Dursun SİVRİ
Beyin gelişimi ve okula başlama yaşı
Yeni eğitim sisteminde yapılan, 4+4+4 sistemi değişikliğinde okula başlama yaşı da gündeme geldi. Konu siyasetin yasama organının olunca şüphesiz demokrasinin tabiatından muhalefet de olacaktır. Siyasette tarafgirlik işin içine girince ilmin, mantığın, aklın, ruhun, kalbin fıtratın gerekleri gözden uzak tutuluyor. Bir de ideolojik yaklaşımların gölgesinde yapılan tartışmalar öze varmadan yüzeyde kalıyor. Haliyle kamuoyunun da kafası karışıyor.
Bu işin başka da yolu yok. Siyasi irade toplumsal ihtiyaç ve talepleri alır uzmanlarına sorar ve yasayı yapar. Demokratik sistemin gereği de budur. Şu an işleyen süreç de böyledir. İktidar sorumluluğunun gereğini yerine getirecek, muhalefet de muhalifliğini yapacak.
12 Eylül 1980 ihtilalinin ürünü çarpıklık düzeltilememişti ki, bir de üstüne aynı zihniyetin 28 Şubat sürecinin tahribatı oldu. Öncelikle 28 Şubat sürecinin sebep olduğu travma ve tahribat acilen tamir edilmelidir. Çünkü her darbe milletin değerlerine karşı kurgulanıp uygulanmıştır. Darbe ile getirilmiş olanın her ne varsa kökünden değiştirilmeliydi şimdiye kadar. Bu asgari demokratikliğin gereğidir.
Zamanın hükmüne ve günün gereklerine göre düzenleme şarttır. Zaten çerçevesini baştan milletin inanç ve değerlerini yok sayan tevhid-i tedrisat kanunu realitesi var ortada. Bugüne kadar eğitim sisteminde yapılan değişiklikler özden çok makyaj niteliğinde kalmıştır.
Şu an üzerinde çalışılan müfredat programından önce yeni anayasa yapılmalıydı. Mevcut anayasadaki detaylar yasalarda yapılacak değişikliklere manevra alanı bırakmıyor. Yasada değil yönetmelikte olması gereken detaylar yer alıyor mevcut darbe anayasasında. Yasamanın inisiyatif alanını çok dardır. Bir bakıma kopan fırtına dar alanda yapılan dansın zorluğu çatışmanın nedenlerindendir.
Her ne şekilde olursa olsun yeni düzenlemenin her halükârda hayırlara vesile olacağına pozitif ön yargıya sahibi olduğumu baştan belirtmeliyim.
Okula başlama yaşı erkene alınabilir
Bu zamanın şartları ve imkânları çocukların beslenmelerinden yetiştikleri ortama kadar eski zamana göre çok hızlı gelişiyorlar. Fiziki ve biyolojik gelişim yanında asıl dikkate alınması gereken gelişim beyinlerde olanıdır.
Beyin gelişiminde biyolojik süreç, beyni meydana getiren nöron adı verilen sinir hücreleri arasındaki snaptik bağlantıların belirli bir seviyeye gelmesidir.
Her nöronun diğeri ile muhtemel bağlantı sayısı on-onbeş bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Yüz milyar beyin hücresinin yapabileceği muhtemel bağlantı sayısı kâinattaki zerre sayısından fazla olabileceği bilim adamlarının tespitlerinden öğreniyoruz.
Beyin gelişim göstergesi de beyindeki snaptik bağlantı sayısına bağlıdır. Ne kadar çok uyarı olursa bağlantı sayısı o nispette çok olur. Beyin daha gelişmiş hafıza kapasitesi de öğrenme hızı da artması demektir.
Beyindeki snaptik bağlantılar nasıl meydana geliyor?
Elektriksel bağlantı şeklinde oluyor. Her hücre diğeri ile akson denilen uçlarla elektriksel bağlantı yapıyor. Beyindeki sinir hücreleri ile bedenin en ücra noktasındaki sinirler telekomikasyon sistemi gibi eksiz kesintisiz bağlantı halindedir.
Bağlantının beyindeki sayısı beş duyu organları ile alınan uyarı sayısı, şiddeti ve çeşitliliği ile âlakalıdır. Görme, işitme, dokunma, koklama ve tatma duyuları ile alınan her uyarı sinyali beyinde hücreler arası snaptik bağlantılara vesile olur. Bu uyarılar ne kadar fazla ve çeşitli ve yoğun ise beyin o kadar hızlı gelişme o kadar hızlı demektir. Zekâ gelişimi de beyin gelişimiyle paralel olur.
Her uyarı bilgi ve hafıza kaydına vesile oluyor. Beyindeki bağlantı sayısının sınırsızlığı hafıza kapasitesinin de sınırsızlığı demektir. Bir insan ömür boyu hafızanın yüzde birini bile dolduramadığı biliniyor.
