Ahmet AKCAN
Bir İsimden Bütün Esmayı Görebilmek (Esma Dersleri-6)
Gayetsiz ceberutu içinde nihayetsiz re’feti, namütenahi azameti içinde sonsuz lütfu, nihayetsiz kurb içinde gayetsiz bu’du cem eden Aziz’ül Cebbar Allah’ın adıyla...
Bir İsimden Bütün Esmayı Görebilmek
Yüksek kabiliyetler ve tarifsiz cihaz ve latifeler ile teçhiz edilerek dünyaya gönderilen bu aciz insan, görünmeyen bir sanatkârın harika eserleriyle müzeyyen sergisine davetli aziz bir misafir hükmündedir. Acaib’ul san’atın, garaib-i mahlûkatın Sani’ine şehadetlerini görmek, tesbihat-ı mahsusalarını işitmek, ibadet ve tahiyyatlarını bir kumandan-ı azam edasıyla dergâh-ı Ulûhiyete takdim etmek gibi ulvi bir vazife ile tavzif edildiği bilinmektedir.
İnsanın; yaratılış gayesi olan ubudiyet vazifesini hakkıyla ifa edebilmesi için Rububiyet dairesinde sergilenen san’at harikalarını idrak terazisiyle ölçmesi, bir eserden bütün eserlere, tek bir fiilden bütün fiillere intikal ile külliyete ve camiiyete ermesi, kâinatta mütecelli her bir isimden bütün isimlere ve isimlerin müsemması Zat’a intikal etmesi, huzûrî ve şuhûdî bir keyfiyete yükselmesi, kendi miracını gerçekleştirmesi istenmektedir.
Evet, her ismin matlaı arkasında bir başka ismin tulûunu görmek mümkündür. Nurlu külliyatta; “Âdil ismi Hakîm burcunda, Rahman ismi Kerim burcunda, Rahîm ismi Gafur burcunda (yani manasında), Bâis ismi Vâris burcunda, Muhyî ismi Muhsin burcunda, Rab ismi Mâlik burcunda tulû' ettiler” * ifadesinden hareketle her ismin tecelliyatı içinde diğer isimleri görmek mümkün olduğu gibi, her ismin matlaı arkasında bir başka ismin tulûunu seyretmek de mümkün görünmektedir.
Adl İsmi ve Tecelliyatı
Kâinattaki bütün varlıkların ölçülü halkedilmesi, hilkat hiyerarşisinde her şeye hak ettiği kadar değer atfedilmesi, yaratılış ağacının sırr-ı hikmet ile dengelenmesi, canlı cansız her şeye en güzel ve en münasip suretin verilmesi, kıyamet-i kübra ve mizanda hiç kimseye iltimas edilmemesi, ilahi emirlere mûti kullara mükâfat vadedilmesi, haddini aşan şahısların ceza ile zillete dûçar edilmesi Adl isminin tecelliyatının iktizalarındandır.
Adl isminin; hem hilkat ile kâinatta, hem dini hükümlerin menbaı kitab-ı şeriatta tecellisi müşahede edilmektedir. Mükevvenatta, bir silsile-i azime olarak cereyan eden adalet-i ilahiyeyi temaşa edenlerin şeriat-ı diniyedeki adalete itiraz elleri uzanmaz!
Adaletin zıddı zulümdür. Zulüm ise, hak sahibine hakkını vermemek yahut layık olmayanlara hak vermektir.
Adl İsmi İçinde Diğer İsimlerin Tulû’ Etmesi
Adalet; hilkat ve hadisatta nizam ve intizam ile hareket etmektir. Yani hilkat ve hadisatta tenasübü gözetmektir. İntizam; hilkatte abesiyete yer vermemek, eşyayı eksiksiz ve mükemmel bir şekilde bezemektir. O halde intizam vahdeti, vahdet ise Adl ismini iktiza etmektedir. Adl isminin Vahid ve Ehad burcunda, yani manasında tulû’ ettiği görülmektedir.
