Funda DEMİRER
Bir tencere sesiyle bölünen kalplere
'Siz' denildi , 'Biz' denildi, hepsi hepsi üç harfti. Böylece yürekler arası uçurumlar serildi…
Hiç haber izlemedim gündeme dair. Zira gündemimi meşgul eden hayati meselelerim vardı. Sadece sosyal medyadan gördüklerim ise ülkede müthiş bir yangına tutulduğumuz gerçeğiydi.
Hak arayanlar, haksızlar, haksızlığa uğrayanlar, hangi hakkı aradığını anlamadıklarımızla doluydu dört bir taraf. “Sen de haklısın” diyebileceğimiz çok fazla insan da oldu. Kime “sen de haklısın” diyeceğimizi şaşırdığımız da. İtidalli olacağını düşündüğümüz yorumlar da yaptık/yapıldı ara ara ama fitne zamanlarında susmanın öğretisi ile daha çok sabır imtihanlarından geçildi.
Arkadaş listelerimizde farklı görüşlerden ne çok akrabamız, arkadaşımız varmış. Kimi zaman öfkelendiğimiz, kimi zaman bu kez haklı dediğimiz, paylaşımına alkış tuttuğumuz, paylaşımından utandıklarımız.
Her an değişen durumlar, yapılan yorumlar verilen karşılıklarla o kadar vahim neticeler çıktı ki ortaya. Birbirilerine hakarete, küfre kadar giden yazılanlarla bir kalemde silinip atılan arkadaşlıklara şahit olduk. Sen–ben, siz-biz nasıl da ayrıldı hemen ötekinden. Nasıl meraklıymışız ‘öteki’ sınırları çizmeye. Nasıl da ihtiyacımız varmış yıllardır hayatımızda olanları ötekileştirip ötelemeye.
İyi günlerin, zor zamanların birliktelikleri bir tencere sesine, bir ideoloji sevdasına, yakın bir zamanda unutulacak gündeme feda edildi. Bugün birlikte alkış tutulan, slogan atılan ‘taraf’ zannedilenler yarın iyi ve kötü günü paylaşacaklar mı diye düşünmeden? Bugün saf tutulanlar yarın kim bilir hangi saflarda karşımızda duracaklar demeden atıldı adımlar, yakıldı köprüler.
Böyleydi sosyal medyadan görünen gündem. Bazen gördüğümüz aşırılıklarla “Rabbim bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardı”; Bazen kasıtlı yazılanlara Musa Peygamberden iktibasla “içimizdeki beyinsizler yüzünden bizleri helak etme” duasına durduk. Son günlerin en sakin/gürültüsüz gecesi olan Miraç gecesinin yankılarına bakınca bir kez daha "...bilin ki kalpler ancak Allah'ı anmakla (mutmain olur) huzur bulur" hakikatine şahit olduk.
Şimdi denilecek ki bunlar gelip geçici meseleler değil vs. Gerek dünya tarihi gerek bizim tarihimiz bu olayların misliyle dolu. Kazananlar ve kaybedenler de kayıtlı. Bize düşen ise Kur’an ve Sünnet ile verilmiş haklara sahip çıkmak. Bu iki emanet çizgisinde güne bakmak, güne başlamak, günü yaşamak. Sağlı sollu hiçbir kalbi tatmin etmeyen dünya meselelerinde, ne dünün kavgalarının ne yarının tasalarının peşinde harcanan vakit ise, günün ziyanından başka bir şey olmuyor. Tabi ki hayatın hiçbir döneminde bitaraf kalınmayacaktır. Ama önemli olan hak arama davasında ‘bir taraf’ olacağım derken, ‘yalnız benim davam hak’ derken hakikati feda etmemek.
Şu an görünen manzara ise, çokları aynı şeyleri söylerken karşısındakini dinlemediği için onu ‘karşıya’ yerleştiriyor, yeriyor, yaftalıyor, yargılıyor ve cezası kesiliyor. Bugün hepimiz kalplerimize tekrar bir dönelim; Elimiz, dilimiz yettiğinde/ yetmediğinde devreye girecek imân mahalline tahkik-i imânın merhametini sığdıracağımız vakitlerde, ne çok siyasi eylem ve söylem biriktirmişiz içimizde.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.