Misafir Kalem
'Ben'im demek!'
Ramazan vesilesi ile hepimiz daha çok dinden konuşuyoruz. Farklı kasıt ve hedeflere yönelik olarak aynı ayetleri telaffuz ediyoruz. Her birimizin karakteri, meşrebi, içinden geldiği sosyo-kültürel atmosfer, yetişme koşullarımız, hayat tecrübelerimiz bambaşka. Karakterimizin örgüleri bunlar. Bu örgülerden bağımsız din algısı geliştirme iddiası, hakikate bizi kavuşturur mu emin değilim.
Allah'ın isimleri arasında Ya Kahhar, ya Adil, Ya Müntakim(intikam alan), Ya Celil, Ya Mütekebbir, Ya Afuv... olduğunu bilirken bunlara sahip olmayı İslam'a aykırı bulabilir miyiz? Peygamberimizin en yakın dört arkadaşından her birisi bambaşka karakterlere sahipken, birisini diğerinden daha az ya da daha çok Müslüman olarak tanımlayabilir miyiz?
* * *
Her birimiz farklı karakterlerde, coğrafyalarda yaratıldık. Bu farklarımız inanç kapılarımızı da belirler. Hırsızı, katili makamına kabul edecek kapı da vardır, en ufak bir günah şüphesini bile kaldıramayacak olan da!
'En iyisi bende' demenin İslam'a göre doğru olmasa da insan hasleti olduğunu bilen alimler Müslümanlar arasındaki bu farklılıkları anlatmak için zaman zaman hikayeler kullanırlar. Böyle bir hikâyede:'bir veli, bir müridini çarşıya iki ayrı dükkâna gönderir. Birisi testici birisi de kasaptır. Ancak müride sıkı sıkı tembih eder. Tezgâhtaki her şeyi indir, bak, incele ama almadan çık. Mürit kendisinden isteneni yapar. Testiciye gider bütün testileri indirtir ama almadan çıkar. Testici güler yüzle 'canın sağ olsun' der. Mürit kasaba gider, daha ikinci butu indirmesini istediğinde kasap satırla buta vurur, 'ben köşedeki testiciye benzemem' der. Bunu anlatan kişi bu iki örneği kıyaslarken şöyle bir izahta bulunur. Kasabın celalli olması hakikatin mesajını almadığını ortaya koymaz. Hakikatin ne olduğunun ikisi de farkındadır, ikisi de mesajı almıştır ancak tepkileri meşreplerine göre farklı olur. Bu birisinin daha iyi Müslüman, diğerinin daha kötü olduğu anlamına gelmez. Hayatın içinde de böyle değil midir? 'Benim gibi düşün, benim sevdiklerimi sev, sevmediklerimi sevme' dediğimiz anda ne farklılıkların, ne saygının hükmü kalır ne de anlayışın. Bu da 'ene' sahibi olmayı eleştirirken başka bir 'ene' tezahürüdür. Birisinin 'ene' sahibi olduğunu söyleyen kendisini acaba nerede görüyor.
Bir zamane velisinin sözü olarak duymuştum:'İyi bir Müslüman, bir mecliste kötülükler sayıldığında -bunlar bende var- diyen, önce kendine bakan kişidir'... Hangimiz kötülükleri sayarken bunlar kendimizde var diyoruz. İşaret ettiğimiz parmaklar hep başkalarını gösteriyor. Eğer Müslüman Müslüman'ın aynası ise, 'ene'yi konuşurken 'sen böylesin' dilini kullanmak da uzlaşmaz bir çelişki çıkarmıyor mu ortaya? Kardeşlik, hoşgörü deyip, kardeşliği bozarsan diye başlayarak örtülü tehdit dilini kullanmak, bunu 'ene'den söz ederek yapmak tam da dini kelimeleri amaca göre kullanmaya işaret etmiyor mu? Kendimizi en günahsız, kendimiz dışındakini en günahkâr olarak görmekten vazgeçmediğimiz sürece Müslüman toplumlarda hiç bir şey değişmeyecek.
...'Yüzyılın kalbinde bitmez fitneler, pervasız fıtrat taşır bilmem neler' diyen
Muhammed İkbal, benliğin sırlarını bilmek, benlikten vazgeçebilmek için önce benlik kazanmak gerektiğini söyler. O'na göre tevazu ile aşağılık kompleksi arasındaki fark benlikten geçer. Tevazu, kazanılmış benlikten vazgeçmektir. Said-Nursi ise 'Allah'ın insana teklif ettiği emaneti benlik olarak tanımlar. 'Ene' yi insanın rabbini bilebilmesinin ölçüsü olarak görür. Bunun farazi ve vehmi olduğu idrak edildiğinde 'ene' olumlu, tam tersi durumda da olumsuz bir manaya bürünür. İlkinde yolunuz marifete, ikincisinde ise Allah'a rağmen varlık iddiası taşıyarak firavun'un yoluna denk düşer. Bediüzzaman'a göre hayır 'ene' üzerinde yükselmekte; şer 'ene' nedeniyle var olmaktadır... Yâni insan 'ene' ile hem kazanmakta, hem kaybetmektedir: Kendine güvenen kaybetmekte, kendini Allah'a veren kazanmaktadır. Benliği ile gururlanan kaybetmekte, benliğini Allah'a kulluk makamında eriten kazanmaktadır. Kısaca 'benliği ile gururlanan kazanmıyorsa' hepimizin kendimizi ayırmadan yeniden ve yeniden sorgulaması gerekir.
Ayşe Böhürler-Yeni Şafak
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.