Ferdiyet-i İlahiye itikadda tevhidi iktiza etmekte, zıddı ise şirk manasına gelmektedir. Kur’an; şirki bir zulm-ü azim olarak bildirmektedir. O halde tevhid itikadi manada adalet demektir. Yani Adl ismi Ferd burcunda, yani manasında tulû’ etmektedir.
Adaletin hilkatteki tecellisi nizam ve intizam ile tezahür etmektedir. Adl isminin muvazene-i kâinatta; umurun evveli, ahiri, zahiri ve batını ile irtibatlı olduğu görülmektedir. Hilkatte tenasüp esastır. Tenasüp (uyum) ise Adl isminin tecelliyatıdır. Yani Adl ismi muvazene-i kâinatta eşyanın tenasübü cihetiyle herşey ile alakadardır. İsm-i Adl Rahman burcunda, yani manasında tulû’ ediyor demektir.
Hiss-i adaletin arkasında hiss-i şefkat vardır. Mazlumlara şefkat etmek onları zalimlerin şerrinden muhafaza etmektir. O halde hiss-i adalet ism-i Rahim’in tecelliyatı ile tekmil edilmektedir. Bu itibarla Adl ismi Rahim burcunda, yani manasında tulû’ etmektedir.
Adalet; rızka muhtaç zihayatın rızkının gönderilmesini, nimetler ile hayatlarının devam ettirilmesini iktiza etmektedir. Yani hayat sahiplerinin rızık ile iaşe edilmesi Adl ismini göstermektedir. O halde Adl ismi Rezzak burcunda, yani manasında tulû’ ediyor demektir.
Adalet, ihkak-ı hak etmektir. Yani, hak sahiplerine hukuk-u hayatlarını vermektir. Yani, hilkatte varlıkların cemîlâne bir sûret, hakimâne bir sîret ile tanzimini istemektedir. Hem, adalet ferd cemaat ayrımı yapmaz. Hak haktır, hakkın küçüğü büyüğü olmaz. Bir kişiye zulüm bütün bir beşeriyete zulmetmektir. O halde Adl ismi Hak ismi burcunda, yani manasında tulû’ etmektedir...
Zulmü izale etmek adaleti ikame etmek demektir. Suçluya suçun karşılığının verilmesi demek olan kısas, Kur’an’ın nassıyla hayattır. İçtimai adaleti temin etmek cemiyetin saadetli hayatı hükmündedir. O halde Adl ismi Muhyi burcunda, yani manasında tulû’ etmektedir.
Zulmün izalesi adalet, adaletin ikamesi hayat olduğu gibi, devamı yani kıvam ve kıyamı da Kayyumiyettir. Aynı zamanda adalet; yoku kudreti ile var eden Hallak-ı Kerim’in hilkati mukaddes varlığı ile daim ettirmesi, beka vermesidir. O halde Adl ismi Kayyum burcunda, yani manasında tulû’ etmektedir.
İçtimai adaleti temin etmek hâkimiyetin iktizasıdır. Çünkü “Adalet mülkün temelidir.” Bu ise hükümde hâkimiyeti istemektedir. O halde daire-i adalet, daire-i hâkimiyet adına hareket etmektedir. Adl ismi Hâkim burcunda görünmektedir.
Adalet hikmet ile adalettir. Bu yönüyle adalet fiili hikmet, hikmet fikirdeki adalettir. İsm-i Adl mizan ve dengeyi, ism-i Hakîm semere ve neticeyi ihata eder. O halde Adl ismi Hakîm burcunda, yani umurun bidayetini ve nihayetini hikmet ile tutan manasında tecelli etmektedir.
Adalet enfüsi ve içtimai taharetin sebebidir. Zıddı zulüm olup, zulüm ise necaset hükmündedir. O halde adaletin tesisi manevi taharettir. Taharet ise kudsiyettir. Bu ise Adl isminin Kuddüs burcunda, yani manasında tulû’ etmesi demektir.
