Ahmet AY
Müslümanın ütopyası olur mu?
Arkadaşım ağırkanlı oluşuma şaşırma benim. Hürriyet, adalet, eşitlik, kardeşlik, barış, refah vs. Ufkuma dünyevî bir kızılelma konulduğunu hissettiğim her alanda mütereddidim. Seküler menfaatler kör nefsin tuzağıdır. Ütopyaların insanları daha enerjik ve istekli fakat aynı zamanda daha kullanışlı ve sorgulamaz hale getirdiğine inanırım. Bu nedenle 'ütopyasız bir bugünde' yaşamayı 'ütopyalı bir bugün'le yaşamaya tercih ederim. Her ütopya bir yanıyla 'bugünden vazgeçme' demektir çünkü.
Bu arada şu kanaatimi de araya sıkıştırmak isterim: Hayal ve ütopya aynı şey değildir bence. Hayallerimizle bağımız ütopyalar ile kurulandan daha bedelsiz, plansız ve yumuşaktır. Ütopya toplumsal bir kalıptır. Hayaller bireyseldir, esnektir ve zamanla değişebilir. Ütopyalar hayalleri de bağlar. Kurgularına esir ederler. Onlar için gün gelir hayallerden de vazgeçilir.
Adalet-i mahzadan adalet-i izafiyeye kayan bir bakış açısı saklıdır koynunda her ütopyanın. Esas olan seküler bir yarın olunca bugünün her detayı pekala gözden çıkarılabilir. Halbuki, sen de hakverirsin, şu dünyada imtihan sadece yarınıyla değil bugünüyle de yaşanmaktadır. Mü'minin cenneti kazanması, bilmem kaç yıl sonra bu dünyada bir stratejisinin gerçekleşmesinden çok, hayatının hergününü yirmidört altın değerinde görmesine bağlıdır. Yani her saati birer altındır. Sadece yarınlar değil.
O altınları doğru yerde sarfettikten sonra neticesinin ne olacağı omuzlarında yük değildir. Bediüzzaman'ın ifadesiyle, mü'min vazifesini yapar, fakat vazife-i ilahîyeye karışamaz. Hayatın hergünü Allah'ın emaneti olarak hakkının verilmesi için yaşanır. Daha iyi yarınlar için bedeller olarak değil. Çünkü daha iyi yarınlar Allah'ın hikmeti elindedir. Vermesi mecburiyeti değildir. Böyle bir yarından bahsedeceksek illa, şunu söyleyebiliriz, bugünün adına yaşanacağı tek yarın ahirettir. Yani mü'minin ütopyası ancak ahirettedir.
Ütopyalar bu yönüyle ahireti dünyaya getiriyor. Seküler bir ahiret inancı aşılıyor. Hayatınız İslamî söylemler içinde boğulsa bile yavaş yavaş sekülerleşiyor. Baharın bu dünyada gelmesini ummak ile irade etmek arasındaki fark 'dua' ile 'ütopya' arasındaki farkın da nüansını oluşturuyor. Doğruyu, onu bugün doğru olduğu için yapmakla, yarın kazandıracağı için yapmak arasında bir ihlasçık fark var. Küçük görünüyor ama aslında büyük. Hem sonrasında başlayan sapmalar da bu niyet farkından besleniyor.
Evet, İslam'da niyetlerin sıhhatine verilen kıymet, doğru olmayan bir niyetle yapılan her amelin sapmanın ilk adımını oluşturmasındandır. Eğer ihlasla yapmıyorsanız, İşaratü'l-İ'caz'daki ifadesiyle 'sırf emredildiği için' ve o emir ile bugün mesul olduğunuzdan dolayı yapmıyorsanız, daha iyi bir yarını kazanmak tek amacınız haline gelmişse yani, yarın için menfaatli görünen bir yanlışa bugün düşmeniz pekala mümkündür.
Adalet-i izafiye böyle başlıyor işte: Yarına göre bir bugün. Kıymetini yarının meçhul faziletinden alan bir bugün. Vazgeçilmiş bir bugün. Odak noktanız yarına kaydı. Sapma başladı. Daha iyi bir yarın için bugünden vazgeçebilirsiniz artık. Aradan çıkarabilirsiniz. Ben ütopyalardan bu yüzden korkarım arkadaşım. Zira ütopyalar bugünü vazgeçilebilir hale getirirler.
Önümüze hangi sosyolojik, dinî veya siyasî proje konursa konsun sormamız gereken şey önce şudur: Bugünün yirmidört altınından ne istiyorsun? O altını 'kumara mumara verip zayi etmemizi' mi buyuruyorsun? Yoksa 'efendimizin hoşuna gidecek öyle güzel bir ticaret elde etmemizi' mi tavsiye ediyorsun? Cevabına bakmalı. Dilinin İslamî olması kandırmamalı. Bizim bugünü feda edebileceğimiz tek şey Allah rızasıdır. O da salt niyette rıza-i ilahînin olmasıyla mümkün olmaz. İhlas Risalesi'nde dendiği gibi: Amelde de rıza-i ilahî olmalıdır. Fiilimizin de rıza dairesine isabet etmesi gerekir ki şeytanın sağdan yaklaşıp aldatmadığına ve aldatmadığımıza emin olalım.
Arkadaşım, eğer sabrın varsa, bu yazıyı bir de 'siyasetle çok içli-dışlı olan kimi dindarların' neden gergin oldukları; kalp kırmaktan, kavga etmekten veya huzursuzluktan neden çekinmedikleri ekseninde de okuyabilirsin. Evet. Bence onlar İslam'dan murad olunan cennetin bir parça bu dünyada gerçekleşeceğini sanıyorlar. Çabalıyorlar. Felekle didişiyorlar. Cennetse bu karmaşada kendisine uygun bir yer bulamıyor, sevemiyor, gelmiyor. Bu yüzden boğuşup duruyorlar. Hem yara alıyorlar. Hem yara veriyorlar.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.