Bir Nurcu infazından 50 yıl sonra Hür Adam

Bir Nurcu infazından 50 yıl sonra Hür Adam

7 Ocak 1961’deki vefat hadisesinden 7 Ocak 2011’de vizyona giren Hür Adam filmindeki tevafuk

Risale Haber-Haber Merkezi

Araştırmacı-Yazar Ömer Özcan, 7 Ocak 1961 yılında şehit edilen Nazillili Terzi Mehmet  Oğuz’u yazdı. Risale-i Nur okuduğu için karakolda işkence görerek ruhunu teslim eden Terzi Mehmet’i rahmet ve minnetle anıyoruz. Ömer Özcan, 7 Ocak 1961’deki vefat hadisesinden 50 yıl sonra 7 Ocak 2011’de vizyona giren Hür Adam filmindeki tevafuka da dikkat çekti.

ŞEHİT MEHMET OĞUZ

Nazillili Terzi Mehmet Oğuz, Risale-i Nur okuduğu ve evinde bu kitapları bulundurduğu için, karakolda işkence edilerek öldürülen şehidimizdir. Tarih 7 Ocak 1961…
Bu meş’um hadisenin en yakın şahidi ise zamanında Nazilli’nin en faal nur talebelerinden birisi olan Mehmet Büker ve oğlu Servet Büker’dir. Servet Büker Aynı zamanda Şehid Mehmed Oğuz’un yanında terzi çıraklığı da yapmış, merhumu iyi tanıyor.
***
Şehid Terzi Mehmet Oğuz’un yürekleri burkan hazin hikâyesi, “Ağabeyler Anlatıyor-3” kitabında, olayın yakın şahidi Servet Büker tarafından şöyle anlatılmaktadır:

1960 ihtilalinden önceydi. Babam Mehmet Büker, Mehmet Ali Özdin, Mehmet Tokyay ve Terzi Mehmet Oğuz Abi yani Nazilli’nin 4 Mehmetleri tutuklandı. Önce Nazilli Cezaevine konuldular. Bizim evimiz cezaeviyle karşı karşıya olduğu için, tedbir olarak kısa bir süre sonra Aydın Kapalı Cezaevine nakledildiler. İdamla yargılanan babamlar, Av. Bekir Berk’in muhteşem savunması ile 17 Ekim 1960 tarihinde Aydın Ağır Ceza Mahkemesinden beraat ettiler ve kitaplarına iade kararı verildi. Ama bu arada tam yedi ay 20 gün içerde kalmışlardı…
Bundan sonra karakolda dövülerek şehit edilen Terzi Mehmet Oğuz hadisesi yaşandı. Şöyle ki:

ABİ! ABİ! BU ULVİ DAVAYA BİR BAŞ FEDA ETMEDEN OLMAZ

terzi_oguz.jpgDört Mehmet’lerin kitaplarına iade kararı verilince, Terzi Mehmet ağabeyimiz Nazilli Hükümet Konağındaki Savcılıktan kitaplarını alıyor, sırtındaki bir çuvalla sevinç içinde evine götürüyor… Fakat kader-i İlâhi işte… Hükümet binasından dışarı çıkarken merdivenlerde Komiser Şükrü ile karşılaşıyor. Komiser Şükrü çok muhalif birisi… Kitapları görünce hazmedemiyor ve Terzi Mehmet Oğuz Ağabeyi, “hakkında takibat var” deyip tekrar karakola çağırıyor... Herhalde acele işi vardı ki oradan ayrılıyor… Tarih 7 Ocak 1961.

İşte o günün yatsı namazında Terzi Mehmet abi ile babam Koca Cami’de buluşuyorlar. Namazdan çıktıktan sonra babam Mehmet Büker’e: “Beni karakola çağırdılar, gideceğim” diyor. Babam da: “Mübarek, sabah olsun hayr olsun, bu gece vakti gitme karakola… Gitme!..” diyor. O zaman 1960 İhtilalinin en hızlı günleriydi… Belediyenin oradaki heykelin önünde “gitme” diye yarım saat dil döküyor rahmetliye.
Rahmetli de, “bunlar adam mı yiyecek canım…” deyip ısrar ediyor. Laf uzayınca bir ara, “Abi! Abi! Bu ulvi davaya bir baş feda etmeden olmaz” diyor ve karakola teslim olmak üzere oradan ayrılıyor…

Babam, Mehmet Ağabeye bir türlü laf anlatamaz ama kendisi daha tecrübeli olduğundan, bu işin burada kalmayacağını sezdi ve bizim evi terk etti. Evin aranacağını tahmin etmişti. O gece ayağından rahatsız olan ayakkabıcı Yusuf ağabey vardı, onun evine gitti. Biz evde kaldık. Bir müddet orada kaldıktan sonra karanlıkta yürüyerek şehir dışına çıkıyor ve birkaç kilometre yürüdükten sonra, şehir dışından geçen bir araça biniyor. Sonra üç araç daha değiştirip Balıkesir’e ulaşıyor.
Fakat vâ esefa… Sabahleyin Terzi Mehmet Oğuz Ağabeyin vefat haberini alır… Yine acı ve hasret onu yakar…

O MEŞ’UM GECE TAM ÜÇ KERE POLİSLER BİZİM EVİ BASTILAR

O meş’um gece tam üç kere polisler bizim evi bastılar. Evde arama yaptılar. Hatta ayakkabılarını çıkarmak istemedi polisler. Ben o yaşıma rağmen çıkarın dedim ve çıkardılar. Üçüncü gelişlerinde rahmetli, arabanın içindeymiş. Yaralı perişan bir vaziyette…
Onu, içkili, düşmüş falan deyip hastaneye götürürlerken bize uğramışlar. Babamı da alıp götürmek için gelmişler. Öylece ağır yaralı bir vaziyette hastaneye bırakıyorlar Mehmet Ağabeyi...
Olay böyle… Yoksa Mehmet Abinin evine baskın yapıp alıp götürme yok. Başka bazı yerlerde bu olay hatalı ve eksik yazılmış. Bunları ben babamdan aynen böyle dinledim ve yaşadım. Anlattığım gibi bu feci hadiseden önce, Terzi Mehmet ağabey ile en son görüşen babam olmuştu.

Karakoldaki işkence hadisesini ise bir genç olduğu gibi görüyor. Şöyle ki:
Aynı gün iki çocuk dövüşürken, birisi öbürüne bıçak çekiyor… Bunları bir bekçi görünce, bıçağı çeken kaçmış, diğerini yakalayıp karakola getirmişler.
Karakolda da o sırada Mehmed Ağabeyi dövüyorlarmış. İşte o çocuk her şeyi görüyor orada... Çocuğun ifadesine göre:
Mehmed ağabeyin kafasına, koluna, karnına… Ellerindeki coplarla, yumruklarla, tekmelerle, insafsızca vuruyorlarmış. Bir ara herhalde kafasına çok kuvvetli bir darbe gelmiş ki, beyin kanaması geçirip orada yığılıp kalmış. Hemen hastaneye götürmüşler…
Fakat ne çare ki, Terzi Mehmet Ağabey hastanede beyin kanamasından vefat etti... Suçu sadece Kur’ana hizmet olan bu masum, mübarek insan, dövülerek böyle şehit edilmişti… Dünyada sonuç böyle… Hesap elbette Mahkeme-i Kübra’da bitecek…

Ben Terzi Mehmet Ağabeyin çırağı idim. Yaz tatilinde iki dönem onun yanında çalıştım. Çok efendi, çok hoş, mübarek bir insandı. Zayıf, uzun boylu, bıyıklı, yüzü biraz kemikliceydi… Allah rahmet eylesin…
Nazilli’nin en eski nur talebelerinden Yazır’lı Hacı Mustafa Öztürk Ağabey, “Şehidimizin kanı yerde kalmasın” diye buradan birçok avukat tuttu. Fakat hepsine baskı yapıp davadan vazgeçirdiler. On bin lira teklif ettiği halde davayı alan avukat olmadı. Sonunda Ahmed Feyzi ağabey aracılığı ile Av. Bekir Berk’e vekâlet veriliyor…”(1)

***

ELLİ SENE SONRA NEREDEN NEREYE…7 OCAK 1961’DEN 7 OCAK 2011’E…

Kendi evinde, hareminde, hususi hanesinde sevdiği, istifade ettiği, Üstad’ım dediği bir zatın kitaplarını bulundurduğu ve okuduğu için, dövülerek, işkence edilerek karakolda şehid edilen Mehmet Oğuz’un, vefat ettiği aynı gün, aynı eserlerin müellifinin hayat ve davasını anlatan film kitlelere, milyonlara gösterilmeye başlanıyor.
Eserlerinin, dört duvar arasında bulundurulmasına bile tahammül edilemeyen Hz. Üstad, tam elli sene sonra, bütün dünyada vizyona çıkıyor… Karanlığa gömülmek istenen bu Zatın ışığı, Nuru inşallah dünyanın gözlerini kamaştıracaktır… Bundan şüphemiz yok…
Bu, yarım asırlık bir tesadüf olabilir mi?.. Olamaz… Tesadüf diye bir şey yok zaten… Bunda manidar bir tevafuk, ince bir işaret var… Hiç şüphesiz kaderin bu cilvesi, insan fıtratına aykırı olarak verilmeye çalışılan hatta verilen bir zihniyetin çöküşünü, hakkın ve doğruluğun galibiyetini sembolize ediyor…

Mehmet Oğuz Ağabey! Müsterih ol… Başardın… Elli sene evvel bir Mehmet olarak dört duvar arasında bir hizmet başlattın, bu uğurda canını, ruhunu verdin; elli sene sonra başka bir Mehmet senin davanı kitlelere gösterip anlatıyor… Bizde çok hakkın var, hakkını helal et bize… Elli sene sonra arkandan rahmet, minnet ve hasretle milyonlarca Fatihalar okuyoruz…

DİPNOT:
1-Servet Büker’in anlattıkları böyle. Hadisenin devamını Av. Gültekin Sarıgül’den sordum. Şu bilgileri verdi bana: “Terzi Mehmet’in vefatına sebep olan komiserin davası takip edildi… Fakat ufak tefek cezalarla geçiştirildi… Üstelik bu komiser terfi ettirilerek, Antalya’nın Elmalı Kazasına tayin edildi. Terzi Mehmed işkence ile şehid olan tek ağabeyimizdir… Allah rahmet eylesin... İnşallah şehittir...”
Gültekin Ağabeyin verdiği bilgiler de böyle. Demek ki iş başka mahkemeye kaldı... (Ömer Özcan)