Beş duyunun bayramı

Bazı günler önemlerine binaen dini ve milli bayram ilan edilmişlerdir çünkü o günler dinin, insan hayatının ve tarihi, coğrafi maceramızın gereği olarak önemli günlerdir. İnsanlar o günleri anarken maziye gider o günleri anar ve mutlu olurlar. Yahya Kemal, Barbaros’un bir zafer neşesiyle İstanbul'a dönüşünü sahilde duyan insanları anlatır, harika bir maziye doğru gitmek ve tarihi hazırlamaktır.

Deniz ufkundan bu  top sesleri, nerden geliyor?
Mutlakâ her biri bir başka zaferden geliyor:
Kosva'dan, Niğbolu'dan, Varna'dan, İstanbul'dan..
Anıyor her biri bir vak'ayı heybetle bu an;
Belgrad'dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar'dan mı?
Son hudutlarda yücelmiş sıra dağlardan mı? 
Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..
Adalar'dan mı? Tunus'dan mı, Cezâyir'den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi
Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor;
O mübârek gemiler hangi seherden geliyor? 

Keşke Bedir savaşı mukaddesinin bir sineması olsaydı, o anları yaşasaydık. Ya da Allah hafıza-i Kübra’dan bize o günleri indirseydi aynen yaşasaydık. 

Yavuz’un Halifeliği kabul töreni keşke sinema olsaydı. Keşke Cenab-ı Nebi’in (asm) Mekke’ye girme anları sinema olsaydı. Ağlayan bir Resul, gözyaşları sakalından devesine akıyor mahcubiyetinden, o anı neden  yaşamıyoruz? Kabe’ye girdiğinde başları önlerinde, elleri bağlı verilecek kararı bekleyen Kureyş’in utancını ve ne olacağınının paniğini görseydik. Daha neler neler?

Onyedinci Söz Bayram’a süreklilik kazandırır. İnsan hayatı bitmeyen bir bayramdır ama biz o şuurla yaşamadığımız için hep karartırız. Dünyanın kerih cazibesi bize kainatın bir bayram yeri bizi de bayramın baş aktörleri olma suurundan uzaklaştırıyor. Ne yaparsın?

Ruhlar ve ruhanilerin bayram yeridir dünya. Bayramda her yer süslenir, dünyada süslü olmayan ne var? Kim bu bayram yerine gelmeye niyetlenirse süslenir ve gönderilir, bir hazırlama ve gönderme ünitesi var kainatın. 

Aşağıdaki cümleler kimsenin tahayyül edemeyceği bir sanat, müşahade ve görselliktir. Bayram yerine giriş münavebeden sırayla olur. Şimdi bahar son bir ay çiçekler sırayla açıyorlar öyle birden meydan yerine giremiyor. Dolaşırken onlara sarılmak, koklamak ve öpmek istiyorum. Peygamberimiz (asm) gülleri öper ve “sen Allah’ın şevketisin" dermiş. Tabiatla ilişkilerini taradım çok şey bulamadım.

"Hâlık-ı Rahîm ve Rezzâk-ı Kerîm ve Sâni-i Hakîm şu dünyayı âlem-i ervâh ve ruhâniyât için bir bayram, bir şehrâyin sûretinde yapıp, bütün esmâsının garâib-i nukuşuyla süslendirip, küçük büyük, ulvî süflî herbir ruha ona münâsip ve o bayramdaki ayrı ayrı hesabsız mehâsin ve in'âmâttan istifade etmeye muvâfık ve havâs ile mücehhez bir cesed giydirir, bir vücud-u cismânî verir, bir defa o temâşâgâha gönderir. 

"Hem, zaman ve mekân cihetiyle pek geniş olan o bayramı asırlara, senelere, mevsimlere hattâ günlere, kıtalara taksim ederek, herbir asrı, herbir seneyi, herbir mevsimi, hattâ bir cihette herbir günü, herbir kıtayı, birer tâife, ruhlu mahlûkatına ve nebâtî masnuâtına birer resm-i geçit tarzında bir ulvî bayram yapmıştır. Ve bilhassa rûy-i zemin, hususan bahar ve yaz zamanında masnuât-ı sağîrenin tâifelerine öyle şâşaalı ve birbiri arkasında bayramlardır ki, tabakât-ı âliyede olan ruhâniyâtı ve melâikeleri ve sekene-i semâvâtı seyre celb edecek bir câzibedarlık görünüyor; ve ehl-i tefekkür için öyle şirin bir mütâlâagâh oluyor ki, akıl tarifinden âcizdir. Fakat, bu ziyâfet-i İlâhiye ve bayram-ı Rabbâniyedeki ism-i Rahmân ve Muhyî'nin tecellîlerine mukabil ism-i Kahhâr ve Mümît, firâk ve mevt ile karşılarına çıkıyorlar."

Bayram yerinde süslü dünyanın öğelerine bakmak bir insani mümince vecibedir. Aşağıda onları anlatır. Beş duyunun bayramıdır insanın beş duyusunun kainat içinde dolaşırkenki hali. Orda izah edilcek şey yok ama seçilen kelimeler ve yerleri insan dimağını çıldırtır derecede ahenkli ve müteradif. Korkunç bir hafıza, hayal, gözlem ve yorum. Oku ve zevket. Yavaş yavaş, duyarak, hissederek birkaç defa, kurtulursun dünyanın hazin rehavetinden.

"Şimdi başını kaldır, şu kainata bir bak, onun ile bir konuş. Evvelki yolumuzda pek müthiş görünürdü, şimdi de mütebessim. Her tarafa gülüyor, nazeninane niyaz ve avaz. 

"Görmez misin, gözümüz an-misal olmuştur; her tarafa uçuyor. Kainat bostanıdır, her tarafta çiçekler; her çiçek de veriyor ona bir ab-ı leziz. 

Hem ünsiyet, teselli, tahabbübü veriyor. O da alır getirir, şehd-i şehadet yapar. Balda bir bal akıtır, o esrarengiz şehbaz. 

Harekat-ı ecrama, ya nücum, ya şümusa nazarımız kondukça, ellerine verirler Halıkın hikmetini. Hem maye-i ibreti, hem cilve-i rahmeti alır; ediyor pervaz. 

Güya şu güneş bizlerle konuşuyor. Der: "Ey kardeşlerimiz! Tevahhuşla sıkılmayınız, ehlen sehlen, merhaba; hoş teşrif ettiniz. Menzil sizin; ben bir mumdar-ı şehnaz. 

"Ben de sizin gibiyim; fakat safi, isyansız, muti bir hizmetkanm. O Zat-ı Ehad-i Samed ki, mahz-ı rahmetiyle hizmetinize beni musahhar-ı pürnur etmiş. Benden hararet, ziya; sizden namaz ve niyaz." 

Yahu, bakın kamere; yıldızlarla denizler, herbiri de kendine mahsus birer lisanla, 
"Ehlen sehlen, merhaba," derler, "hoş geldiniz, bizi tanımaz mısınız?" Sırr-ı teavünle bak, remz-i nizamla dinle; herbirisi söylüyor, "Biz de birer hizmetkar, rahmet-i Zülcelalin birer ayinedanyız. Hiç de üzülmeyiniz, bizden sıkılmayınız. 

"Zelzele naralan, hadisat sayhalan sizi hiç korkutmasın, vesvese de vennesin. Zira onlar içinde bir zemzeme-i ezkar, bir demdeme-i tesbih, velvele-i naz ü niyaz.

"Sizi bize gönderen o Zat-ı Zülcelal, ellerinde tutmuştur bunların dizginlerini; iman gözü okuyor yüzlerinde ayet-i rahmet, herbiri birer avaz." Ey mümin-i kalb-i hüşyar! Şimdi gözlerimiz bir parça dinlensinler. Onlann bedelıne, hassas kulağımızı imanın mübarek eline teslim ederiz, dünyaya göndeririz. Dinlesin leziz bir saz. 
Evvelki yolumuzda bir matem-i umami, hem vaveyla-i mevti zannolunan o sesler, şimdi yolumuzda birer nevaz ü namaz, birer avaz ü niyaz, birer tesbihe ağaz. 

Dinle! Havadaki demdeme, kuşlardaki civcive, yağmurdaki zemzeme, denizdeki gamgama, radlardaki rakraka, taşlardaki tıktıka birer manidar nevaz; 

Terennümat-ı hava, naarat-ı radıye, nağamat-ı emvac, birer zikr-i azamet; yağmuıun hezecatı, kuşların seceatı, birer tesbih-i rahmet, hakikate bir mecaz. 

Eşyada olan asvat, birer savt-ı vücuddur; "Ben de varım" derler. O kainat-ı sakit, birden söze başlıyor: "Bizi camid zannetme, ey insan-ı boşboğaz!" 

Tuyurlan söylettirir, ya bir lezzet-i nimet, ya bir nüzul-ü rahmet. Ayn ayn seslerle, küçük ağazlanyla rahmeti alkışlarlar; nimet üstünde iner, şükür ile eder pervaz. 

Remzen onlar derler: "Ey kainat, kardeşler! Ne güzeldir halimiz, şetlcatle perverdeyiz. Halimizden memnunuz." Sivri dimdikleriyle fezaya saçıyorlar birer avaz-ı pürnaz. 

Güya bütün kainat ulvi bir musıkidir, iman nunı işitir ezkar ve tesbihleri. Zira hikmet reddeder tesadüf vücudunu, nizam ise tard eder ittifak-ı evhamsaz. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum