Dr. Selçuk ESKİÇUBUK

Dr. Selçuk ESKİÇUBUK

Bu zamanın en büyük farz vazifesi İttihad-ı İslâmdır

Evet Bediüzzaman böyle söylüyor. İttihad nedir,  ittihad-ı İslam nedir?  İttihad kelimesi,  en basit anlamıyla “birlik olma, birleşme” anlamına gelir. Risale-i Nur’da birçok yerde bu kelime tek olarak da, daha geniş manada birleşik bir kelime olarak da kullanılır.

Herkes kendi yaşamında birlik olanların kuvvetli olduklarını, bu birleşmeyi sağlayamayanların kaybettiğini bilir. Aynı fikir ve görüşte birleşenlerin sayısı ne kadar artarsa artsın başkalarıyla birleşme yapmazlarsa yerinde sayarlar. Ama ittihad ederlerse güçleri artar. Bu kurala uyan dost da olsa düşman da olsa sonunda kazanır. “Birlikten kuvvet doğar” sözü birleşmenin ne kadar önemli olduğunu veciz bir şekilde anlatan atasözümüzdür.

Bediüzzaman bu kuvvetin nasıl doğduğunu şu örneklerle anlatır:

* Hayat, vahdet ve ittihadın neticesidir. İmtizaçkârâne ittihad gittiği vakit, mânevî hayat da gider. (Barla Lahikası)

*Meşhur bir kaidedir ki, bir vâhid çoğalsa, teselsül eder, gittikçe gider, bir yerde durmaz. Fakat çoklar ve kesir olanlar ittihad etse, kuvvetlenir, istikrar peyda eder, yerinde kalır, daha değişmez. (İşaratül İcaz)

*Evet, üç elif ittihad etmezse, üç kıymeti var. Sırr-ı adediyet ile ittihad etse, yüz on bir kıymet alır. Dört kere dört ayrı ayrı olsa, on altı kıymeti var. Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksat ve ittifak-ı vazife ile tevafuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, o vakit dört bin dört yüz kırk dört kuvvetinde ve kıymetinde olduğu gibi, hakikî sırr-ı ihlâs ile, on altı fedakâr kardeşlerin kıymet ve kuvvet-i mâneviyesi dört binden geçtiğine, pek çok vukuat-ı tarihiye şehadet ediyor.(21. Lem’a)

*Ehl-i gaflet ve ehl-i dalâlet ise, meftun oldukları menfaatlerini kaçırmamak ve menfaat için perestiş ettikleri reislerini ve arkadaşlarını küstürmemek için, zilletlerinden ve nâmertliklerinden, hamiyetsizliklerinden, mutlak arkadaşlarıyla-hattâ denî ve hain ve muzır olsalar dahi hâlisâne ittihad, hem menfaat etrafında toplanan—ne şekilde olursa olsun—şerikleriyle samimâne ittifak ederler, samimiyet neticesi olarak istifade ederler. (20. Lem’a)

Acaba günlük yaşamımızda bu kelimenin yerini nerelerde görürüz? Mesela her gün kılınan 5 vakit namazda, Cuma namazlarında ve bayram namazlarında ”Allahuekber“ sözlerini hep birlikte söylerken hem alem-i gaybda hem de görünen alemde o birlikte olmanın sevincini yaşayarak görmüyor muyuz? İşte en güzel örneği bu.

Evet, kulluk ortak paydası altında toplanmış olan Müslümanlar birleşmelerini kıldıkları namazlarla gösterirler. Bunun ilk örneklerini Peygamberimiz sahabelerle beraber kıldığı 5 vakit namaz, Cuma ve Bayram namazlarıyla bizlere göstermedi mi? Evet, bizler de onu örnek alarak yaşadığımız ülkeler farklı da olsa aynı zikir halkasının birer parçası olmadık mı? Kıyamete kadar da aynı Allah’a ve aynı Peygambere inanmış Müslümanlar, yeryüzünde aynı halkanın zincirlerini tutarak birlik ve beraberlik içinde olduklarını gösterecekler inşallah.

Her ülkede dini muhabbet nedeniyle hizmet aşkıyla kurulmuş Cemaatler vardır. Herkes kendi başına faaliyette bulunur, hizmet eder. Kendine ait yayınevleri, gazeteleri veya tv’leri olan, meslek ve meşrepleri farklı bu Cemaatler, birbirleriyle nasıl ortak hareket edecekler?  Acaba hangi ortak payda da birleşebilirler?

Bu birleşme elbette cehaletle, taassupla olmaz, fikirlerin birleşmesiyle olur. Cehaleti ortadan kaldıracak olan bilgidir. Çünkü bilgi, elektrik ışığı gibi aydınlatır ve fikirleri birleştirir.

Bediüzzaman ittihadın mümkün olduğunu ve onun şartlarını da ortaya koyar:

“Lâkin ittihad, cehl ile olmaz. İttihad, imtizac-ı efkârdır. İmtizâc-ı efkâr, mârifetin şuâ-ı elektrikiyle olur. (Münazarat)

*Muhabbet-i din saikasıyla teşekkül eden cemaatlerin iki şartla umumunu tebrik ve onlarla ittihad ederiz.

Birinci şart: Hürriyet-i şer'iyeyi ve âsâyişi muhafaza etmektir.

İkinci şart: Muhabbet üzerinde hareket etmek, başka cemiyete leke sürmekle kendisine kıymet vermeye çalışmamak; birinde hatâ bulunsa, müfti-i ümmet olan cemiyet-i ulemâya havale etmektir.

*Ey dinî cerideler! Maksadımız, dinî cemaatlar maksatta ittihad etmelidirler. Mesalikte ve meşreplerde ittihad mümkün olmadığı gibi, caiz de değildir. Zira taklit yolunu açar ve "Neme lâzım, başkası düşünsün" sözünü de söylettirir. (Muhakemat)

Dinimizin getirdiği medeniyetin hayata dönük özelliklerinden bir de yardımlaşma kuralıdır. Bunun temelini ise birlik olma ve dayanışma oluşturur. Yardımlaşmak, birlik ve dayanışma içinde olmak müslümanların en temel özellikleridir.

* Düsturu, cidal yerine düstur-u teavündür ki, şe'ni ittihad ve tesanüttür. (Tarihçe-i Hayat)

İnsanoğlu hayatta karşılaştıkları olaylarda hareket tarzları nasıl olmalı? Her şeyi yalnız akıllarını mı kullanarak çözmeli? Kalbi, ruhu ve diğer duyguların sesini de dinlemeli mi?

Bediüzzaman bu konularda şunu esas alır:

*aklın ve kalbin ittihad ve imtizacı ve ruh ve sair letâifin teavünü ayağıyla hareket ederek evc-i âlâya uçar. (S.T.Gaybi)

Bediüzzaman bu konuyu şöyle anlatıyor:

*Nebî aleyhisselâm, ubudiyet cihetiyle muvahhidînin kalblerini İyd ve Cuma ve cemaat namazlarında ittihad ettiriyor ve dillerini bir kelimede cem ediyor.

*Evet, eğer namazların arkasında, hususan bayram namazlarında, bir anda Allahu ekber diyen yüzer milyon insanların sesleri, âlem-i gaybda ittihad ettikleri gibi, âlem-i şehadette dahi birbiriyle ittihad edip içtima etse, küre-i arz tamamıyla büyük bir insan olup, azametine nisbeten büyük bir sadâ ile söylediği Allahu ekber'e müsavi geldiğinden, o muvahhidînin ittihadıyla bir anda Allahu ekber demeleri, küre-i arzın büyük bir Allahu ekber'i hükmüne geçiyor. (17. Lema)

Bütün dünyaya yayılma istidadı gösteren dinsizlik akımlarına, Naturalizm, Materyalizm ve Ateizm gibi Allah’ın varlığını ve birliğini inkar eden felsefik görüşlere karşı kimlerle ittihad edilecek? Hangi dinin inananları, kiminle ittifak edecekler ve kim kime tabi olacak?

Bediüzzaman bu konuda şu ortak hareketi öneriyor:

*Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlûp olan İsevîlik ve İslâmiyet, ittihad neticesinde dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında… (Mektubat,15.Mektup)

*Yeni Dünyanın(Amerika’nın), Hıristiyanlığın hakikî dinini düstur-u hareket ittihaz etmesiyle ve âlem-i İslâmla ittifak etmesi ve İncil, Kur'ân'a ittihad edip tâbi olması o dehşetli gelecek iki cereyana karşı semâvî bir muavenetle dayanıp inşallah galebe eder. (Emirdağ Lahikası)

*Sakın, dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın. Karşınızda ittihad etmiş dalâlet fırkalarına karşı sizi perişan etmesin (S.T.Gaybi)

*Birleşen su damlaları gibi, Kur'ân-ı Kerîmin saadet ve selâmet mecrasında ittihad ederek, sefahet ve rezalet-i medeniyeyi süpürüp, bu vatana âb-ı hayat olan, hakikat-i İslâmiye sularını akıtınız.(Tarihçe-i Hayat)

İttihad etmenin bu kadar önemli bir kavram olduğu yukarıdaki örneklerden anlaşıldı, peki İttihad-ı İslam nedir? Bediüzzaman bu konudan ne anlıyor?

*İttihad-ı İslâm hakikatinde olan İttihad-ı Muhammedînin (aleyhissalâtü vesselâm) cihet-i vahdeti tevhid-i İlâhîdir. Peymânve yemini de imandır. Encümen ve cemiyetleri, mesacid ve medaris ve zevâyâdır. Müntesibîni, umum mü'minlerdir. Nizamnamesi, Sünen-i Ahmediyedir (aleyhissalâtü vesselâm). Kanunu, evâmir ve nevâhî-i şer'iyedir. Bu ittihad, âdetten değil, ibadettir. (D.H.Örfi)

*İttihad-ı İslâm, şarktan garba, cenuptan şimale mümted bir meclis-i nurânîdir ki, el'an üç yüz milyondan fazla bulunur ki, gafletlerinden nâşi gayr-ı meş'ûr bir surete girmiş olan bir rabıta-i metin ile birbiriyle merbutturlar. Misâk-ı ezeliye ile, peyman ve yeminimiz olan iman ile o cemiyete dahil olmuşuz, ehl-i tevhidiz, ittihada memuruz. Şu cemiyetin şubeleri bütün mesacid ve medaris ve tekâyâ ve zevâyâdır. Ve şu cemiyetin reisi, Resul-i Ekremdir (a.s.m.). Kanun-u esasîsi, Kur'ân-ı Azîmüşşândır. (İlk dönem eseri, Şuaat)

*Bu zamanın en büyük farz vazifesi ittihad-ı İslâmdır. İttihadın hedef ve maksadı, o kadar uzun, münşaib ve muhitve merakiz ve meabid-i İslâmiyeyi birbirine rapt ettiren bir silsile-i nuranîyi ihtizaza getirmekle, onunla merbut olanları ikaz ve tarîk-i terakkiye bir hâhiş ve emr-i vicdanî ile sevk etmektir.

Bu ittihadın meşrebi muhabbettir. Husumeti ise, cehalet ve zaruret ve nifakadır. Gayr-ı müslimler emin olsunlar ki, bu ittihadımız, bu üç sıfata hücumdur. Gayr-ı müslime karşı hareketimiz iknâdır. Zira onları medenî biliriz. Ve İslâmiyeti mahbup ve ulvî göstermektir. Zira onları munsif zannediyoruz. Lâubaliler iyi bilsinler ki, dinsizlikle kendilerini hiçbir ecnebîye sevdiremezler. Zira mesleksizliklerini göstermiş olurlar. Mesleksizlik, anarşilik sevilmez. Ve bu ittihada tahkik ile dahil olanlar, onları taklit edip çıkmazlar. İttihad-ı Muhammedî(aleyhissalâtü vesselâm) olan İttihad-ı İslâmın efkâr ve meslek ve hakikatini efkâr-ı umumiyeye arz ederiz. Kimin bir itirazı varsa etsin, cevaba hazırız. (D.H.Örfi)

*Sual: Dâima İttihad-ı İslâmdan bahsedersin. Sen bize tarif et.

