Mustafa H.KURT
"Bir numara"
Çok önemli ve gizli bir gündemle toplanan liderler, o gün bir çözüme ulaşmak istiyorlardı. Ortak ‘düşmanlarına’ karşı belirleyecekleri bu son hareket planıyla, ‘mesele’ artık kökünden halledilmeliydi. Bu planın, tehlikeli bir plan olduğunun da farkındaydılar. Çünkü hayatına kastettikleri Muhammed-ül Emîn aleyhissalatü vesselam, Hâşimoğullarının bir üyesiydi ve aralarında hiç kimse, bu sülaleyle sürecek bir düşmanlık istemiyordu. Onlarla kan davalı olmak vardı zira işin sonunda...
İşte bazı rivayetlerde o kabile reisleri, girişecekleri bu suikastın şekli için; ve daha da önemlisi, bunun sorumluluğundan kurtulabilmeleri için, o gün bir ‘beyin fırtınası’ gerçekleştiriyorlardı. Böylelikle, çeşitli fikirlerin reddinden sonra Ebu Cehil’in önerisi, Necidli bir ihtiyarın büyük teşvik ve takdirinin de etkisiyle, ortak hareket planı olarak kabul edilecektir. Çünkü önerilen çözüm, pratik ve şeytanî bir ‘zekîliktedir’: Her kabileden seçilecek bir savaşçıyla özel bir suikast timi oluşturulacak ve bu sayede de, tasarlanan cinayetin sorumluluğunun tek bir kabilede olması engellenmiş olacaktı!...
Evet, plan şeytanî bir zekilikteydi; zira o yaşlı adam, insan kılığına bürünmüş olan şeytanın ta kendisiydi!. (Taberi Tefsiri, Enfal Sûresi-8/30)
İnsanlık tarihinin özellikle de tarihî ve toplumsal özelliklere sahip olaylarına dair dönemeçlerinde, tıpkı yukarıdaki rivayette olduğu gibi, şeytanın her kritik anda devreye girdiği fikri, bir gerçeğin de ifadesidir.
Üstelik bu gerçeğin, şeytanın hayra çalışan insanlara vesvese, şüphe vs. gibi zorluklarla Allah’ın yolunda engeller çıkarmaya çalışmasından çok; şer yolunda etkili olabilecek etkili, yetkili ve yetenekli kimselere verdiği ‘ilham’ ve fikirler söz konusu olduğunda, kendisini daha çok gösterdiğini düşünüyorum.
Yani şeytanın, başta Peygamberler aleyhimüsselam olmak üzere; insanlığı hayra sevk edecek bütün rehber zatların maddî ve manevî başarısızlıklarını amaçlaması ve bu uğurda ‘dâhiyane’ çalışması; inananlar için pek de sürpriz değildir zaten. Zira insanlığın o iftihar kaynaklarının vesile olabilecekleri hayırlardaki, “küllî etkinin” farkındadır o melun. Onun, ta Adem babamızın (a.s) Cennetteki imtihanındaki aldığı rolden tutun da, örneğin Hz. İsa (a.s)’a çölde vesvese vermeye çalışması gibi Peygamber Kıssalarında; ve A.Geylanî, Cüneyd-i Bağdadî, İ.Gazalî gibi muhterem pek çok zatın hayat hikayelerine kadar, pek çok kritik noktada sahneye çıkması da, bu “küllî hayrı engelleme” sırrındandır işte.
Ancak o melun ve yardımcılarının, aynen “hayırda geniş ve küllî neticelere” vesile olabilecek kimselere engel olmaya çalışmaları kadar; “şerde geniş ve küllî neticelerle” insanlığa zarar verebilecek ‘oyuncaklar’ bulma arayışında olmaları da, yine aynı sırrın keşfinden dolayıdır...
Yani küllî bir şerre ve kitleleri zehirleyebilecek bir yola dair ‘yetenekleri’ keşfedip; onlara bu yolda elinden gelen her türlü desteği ve taktiği vermek, ‘o kesimin’, insanlığa vurduğu en önemli darbelerinden de birisidir aynı zamanda.
Dahası, tahribatın kolaylığından da destek bulan bu “şer güçlerin”; fıtraten hırs, zevk, şöhret, benlik, dünyalık gibi zafiyetlere sahip insan ırkı arasından, kendilerine yardımcılar ya da askerler bulmakta pek zorlanmamaları da; bu şeytanî taktiğin çoğu zaman etkili olmasında önemli bir paya sahiptir.
Yoksa, hevasına meyyal bir şuur sahibi olarak yaratılmış da olsa; dehşetli ve küllî etkiye sahip en acaip ve ‘ince’ şer fikirlerin tek başına insandan çıktığına inanmak, çok zor olacak.
Neden mi?
Tarihin Marksist yorumuna bir bakın isterseniz; ya da Evrim’in ‘kırk dereden su getirmedeki’ azimli çabasına... Aynı şekilde Heraklitos’a, Aristo’ya, Mazdek’e; ya da Freud’a, Nietsche’ye, Engels’e...
Kapitalizme, Materyalizme, Deizme; ya da insanı tanrılaştıran Antropomorfizm’e ve bilmem başka ne menem izmlere...
Dehriyyunlara, Haşhaşîlere, Ferisîlere, Paulus’a ve saireye ya da...
Olmadı; İslam’ı, ‘çekip-çevirip, modernleştirmeye’; ya da kavmiyetçilik, dünyevîlik gibi unsurlarla ‘sentezleyerek’ sunmaya soyunanlara...
Veya insanlığın önüne seçenek olarak, sadece İslam’ın gayrı olan düzenleri sunmayı, yaşama nedenleri sayan ‘mütekebbirlere’...
Bakalım bunlara bir.
Kitleler üzerindeki ‘küllî etkileri’ itibarıyla şeytanın hesabına çalıştıkları; başlangıçtaki ilhamlarını da kısmen veya tamamen ondan aldıkları; veya fikir babalarının o melunca desteklendiği, aşikar değil mi?
Özellikle son asırlardaki zehirli düşünceleriyle, sefihlikteki ‘icatlarıyla’ ve kitlelere verdikleri yönlendirmeleriyle, "nev-i beşerin ve belki cinnîlerin de netice-i efkârları olan medeniyet-i hâzıra” tanımlamasını haklı çıkarmıyorlar mı?
Çünkü o medeniyet-i hâzıra “Kur'ân'a karşı muâraza vaziyetini almıştır” (Sözler, s.407) derken Bediüzzaman Hz., haksız mı sizce?..
İşte bu gibi sebeplerden dolayı şeytanın ve onun askerleri olan olan ervâh-ı hâbisenin, insanlar arasındaki oyuncaklarına şerde; hele hele küllî bir etkiye sahip şer fikirlerin, sefih yeniliklerin ve adaletsizliği öngören düzenlerin tesis edilmelerinde; direkt müdahil olmamalarını düşünemiyorum.
Zorba zalimlerin, dinsiz felsefecilerin, sureten tarik-i haktan gözüken münafıkların ve benzerlerinin o şer iklimlerdeki yolculuklarında; şeytanın ve temsilcilerinin o kesimler üzerinde direkt bir şekilde müdahil ve yönlendirici olduğuna siz de emin olabilirsiniz yani...
Diğer türlü, insanların canına okuyan böyle bir medeniyet; sadece insanların ‘becerisiyle’ tesis edilmiş olamazdı.
Hem, sureten sahibi gözüken zekalarla uyuşmayan bir ustalıkla tasarlanmış nice fitne-fücür fikrin; ve insanı hayrete düşüren en ince detaylarıyla nice ‘hareket planının’, memlekette günbegün ortaya atıldığına da şahit olamazdık yoksa.
İşte bu türden fikirlerin, düzenlerin, ‘ideallerin’ ve planların şeytanî kökenlerini aklımızdan hiç çıkarmamamız gerekiyor. Bunu aklımızdan hiç çıkarmayalım ki, nefis bunlara her meyletmeye çalıştığında; ona bu işin sonunda kimlerin oyuncağı olacağını da hatırlatmış olalım.
Bütün bunlardan dolayı, gel de deme şimdi diyorum kendi kendime, “Derin dehşetli komitelerin; fasık ve münafıkların bağlı olduğu gizli hiyerarşik yapılanmaların; ve vicdandan yoksun bu topyekûn düzenlerin en tepesindeki o ‘en birinci bir numara’, aslında o Necidli ihtiyarın ta kendisidir” diye...
Yani bu yolda şerrin ‘mütekebbirlerine’ dışarıdan, işin uzmanlarından her an pek mühim kopyalar verilmekte, haberimiz olsun!.
Ama şükürler olsun ki, Ferman-ı İlâhi ise: ‘Akıbet, muttakînin olacaktır’ diyor!... (Kasas Süresi-28/83)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.