Cehennem; dünyada itikadi ve ameli, ahlaki ve fiili olarak temizlenemeyen, nefislerine zulmeden ve manen kirlenen kişilerin ateş ile temizlenecekleri bir mekân olup ism-i Adl’e mazhardır. Adl isminin Kuddüs burcunda, yani manasında tulû’ ettiği görülmektedir.
Adalet; zulüm altında inleyen, şekva eden kişilerin seslerinin işitilmesini, zarara giriftar olan ve inayete muhtaç mahlûkatın ihtiyacının görülmesini ve kaza edilmesini istemektedir. Adl ismi Semi’ ve Basîr burcunda, yani manasında tulû’ etmektedir.
Adalet; hilkatin suretlerinde tenasüp ve cemalatı, siretlerinde kamilane mizan ile intizamatı istemektedir. Yani, Adl ismi kemali iktiza etmektedir. Kemal ise, cemal ile celalin bir mahiyette içtiması ile vücuda gelmektedir. O halde Adl ismi Cemîl ve Mükemmil burcunda tulû’ etmektedir.
Hidayet; ifrat ve tefritten içtinap etmek, şehevi, gadabi ve akli kuvvelerde itidale erişmektir. Hidayeti isteyenlere hidayetin yetişmesi Adl isminin tecelliyatıdır. Adl ismi Muhdî burcunda, yani manasında tulû’ etmektedir. Adalet, küfür ve isyanda ısrar edenlerin, gurur ve kibir ile nefsine isnad edenlerin yani manen dalaleti isteyenleri dalalete düşürmektir. Adl isminin Mudil burcunda, yani manasında tecellisi görünmektedir.
Dalalete sapan, isyan ve tuğyan ile arzda fesad çıkaran kavimlerin musibet-i semaviyeye muhatap olmaları Adl isminin mukteziyatıdır. “Allah onlara zulmetmiyordu, onlar kendilerine zulmediyorlardı.” Adl ismi Kahhar burcunda, yani manasında tezahür etmektedir.
Adl ismi; tevbe eden müminlerin günahlarının af ve mağfiretini, kusurlarının setredilmesini istemektedir. Adl ismi Gaffar ve Settar burcunda, yani manasında tezahür etmektedir.
Adalet-i ilahiye; hasenatı seyyiatına galip gelen, itikadi ve ameli olarak istikamet üzere giden, yani ifrat ve tefrite düşmeyen, kendine ve başkalarına zulmetmeyen muvahhid müminlerin cennet ile taltif ve tekrim edilmesini istemektedir. Adl ismi Latif ve Kerim burcunda, yani manasında bir güneş gibi tulû’ etmektedir.
Adalet ihkak-ı haktan memnun olmak ve içine sindirmektir. Bu ise ilahi takdir ve tasarrufa rıza ile mukabele etmektir. Adl ismi Kâfi burcunda, yani manasında tulû’ etmektedir. Adalet hayat-ı içtimaide irtibat-ı ihvan ve sıla-i rahim demektir. Bu itibarla Adl ismi Vâfi burcunda, yani manasında tezahür etmektedir.
Elhasıl; kâinat, varlıkların simalarında bin bir Esma’nın birbiri içinde okunduğu bir sergi gibi tefriş edilmiştir. Tevhid-i hakikiyi bulmak ve huzur-u daimiyi kazanmak için derin bir tefekküre vuslatın elzem olduğu, kesret dairelerini terketmek değil, -mana-yı harfiyle bakabilmek şartıyla- insanlara nihayetsiz fırsatlar sunulduğu, âleme dakik bir nazar ile teveccüh etmenin gerekli olduğu tariften vareste görülmektedir.
O halde, huzur-u daimîyi kazanmak için vahdet-i vücud ehli gibi kâinatı nefyetmeye veya vahdet-i şuhud erbabı misali âlemi nisyan perdelerine sarıp terketmeye ihtiyaç görünmemektedir. Bir eserden bütün esmayı kıraat cihetiyle camiiyete, fikrin inkişafı yönüyle külliyete çıkmak gafletten kurtulmak için kâfi gelmektedir...
* Mektubat, 410
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.