Alaaddin BAŞAR
Bela, musibet ve hastalıkları hakkımızda hayra çevirmek
Hastalıklara sabredip isyan etmemek ibadettir. Mükafatı büyüktür.
Hastalıklar, sabırlı bir kul için ayrı bir ibadet çeşidi.
“İbadet iki kısımdır: Bir kısmı müsbet, diğeri menfî. Müsbet kısmı malûmdur. Menfî kısmı ise, hastalıklar ve musibetlerle musibetzede za’fını ve aczini hissedip Rabb-ı Rahîmine ilticakârane teveccüh edip, onu düşünüp, ona yalvarıp hâlis bir ubudiyet yapar. Bu ubudiyete riya giremez, hâlistir. Eğer sabretse, musibetin mükâfatını düşünse, şükretse, o vakit herbir saati bir gün ibadet hükmüne geçer. Kısacık ömrü uzun bir ömür olur.” ( Bediüzzaman, Lem’alar)
Ahiret yolcusu olan insanı, bu ikinci tip ibadetlerden mahrum bırakan bir telakki, ancak onun cennetteki derecesinin noksan kalmasını netice verir.
“Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim ve mahlûkatı yarattım” hadis-i kutsisini okuyanların büyük çoğunluğu nazarlarını hemen şu dünyaya çevirirler; ahireti pek hatırlamazlar.
Bu noksan telakki ve bu eksik değerlendirmenin kaynağı da Cenab-ı Hakk’ın zamandan münezzeh olduğundan gaflet etmeleridir.
Halbuki, bu kudsî hadis sadece bu kısa dünya hayatına bakmıyor. Bu mânâ, kemaliyle, ahirette tahakkuk edecektir ve miraç mucizesi, bunun müjdecisidir.
O Yüce Peygamber (a.s.m.), O Şanlı Nebi (a.s.m.), bu mucize ile bütün sema tabakalarını gezmiş, cennet ve cehennemi müşahede etmiş, bu celal ve cemal sahnelerinin ardından, bu tecellilerin sahibine muhatap olma ve Onun mukaddes cemalini görme şerefine ermiştir.
Ve Risale-i Nur Külliyatı'nda Miraç için, “velayet-i Ahmediyenin keramet-i kübrası” tabiri kullanılır. Bilindiği gibi Allah Resulünün (a.s.m.) iki veçhesi vardır: Kulluğu ve peygamberliği Kulluk cihetiyle Rabbine en ileri mânâda iman ve ibadet eder. O’nu en fazla sever ve O’ndan en çok korkar. Farz ibadetlerin birkaç katı kadar da nafile ibadetlerde bulunur. Kulu Rabbine fazla yaklaştıran secde nimetinden, azamî ölçüde istifade eder.
Allah Resûlünün (a.s.m.) en mükemmel mânâda gerçekleştirdiği kulluk vazifelerinden biri de sabırdır. O (a.s.m.), sabır imtihanını da hicretlerle, harplerle, nice musibet ve sıkıntılarla en ilere mânâda kazanmıştır. İfadeye dökmekten aciz olduğumuz, böyle nice ulvî ve kutsî ibadetler, Onu (a.s.m.) miraç mucizesiyle tanıştırır.
Namaz da müminin miracıdır. Musibet ve hastalıklar ise bir başka terakki merdivenidir. Bir ömür boyu böyle değişik tecellilerle farklı imtihanlar geçiren insanlar, bu kısa dünya hayatının ardından ebediyet yurduna göç edecekler. Bu gölgelerin asıllarına kavuşacak, marifet ve muhabbet nimetini de kemaliyle orada bulacak ve tadacaklar.
Kısacası: Musibetsiz ve hastalıksız bir ömür farz etmek, dünya imtihanını ve bu imtihanın neticeleri olan cennet ve cehennemi de yok saymak olur. Bu ise gölgede boğulup ve onunla yetinip, asıldan gaflet etmek demektir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.