Ahmet Nebil SOYER
Resmi geçit
Bediüzzaman’ın anlatma teorisi çok şubeli ve çok nesneli üyeleri olan, adeta üzerine kitaplar yazılacak kadar zengin muhtevalıdır. Hem biçim hem de ruh açışından etkileyicidir onun anlatım teorisi ve metodu. Bütün bunlar onun dini hakikatleri günlük hayatın özneleri ile bağlantılar kurarak anlatmak istemesinden, ulvi seçimlerinden ileri gelir. Öyle ki onun kullandığı bu yeni kelimeler hayatı çağrıştırır, hayattan kopmuş hayatın dini olan İslamiyet ile insanlar arasında bağlar kurarak düşünür ve düşündürür.
Mesela Peygambere (asm) Yaver-i Ekrem der, muallim der, dellal, muarrif, muamma-ı müşkül küşayı açan adam der, esrarı açan der. Kainata bir dershane der, sanat-ı ilahiyenin meşheri der. Bunlar sayısı oldukça fazla, üzerinde düşünülmüş kelimeler ve terkiplerdir. Türk edebiyatında, bizde ileri gelen mütefekkirlerin hiçbiri onun kadar din kültürünü, özellikle marifetullah bahislerini ayrı kelimeler ve kavramlarla hayatla bağlantılar kurarak anlatmamıştır, anlatamamıştır. Ne kadar dini anlatmak için yeni kompozisyonlar ve kavramlar ve kelimeler üretmiştir. Büyük bir arka planı vardır bu gayret-i ulviyenin… Hürmet eder, Allah’ın bu nimetine karşı yerler, gökler Rabbinin önünde eğiliriz.
Kim ne düşünür düşünsün
Kurban Sen git yoluna
O dedi bu dedi deme
Bakma sağına soluna
“Müzekker ve âkıllar cemaatinden kinayedir. Burada müzekkerin müennese ve âkılın gayr-ı âkıla tağlib ve teşmiliyle, mecazen envâ-ı eşyaya ircâ edilmiştir. Bu itibarla, هُمْ kelimesinde bir mecaz, iki tağlib vardır. Bu mecaz ile o tağlibleri icbar eden esbab, عkelimesinin işaret ettiği üslûptur. Çünkü melâikeye envâ-ı eşyanın arzı, mânevî bir resm-i geçit manzarasını andırıyor.
“Meselâ, nasıl şu zamanda, manevra meydanında, harp usulünde "Silâh al, süngü tak" emriyle koca bir ordu baştan başa dikenli bir meşegâha benzediği gibi, herbir bayram gününde resmigeçit için "Formalarınızı takıp nişanlarınızı asınız" emrine karşı, ordugâh serâser rengârenk çiçek açmış müzeyyen bir bahçeyi temsil ettiği misillü; öyle de, rû-yi zemin meydanında, Sultan-ı Ezelînin nihayetsiz envâ-ı cünûdundan melek ve cin ve ins ve hayvanlar gibi, şuursuz nebatat taifesi dahi, hıfz-ı hayat cihadında, emr-i كُنْفَيَكُونُ ile "Müdafaa için silâhlarınızı ve cihazâtınızı takınız" emr-i İlâhîyi aldıkları vakit, zemin baştan aşağıya bütün ondaki dikenli ağaçlar ve nebatlar süngücüklerini taktıkları zaman, aynen süngülerini takmış muhteşem bir ordugâha benziyor.
“Hem baharın herbir günü, herbir haftası, birer taife-i nebâtâtın birer bayramı hükmünde olduğu için, herbir taifesi dahi kendi Sultanının o taifeye ihsan ettiği güzel hediyeleri teşhir için, ona taktığı murassâ nişanları birer resmigeçit tarzında o Sultan-ı Ezelînin nazar-ı şuhud ve işhadına arz ettiğinden ve öyle bir vaziyet gösterdiğinden, bütün nebatat ve eşcar güya "San'at-ı Rabbâniye murassaâtını ve çiçek ve meyve denilen fıtrat-ı İlâhiyenin nişanlarını takınız, çiçekler açınız" emr-i Rabbânîyi dinliyorlar ki, rû-yi zemin dahi, gayet muhteşem bir bayram gününde, şahane resmigeçitte, sürmeli formaları ve murassâ nişanları parlayan bir ordugâhı temsil ediyor. İşte, şu derece hikmetli ve intizamlı teçhizat ve tezyinat, elbette, nihayetsiz kadîr bir Sultanın, nihayet derecede hakîm bir Hâkimin emriyle olduğunu, kör olmayanlara gösterir.
“Sâni-i Kerîm, Fâtır-ı Rahîm, herbir taifenin resmigeçit nöbeti bittikten ve o resmigeçitten maksut olan neticeler alındıktan sonra, ekseriyet itibarıyla, dünyadan merhametkârâne bir tarzla tenfir edip usandırıyor, istirahate bir meyil ve başka bir âleme göçmeye bir şevk ihsan ediyor; ve vazife-i hayattan terhis edildikleri zaman, vatan-ı aslîlerine bir meyelân-ı şevk-engiz, ruhlarında uyandırıyor.
“Hem o Rahmân'ın nihayetsiz rahmetinden uzak değil ki, nasıl vazife uğrunda, mücahede işinde telef olan bir nefere şehadet rütbesini veriyor ve kurban olarak kesilen bir koyuna, âhirette cismanî bir vücud-u bâki vererek Sırat üstünde, sahibine burâk gibi bir bineklik mertebesini vermekle mükâfatlandırıyor. 2 Öyle de, sair zîruh ve hayvanatın dahi, kendilerine mahsus vazife-i fıtriye-i Rabbâniyelerinde ve evâmir-i Sübhâniyenin itaatlerinde telef olan ve şiddetli meşakkat çeken zîruhların, onlara göre bir çeşit mükâfat-ı ruhaniye ve onların istidatlarına göre bir nevi ücret-i mâneviye, o tükenmez hazine-i rahmetinden baîd değil ki…
“Veyahut o çiçek açan herbir ağaç, umumî bayram olan baharın içindeki hususî bayramında ve resmigeçit-misal bir anda yeşillenmiş âzâlarını en süslü müzeyyenatla süslemiş. Tâ ki, onun Sultan-ı Zülcelâli, ona ihsan ettiği hedâyâyı ve letâifi ve âsâr-ı nuraniyesini müşahede etsin. Hem meşher-i san'at-ı İlâhiye olan zeminin yüzünde ve bahar mevsiminde, murassaât-ı rahmetini enzâr-ı halka teşhir etsin. Ve şecerin hikmet-i hilkatini beşere ilân etsin. İncecik dallarında ne kadar mühim hazineler bulunduğunu ve ihsanat-ı Rahmâniyenin meyvelerinde ne derece mühim defineler var olduğunu göstermekle kemâl-i kudret-i İlâhiyeyi göstersin.
“İşte, Ramazan-ı Şerif adeta bir âhiret ticareti için gayet kârlı bir meşher, bir pazardır. Ve uhrevî hasılat için gayet münbit bir zemindir. Ve neşvünemâ-i a'mâl için, bahardaki mâ-i Nisandır. Saltanat-ı rububiyet-i İlâhiyeye karşı ubûdiyet-i beşeriyenin resmigeçit yapmasına en parlak, kudsî bir bayram hükmündedir. Ve öyle olduğundan, yemek içmek gibi nefsin gafletle hayvanî hâcâtına ve mâlâyâni ve hevâperestâne müştehiyâta girmemek için, oruçla mükellef olmuş. Güya muvakkaten hayvaniyetten çıkıp melekiyet vaziyetine veyahut âhiret ticaretine girdiği için, dünyevî hâcâtını muvakkaten bırakmakla, uhrevî bir adam ve tecessüden tezahür etmiş bir ruh vaziyetine girerek, savmı ile Samediyete bir nevi âyinedarlık etmektir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.