Bir kısmı isteyerek, bir kısmı istemeyerek Allah’a secde eder
Ayet meali
Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Ra'd Sûresi 14-15. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
14-Hak duâ (ve da‘vet) ancak O’nadır. O’ndan başka (kendilerine) duâ etmekte oldukları şeyler (putlar) ise, kendilerine hiçbir şekilde cevab veremezler; (onlar) ancak ağzına erişsin diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir; hâlbuki (elini suya doğru açmakla) o (su, onun ihtiyâcını anlayıp da) ona ulaşıcı değildir. Kâfirlerin (kendi putlarına olan) duâsı da (böyle) sapıklık içinde kalmaktan başka bir şey değildir.(*)
15-Hem göklerde ve yerde bulunan kimseler ve onların gölgeleri, sabah-akşam (bir kısmı) isteyerek, (bir kısmı da) istemeyerek (de olsa) Allah’a secde eder.(**)
(*) “Herşeyin Hâlıkı (yaratıcısı) olan Rabbini unuttun, mevhum (hayâli) bir tabîata isnâd ettin (dayandırdın), Hâlıkın âsârını (eserlerini) esbâba (sebeblere) verdin, O Hâlıkın malını bâtıl ma‘bud (ilâh) olan tâğutlara taksîm ettin! Şu noktada ve o dehân nazarında her bir zîhayâtın (canlının), herbir insanın, tek başıyla hadsiz a‘dâya (düşmanlara) karşı mukāvemet etmesi (dayanması) ve nihâyetsiz hâcâtın tahsîline (ihtiyaçların giderilmesine) çabalaması lâzım gelir.
Zerre gibi bir iktidar, ince tel gibi bir ihtiyâr (irâde), zâil lem‘a (geçici bir parıltı) gibi bir şuûr, çabuk söner şu‘le (alev) gibi bir hayat, çabuk geçer dakīka gibi bir ömür ile, o hadsiz a‘dâ ve hâcâta (ihtiyaçlara) karşı dayanmaya mecbûr olur. Hâlbuki o bîçâre zîhayâtın sermâyesi, binler matlûblarından (isteklerinden) birisine kâfî gelmez. Musîbete giriftâr olduğu (düştüğü) zaman, sağır, kör esbabdan başkasından meded beklemez, وَماَ دُعآَءُ الْكاَفِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلاَلٍ [Kâfirlerin (kendi putlarına olan) duâsı da (böyle) sapıklık içinde kalmaktan başka bir şey değildir] sırrına mazhar olur.” (Lem‘alar, 17. Lem‘a, 121-122)
(**) Bu âyet-i kerîme, Kur’ân-ı Kerîm’deki on dört secde âyetinin ikincisidir.