Cevap: İki Mekteb-i Musibet Şehadetnamesi ismindeki eserimde tarif etmişim. Şimdi ileride o kasr-ı muallânın bir taşını, bir nakşını göstereceğim. İşte, kâbe-i saadetimiz olan ittihad-ı münevver-i İslâmın Hacerül-Esved'i, Kâbe-i Mükerremedir; ve dürret-i beyzâsı, Ravza-i Mutahharadır; Mekke-i Mükerremesi, Ceziretü'l-Araptır; medine-i medeniyet-i münevveresi, tam hürriyet-i şer'iyeyi tatbik eden Devlet-i Osmâniyedir. Eğer İslâmiyet milliyetini ve İttihad-ı İslâmın taşını ve nakşını istersen, işte bak:.. (Münazarat)

Yeryüzünde yaşayan bütün Müslümanlar Peygamberlerine bağlılık ile ittihad ederek Allahın varlığı ve birliğini kabul ederler. Yeryüzündeki bütün Mescitler, Medreseler ve Zaviyeler onların toplandıkları meclisler ve Cemaatlerdir. Bu cemaatleri birleştiren tüzükleri Peygamberin sünnetlerini kabul edip ve uymak, kanunları ise Kur’an’ın emir ve yasaklarıdır.

*Mariz bir asrın, hasta bir unsurun, alîl bir uzvun reçetesi, ittibâ-ı Kur'ân'dır.

Azametli, bahtsız bir kıt'anın; şanlı, tali'siz bir devletin; değerli, sahipsiz bir kavmin reçetesi, ittihad-ı İslâmdır. (Mektubat, Hakikat çekirdekleri)

Osmanlı Padişahları bir yandan İmparatorluğun sınırlarını genişletirken bir yandan da topraklarının sınırları içinde yaşayan milletinin arasına ayrılık girmesinden, onların ittihad etmemelerinden gelecek zararlara karşı önlemler almaya çalışmışlar gerekirse savaşmışlardır. Mesela Yavuz Sultan Selim bunun için Safevi ve Memlüklerle savaşmıştır. Ve endişelerini de bir şiirle ifade etmiştir.

*Sultan Selim’e biat etmişim. Onun ittihad-ı İslâmdaki fikrini kabul ettim. Zira, o vilâyat-ı şarkiyeyi ikaz etti. Onlar da ona bîat ettiler. Şimdiki şarklılar, o zamanki şarklılardır. Bu meselede seleflerim, Şeyh Cemaleddîn-i Efganî, allâmelerden Mısır müftüsü merhum Muhammed Abduh, müfrit âlimlerden Ali Suâvi, Hoca Tahsin ve ittihad-ı İslâmı hedef tutan Namık Kemal ve Sultan Selim’dir ki, demiş:

İhtilâf u tefrika endişesi
Kûşe-i kabrimde hattâ bîkarar eyler beni.
İttihadken savlet-i a’dâyı def’e çaremiz,
İttihad etmezse millet, dağ-dar eyler beni.

Yavuz Sultan Selim (D.H.Örfi)

Bediüzzaman da Osmanlıyı parçalamak için 1.Dünya savaşını başlatan Hıristiyan devletlere karşı talebelerini de alarak gönüllü alay komutanı olarak savaşa katılmış, talebelerinden çoğu şehit edilmiş, kendisi de esir alınarak Rusya’ya götürülmüştür.

Esaretten kurtulup ülkeye döndüğünde Osmanlı parçalanmış, işgal edilmişti, elde yalnızca Anadolu toprakları kalmıştı.

25 Eylül 1969 da kurulan İslam İşbirliği teşkilatı uluslararası bir teşkilat olup 57 üyesi bulunmaktadır. Türkiye kuruluşundan beri üyesidir. Bazı ülkeler de gözlemcidir.3 yılda bir zirve toplantıları yaparlar.

Birleşmiş Milletler teşkilat da 169 devletten kurulmuş bir teşkilattır.5 devletten oluşan Güvenlik konseyinde 1 tane İslam devleti yoktur.

Her iki kuruluşta maalesef Türkiye’den başka devletlerin sesi çıkmıyor, Türkiye bütün gayretlere, “Dünya beşten büyüktür” sözlerini haykırmasına rağmen İslam devletlerinden gerekli desteği göremiyor. Maalesef İslam Ülkeleri bu türlü uluslar arası kuruluşlarda ittifakın,ittihadın önemini kavramaktan uzak duruyorlar.

Allah bütün müsümanları İttihad-ı İslamın önemini kavramış ve ona göre yaşayan kullarından, idarecilerinden eylesin, amin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum