiyle kâinatta tesadüfe tesadüf edilemeyeceğinden demek ki; bu kelimenin yoruma ihtiyacı vardır.” dedi.
Konuyla ilgili yorumunu ifade eden Ece, “her şeyde mülk ve meleküt ciheti olduğunu, biz insanların eşyanın mülk cihetine vakıfken Alim olan Allah (c.c) meleküt cihetini ya olaydan sonra gösterir yada ahirete havale ettiğini, mülk cihetinde Hz. Enes (ra) için tesadüf olan şey hakikat-ı halde yani meleküt cihetinde tevafuk olduğunu söylerken, “tevafuktan kasıt denk getirilmektir” dedi.
Ece, “gerçekten Hz. Enes orda tesadüf ettiğini yemeğe davet etmektedir. Oysa Hakim-i Mutlak yollarını değiştirmekte o yoldan geçirtmektedir. Demek ki tesadüf insanlarca mahiyeti bilinmeyen tevafuktur.” dedi
Newton mekaniği, kuantum fiziği dâhil her şey sebeb ve yaratıcılıktan uzak olduğunu ifade eden Ece, “İkisi arasındaki fark Newton mekaniğinde birebir sonuç varken; kuantum fiziğinde ise bir çok sonucun ihtimalidir. Bu kadar ihtimallere rağmen hala düzenli bir sonucun ortaya çıkıyor olması Kadir-i Mutlak inanmayı gerektirir. Yani Newton fiziğinde düzene karşılık düzenleyicinin Allah olduğu; Bohr’un bahis ettiği kuantum mekaniğinde ise ihtimallerin arasından uygun olanı seçenin Allah olduğu fikridir. Einstein olayların meleküt cihetinden bakarak tesadüfü tamamen reddederek her bir parçacığın Allah kontrollünde bulunmasına istinaden “Allah zar atmaz” demiştir. Bohr’da gerçeğin gözlemlerin ta kendisi olduğunu kabullenerek “Einstein Allah’a ne yapacağını söylemeyi bırak” demiştir. Demek ki Bohr’un düşünce dünyasında mülk ve meleküt ayırımını, Einstein’ın düşünce dünyasında ise tevafuk ve tesadüf farkını bilmemek yatıyor. Einstein sürekli tevafuk penceresinden bakarken; Bohr ise mülkü meleküt zannetmektedir.
İşte tarihimizin hiç çürütülemeyen ve kısmen doğru olan belirsizlik prensibinde bile Üstadın öğrettiği analiz sayesinde aslında belirsiz değil belli olduğu, tesadüf değil tevafuk olduğunu öğreniyoruz. Vehbi bir ilme sahip Üstadın Meyve risalesinde, Tabiat risalesinde, otuz birinci söz’de ve hakeza…. Hemen hemen bütün risalelerindeki bahisleri ilmi gerekçelere dayandırmaktadır.” dedi.
Medresetüz-Zehra projesinden de bahseden Ece, seminerine şöyle devam etti:
Üstad Bediüzzaman din ilmi ve fen ilimleri arasındaki ilişkiyi kesinlikle en güzel şekilde ifade etmiştir. Şöyle ki: “Vicdanın ziyası ulum-u diniyedir; aklın nuru fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taasub, ikincisinde hile şübhe tevellüd eder.”
Şimdide bir an üstadın hayatımın tek gayesi dediği medresetü-z zehra’nın bütün haşmetiyle vücut bulduğunu hesaplayalım. – ki inşallah en kısa zamanda onu bu gözlerle müşahede ederiz.-
Adı: Medresetü-z Zehra
Vizyonu: Aklı vicdanla destekleyen bir eğitim ile uluslar arası normlar oluşturan bir üniversite olmaktır.
Misyonu: Bilim ve eğitimde ortak normlara sahip, inanç farklılıklarına saygılı ve kendi ülkesinin gerçeklerine duyarlı bireylerle insanlığın mutluluğuna hizmet etmektir.
Temel değerleri:
• Toplumsal cehaleti ortadan kaldırıp bilinçli dünya vatandaşı yetiştirmek
Yerel kültürel değerler ile evrensel ortak değerleri buluşturmak.
• Pozitif düşünen dünyayla iletişime açık normal bireyler yetiştirmek.
Amaçları:
• Eğitimi yaygınlaştırmak, Eğitimde özgürlüğü sağlamak,
• Fen, din ilimlerini birlikte okutmak
• İttihad-ı islamı sağlamak,
• Din âlimlerini fen ilimleriyle; bilim adamlarını din ilmiyle buluşturmak,
• Öğretmen eğitimini sağlamak,
• Bilimsel yayın yapmak, araştırma kaynağı olmak,
• Yerel insan kaynaklarından faydalanmak,
• Uluslar arası diploma geçeliliği sağlamak, kurumsal eğitim vermek,
• Dini eğitim kurumlarını fen bilimleri eğitimi veren kurumların barışmasını sağlamak.