Bîçare bahtınıza siz de yardım etmelisiniz

Bîçare bahtınıza siz de yardım etmelisiniz

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

Sual: Biz me’yus olduk; daha ne vakit bize gelecektir?

Cevap: Yeis, aczden gelir. Yeis, mâni-i herkemâldir. Hamiyet ise, şiddet-i mevânia karşı şiddetle metânet etmektir. Hâlbuki şu zaman, mümteniât-ı âdiyeyi mümkün derecesine indiriyor. Çabuk yeise inkılâp eden hamiyet, hamiyet değildir. Ben, sizi tembellikten kurtarmak için, kabahatlerinizi gösteririm. Ona çabuk gelmek istiyorsanız, işte mârifet ve faziletten demiryolunu yapınız!

Ta ki, meşrutiyet, medeniyet denilen şimendifer-i kemâlâta binip ve terakkiyât tohumlarını bindirerek, kısa bir zamanda mânilerden kurtulup geçerek size selâm etsin. Siz ne kadar yolu acele ile yapsanız, o da o derece acele ile gelecektir.

Sual: İnşaallah, tâliimiz varsa biz de göreceğiz. Bize tevekkül kâfi değil midir?

Cevap: Bîçare tâliinize siz de yardım etmelisiniz. Bağdat tarrarları gibi olmayınız. Sizin atâlet bahanesi olan şu teşebbüssüz tevekkülünüz, nizâm-ı esbâbı reddettiğinden, kâinatı tanzîm eden meşîete karşı temerrüd demektir. Şu tevekkül döner, nefsini nakzeder.

Sual: Şimdi fenalığı da görüyoruz, iyiliği de görüyoruz. Meşrutiyetin âsârı hangisi, ötekisinin âsârı hangisidir?

Cevap: Ne kadar iyilik var, meşrutiyetin ziyasındandır; ne kadar fenalık var, ya eski istibdadın zulmetinden, yahut meşrutiyet nâmıyla yeni bir istibdadın zulmündendir. Geri kaldı; ta tâziyeden sonra vedâ edip, pederini takip etsin. Fakat, emin olunuz, ziya galebe çalacaktır. (Münâzarat, Sualler ve cevaplar)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:
âsâr : eserler
atâlet : hareketsizlik, tembellik, işsizlik
bîçare : çaresiz, zavallı
fazilet : üstünlük, erdem
fikr-i hürriyet : hürriyet fikri, özgürlük düşüncesi
galebe çalmak : üstün gelmek
i’zâm : büyütme, yüceltme
ilhâm olunma : Allah tarafından kalbe ve gönle doğma, konulma
imtizâc : kaynaşma
incizap : cezbedilme, çekilme, kapılma
intâc etme : doğurma, ürün verme, sonuç verme
istibdat : baskı, diktatörlük, despotluk
kâfi : yeterli
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
lemeât-ı meşveret : fikir alışverişi yapmanın parıltıları
mârifet : bilme ve tanıma; ilim
medâris : medreseler, yüksek dinî eğitim veren eğitim kurumları
meşîet : irade
meşveret : işlerin halledilmesi, problemlerin çözülmesi için yapılan istişare, fikir alışverişi
nakzetmek : bozmak
nefis : birşeyin kendisi
nevi : çeşit
nizâm-ı esbab : sebeplerin düzeni, bir netice için uyulması gereken sebepler dizisi
peder : baba
rey-i vâhid : tek görüş; tek bir kişinin veya birkaç kişilik yönetici bir kadronun görüşü
şems-i saadet : mutluluk güneşi
şimendifer-i kemâlât : kemâlât treni, olgunluk ve mükemmellikler treni
tâife : grup, sınıf
tâli : kader, baht
tanzim eden : düzenleyen
tarrar : yankesici
tazammun etme : içine alma, kapsama
tâziye : başsağlığı, teselli
teceddüt : yenilik, yenilenme
telvih : kinaye şeklinde açıklama
temayül : eğilimli olma, meyil gösterme
temerrüd : inat etme, isyan, ayak direme
terakkiyât : ilerlemeler, gelişmeler
tevekkül : Allah’a dayanma ve güvenme
tevlid : doğurma
ulemâ : âlimler
vecih : yön, taraf
zira : çünkü
ziya : ışık; parlaklık
zulmetmek : haksız yere kötülük etmek