Bütün duyuları ve duygularını etkin kullananların beyni daha iyi gelişir
Şimdi günümüz çocuklarının aldığı uyarılarla elli yıl önceki çocukların muhatap olduğu uyarıları karşılaştırırsak mukayese edilemeyecek derecede büyüklükte farklılık vardır. Bilişim teknolojilerinin gelişmesi, evde, çevreden o kadar çok farklı ve yoğun uyarılara muhatap oluyorlar ki, üç yaşındaki çocuklar eskideki on yaşındakilerden çok daha fazla şeyler öğreniyor.
Zamane çocukları ile eski zamanların çocukları arasındaki gelişmişlik farkına Bediüzzaman orijinal bir örnek veriyor.
Bediüzzaman Said Nursi Hutbe-i Şamiye’nin adlı eserinde bu konuya temas eden bir hatırası yer alıyor. Sultan Reşat’la Rumeli seyahatine refakat ederken şimendifer(tren)de iki mektepli mütefennin gençler Bediüzzaman’a; “Hamiyet-i milliye mi, hamiyet-i diniye mi?” diye bir soru soruyorlar.
Bediüzzaman; “Biz Müslümanlar indimizde din ve milliyet bizzat müttehittir…” diye hamiyet-i diniyenin önemini izah ve ispat ediyor. Bu uzun izah içinde “delilin nedir?” dediklerinde tam o sırada bindikleri tren tünelden çıkıyor. Yol kenarında 6 yaşında bir çocuk duruyor. Hiç istifini bozmuyor. “İşte bu çocuk” diyor. Eğer bu çocuk yerine Rüstem-i İrani veya Herkül-ü Yunani olsaydı kilometrelerce kaçacaklardı. Çünkü onların zamanında şimendifer olmadığı ve onun bir nizama tabi olduğuna itikatları olmadığından, üstünde ateşler fışkıran “vah öneme gelenin haline!..” diyen şimendiferden dehşete kapılacaklardı” diye delil gösteriyor.
İmanlı bir insanın olayların tesirine karşı nasıl sebat edebileceği dersini de veriyor. “İman insanı insan eder belki insanı sulatan eder. Hakiki imanı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir, hadisatın tazyikatından kurtulabilir” gerçeğini bu vesile ile ispat ediyor.
Burada iman ve itikadın önemine delil yanında zamanın çocuklarının bilgilenmeleri, beyinlerinin aldığı uyarıların geçmiş yıllara göre ne kadar gelişmiş olduğuna da dikkat çekiliyor. Zamanın çocuklarının bildikleri yüz yıl önceki çocuklarla mukayese edilse gelişimin ne kadar farklı olabileceğine de işaret etmiş oluyor.
Zamanımız çocuklarının beyni çok hızlı ve erken gelişiyor.
O kadar çok çeşitli ve yoğun uyarıcı var ki, her gün dört duvar arasında aynı şeyleri gören çocuklarla envai çeşit oyuncakları olan, televizyon, bilişim teknolojileri, alışveriş merkezlerini gören çocuklar çok erken beyin gelişimini tamamlıyorlar.
Mevcut eğitim sisteminde çocukları hayata hazırlamaktan çok ideolojik ezberler, erken akademik bilgiler zamanından önce veriliyor. Bu da öğrenme motivasyonunu köreltiyor.
Sistemle beraber muhteva da çok önemlidir. “Ne zaman?” öğretilmesi kadar “Ne öğretileceği?” daha mühimdir.
Eğitimde asıl olan hayati değerlerin üzerine inşa edilen kişiliğin kazandırılmasıdır. Zamanından önce aşırı bilgi yüklenmesi öğrenme motivasyonunu köreltiyor (kerhen öğrenme) neden oluyor.
Hayatta önem ve öncelikler, hayat paradigmasının oluşumu,eğitim sisteminin can alıcı noktasıdır. Hayatın gerçek anlamından ziyade hayatta kalmanın yolları öne çıkarılıyor. Hayat yaşanmadan ıskalanıp geçiliyor. Farkına varılınca da iş işten geçiyor. İdeal, gaye, hedef basitleşiyor. Şimdiki sistem, materyalist, seküler, ben merkezli kendini düşünen mânevi değerlerden yoksun, hamiyet, fedakârlık, feragat, yardımlaşma, paylaşma duygularından uzak ruhsuz bir insan profili ürün ortaya çıkaracak şekilde kurgulanmıştır. Acilen değişmeli.
Sadede gelecek olursak; okula başlama yaşı öne alınabilir. Fiili durumda özel okul ve anaokullarında dört yaşındaki çocuklara o kadar güzel şeyler öğretilebiliyorlar. Zamanın çocuklarının gerek fiziki ve biyolojik gerekse psikolojik bakımdan gelişimleri erken oluyor. Başlama yaşı erkene alınabilir.
(Not:Yazı yazıldığında son dakika haberine göre komisyonda yaş sınırında değişiklik olmadan tasarı kabul edilmiş. Hayırlı olsun.)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.