Biz 'ateşkes'meyeceğiz!

Biz 'ateşkes'meyeceğiz!

Senai Demirci, İsrail'in soykırımdan sonra ateşkes ilan etmesine bakın nasıl karşılık verdi?

Senai Demirci'nin yazısı:
 
Adı İmtisal. Yaşı henüz 10 bile değil. Yirmi gün boyunca sokaklarda sabahladı. Karanlığın soğuk koynuna sarıldı. Sadece gecenin değil, gecenin gömleğini yırtarak savrulan alevlere direndi. Kalbi kaç kez kaç gürültüyle delindi, delindi, delindi. Sonunda evine döndü.
Sokağının başında şöyle bir durdu. "Ateşkes" sonrasıydı. Yokluklar içindeki sokaklarında yine de yankılanan çocuk seslerini duymak istedi. Ama ne sokak yerindeydi, ne de evleri onu bekliyordu. Evlerinin enkazında ilk bulduğu yırtık bir gömlekti. Annesini emen küçük kardeşinin gömleği. İlk hıçkırığı yırtık gömleği bir daha deldi. Sonra okul çantaları çıkıverdi. Tozluydular. Belki de kanlı. Dört tane. Onlar da İmtisal'in kardeşleri. Yeni hıçkırıklar geldi. Annesi, babası, amcaları, kardeşleri, hem gözlerinin önünde, hem de kendi evlerinde hiç sebepsiz kurşuna dizilmişti. Şimdi annesizlik kalbinde bin yangın İmtisal'in. Şimdi babasızlık bin köz gibi büyüyor göğsünde. Her kardeşin hasreti bin ateş İmtisal'in gönlünde. Söyleyin ey zalimler, ateşi kesseniz de, ateşi kesilir mi İmtisal'in?

***

Şifa Hastanesi'nde ateşi yükseliyor hastaların. Pek kesilecek gibi değil. Dinleme aletleri sahipsiz. İlaçlar yetersiz. Yanmış hastaların acıları tarifsiz. Yaralıların yüzü bir daha aynaya bakamayacakları kadar parçalanmış. Dr. İhab Medhun, Dr. Muhammed Ebu Hasira'nın odaları boş. Ambulansa ateş açılmış. Doktorlar da öldürülmüş. Ateşkesten sonra fark edildi bıraktıkları boşluk. Tek taraflı "ateşkes"miş zalimler ama hastaların ateşi kesilmiyor. Ateş kesildi ama Dr. İhab, Dr. Muhammed'in kızlarının yetim kalplerinde ateş hiç kesilmiyor. Yetimlerin ve öksüzlerin hepsi yanıyor, kanıyor, ağlıyor. Ah'larının yalazına yürek dayanmıyor.

***

"Bu dünyada yaşıyor muyum bilmiyorum" diyor Delal Ebu Ayşe. On üç yaşındaki bir çocuğun ağzından duymaya alışık olmadığımız kadar yakıcı bu cümle. Ailesinden kimse kalmamış. "Babacığım.." deyip de sarılacağı biri beklemiyor Delal'i. Çaldığı hiçbir kapının ardında bir anne sıcağı olmayacak. Kardeşi, henüz dört yaşındaydı ama yanmayı öğrendi. "Annem dört yaşındaki kardeşimi kucağında taşırken tamamen yanarak hayatını kaybetmiş." diyor. Zar zor ayakta duruyor. Konuşması derin hıçkırıklarla kesiliyor. Ailesinden geriye kalan tek canlı kedileriymiş. Kedinin gözlerinde aradığı teselliyi bir türlü bulamıyor. Ateşkes günlerinde evinin sıcağını arıyor Delal. Bulamıyor. Ve yaşadığını bilmeyecek kadar sancılar içinde kıvranıyor. Ateş, düştüğü yerde, Delal'in minicik ruhunda yanmayı sürdürüyor. Zalimler tek taraflı ateş kesiyor ama Delal'in her tarafı ateş kesilmiş.

***

"Kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin, buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin. Buna da gücü yetmezse, kalbiyle buğz etsin. Bu imanın en zayıfıdır." Böyle diyor Şefkat Peygamberi (asm). Bizim "çok büyük iş" sandığımız elle veya dille engellemeye değil de, özellikle kalbin direnişine vurgu yapıyor. Kalbiyle buğz etmeyi "iman" olarak niteliyor. Zayıf olsa da "iman!". Küçük olsa da "iman!" Cılız da kalsa "iman!". Bir şey "iman" olarak nitelenmişse, zayıf da olsa önemlidir, az da olsa çoktur. Çünkü başka her işi anlamlı kılan imandır. Varlığın hepsini arkada bırakan bir önceliktir iman. Eşyanın cümlesini aşağıda bırakan bir yükseliştir iman. Bir eylemin arkasında iman yoksa, o eylem anlamını kaybeder, sahteleşir. Eylemi "salih" eyleyen "iman"dır. "İman edenler ve salih amel işleyenler..." "İman", ameli sahici kılan iksirdir. İmansız eylem, ne kadar büyük olursa olsun küçüktür. Zayıf da olsa o "iman"dan yoksun isek, yani kalbimizdeki buğzu kaybetmişsek, dilimizle yapacağımız itirazı da, elimizle yapacağımız karşı koyuşu da baştan yitirmişizdir. Allah adına olan o buğz, yani zulme nefret, olması gereken yerde değilse, dilimizin ettikleri de, elimizin ettikleri de boşa çıkar. İşte bu yüzden, elimizden ve dilimizden bir şeyin gelmediği durumlarda da, kalbimizden gelen, kimsenin engelleyemeyeceği o direnişi, o özgür ateşi imanımız adına diri tutmamız gerek.

Zalimlere karşı kalbimizdeki buğzumuzu yitirirsek, dilimizle yapacağımız bir şey kalmaz, duayı unuturuz. Sesimiz nefesimiz boşluğa düşer. Dil ile yapacağımızı yitirdiğimizde de, elimizle yapacak bir şeyimiz kalmaz, ellerimiz boşa çıkar. Kalbin direnişini kaybedenler, ellerindekileri imkânı da dillerindekileri fırsatları da kullanamazlar, kullanmazlar.

Kalbimizin direnişi için İmtisallerin, Delallerin, Ömerlerin, İbrahimlerin ve daha nicelerinin kalbini dağlayan o tarifsiz ateşlerin kesilmediğini/kesilmeyeceğini hep hatırlayacağız. Kalbimizde özgürce yakabildiğimiz o direniş ateşini hiç kesmeyeceğiz. Zulmete nefret, zalime buğz ateşi hiç sönmeyecek kalbimizde. İmanın zayıfını da kaybedersek, ne kalır elimizde, ne kalır dilimizde? Hayır, hayır! Hiç ateş kesmeyeceğiz, Hiç!.