'Ben Bediüzzaman'a tabiyim'

'Ben Bediüzzaman'a tabiyim'

Hekimoğlu İsmail: Biz kendi kendimize fetva veremeyiz. Dini bilgi ve tavrımızı bir alim kanalize etmiş... Dolayısıyla müstakil değiliz

Hekimoğlu İsmail'in yazısı:

Müstakiller
 
Müstakiller, hiçbir hocaya, alime, şeyhe bağlı değil, sadece kendilerine bağlıdırlar. Tahsil yapmışlar, kitap almışlar, çok okuyup, çok dinlemişler... Kendilerini yetiştirmişler. Konuşmasını bilirler. Bazıları eser de yazmıştır... Müstakillerin iki özelliği vardır. Birincisi, bir yere bağlı değiller. İkincisi, kendilerine bağlılar.
Derler ki: "Bu Müslümanları tenkit etmezsek, iyice bozulurlar." Tenkit, onların mesleği... Edebi bilgilerini inkar etmek mümkün değil. Lakin tenkitle yerme arasındaki farkı gözetmezler. Yermek, kötülemek, onların işi, övdüklerine pek rastlanmaz.

Bunlar Müslüman'dır amma, İslamiyet'in nezafetine, nezaketine dikkat etmezler. Kılıçlarının iki yanı da keskin, öyle sallarlar ki, dosta da, düşmana da rastlayabilir. Rastgelenin vay haline...

İnsan bunlara bakınca gayri ihtiyari şöyle diyor: "Ne yani, bunca tahsilin, bilginin sonu, daima kaşları çatmak, daima tenkit parmağını uzatmak, daima dili diken gibi kullanmak mı? Bunlar Müslüman olmasaydı ne yapacaklardı?"

İnsanların haddini bilmesi, çizmeden yukarı çıkmaması için, İslam ahlakı zaruridir. Buna dikkat etmeyenler, ittihad-ı İslam'ı (İslam birliğini) sağlamaya çalışırken, Müslümanları parçalamaya, dağıtmaya, küstürmeye devam etmişler, bunun adına da "hizmet" diyebilmişlerdir.

Bunların önüne, Abdülkadir Geylani'yi, Cüneydi Bağdadi'yi yahut Gazali'yi getirseniz, onu da tenkit ederler. Freni patlamış araba gibi kime çarpacakları belli olmaz.

Yine bunlara göre bir İmam-ı Rabbani, Biruni, bir Razi gelemez, halbuki Allah'ın Kudret sıfatı ezeli ve ebedidir.

- Efendim, tenkit kapısını kapatalım mı?

Hayır!

Fakat hakaret etmeyelim, bir üniversite kürsüsünde gibi olayları olduğu gibi ortaya koyalım, hükmü okuyucuya bırakalım. Kötü benzetmeler, hakaretler... Ayet veya hadisleri hatalı tefsirler... Alimin ilmini almadan, selahiyetini almalar... Bunlar, "Müminler kardeştir." ayetine ters düşmektedir.

İşin garip tarafı bu münekkitleri tenkit eden birisi çıksa, yerlerinden kalkamazlar. Beyazıd-ı Bistami gibi müstakillerden olan insan çoktur, amma onlar aynı zamanda edep timsaliydi.

Mesela ben Bediüzzaman'a tabiyim. Biz kendi kendimize fetva veremeyiz. Dini bilgi ve tavrımızı bir alim kanalize etmiş... Dolayısıyla müstakil değiliz.

Gözden çöp almak isterken göz patlatılmamalı... Tenkit başka, yıkmak başka...

Gerçekten müstakillerden beğendiklerim, istifade ettiklerim de var. Fakat 1400 senedir devam eden İslami bir hayat var. Bu İslami hayat, İslam alimleriyle, hocalarla bugüne geldi, yarınlarına gidecek. Sünnet-i seniyyeye uygun şekilde Müslümanları İslamiyet'te bütünleştiren ilim ve fazilet ahidelerine çatılırsa, korkarım ki bindiğimiz dalı kesmiş oluruz. Müstakillerin en tehlikeli yönü burasıdır. İlmî enaniyet, kendini beğenmek, çekememezlik, kendilerine, hem de İslam alimlerine zarar verir. Niçin İslam'a hizmet edene hizmet etmemek tehlikelidir?

İslam'a ilk hizmet eden Peygamberimiz'di (sas). Sahabe ona hizmet etmeseydi İsa aleyhisselam modeli ortaya çıkardı.

Ondan sonra emirler, halifeler, imamlar, padişahlar, ulemalar, hocalar, üstadlar İslam'a hizmet etmiş. Bunlara yardım edenler olmasaydı, neticede bunlar da bir insan, tek başına bir iş yapamadan giderlerdi.

Said Nursi'ye, Necip Fazıl'a hiç kimse yardımcı olmasaydı, onlar ne yapabilirlerdi?

Bol meyve vermiş bir elma ağacı düşünün. Dalının biri, meyvesini taşıyamıyor, kırılmak üzere. Bahçıvan, bir değneği ona payanda yapar dal da kurtulur, o kuru değnek, o dal kadar da önem kazanır. Biri gelse "Bu değneğin, odunun burada ne işi var?" diye çekip alsa, değneği almaktan değil, dalı kırmaktan suçlanır. İşte bir insan odun da olsa, ilim, irfan yükünü omuzlayana yardımcı olmalıdır. Taraftarı olmayan, Mehdi de olsa ne yapabilir?

En kötü insana yardım edenler varken iyilere niçin yardım etmeyelim?

Zaman