Mehmet DOĞAN
Camilerin ve türbelerin sesi
Mekke'nin bağrına düşen ilk ses: Oku!
Göklerden gelen bu ilk ses damlası, ilk rahmet, zaman ve mekân merkezine inen ilk hayat özsuyu, varlık deryasını, insanlık denizini titretip dalgalandıran ruh billuru genişleyerek bir âb-ı hayat, bir zemzem gibi yayıldı. Asırları, coğrafyaları sarıp sarmalayan dalgaları yer yer kırılmalara uğrasa da her ulaştığı zaman ve mekânda mercan mercan eserlere dönüştü. Camiler, medreseler, saraylar, kütüphaneler, darüşşifalar, hanlar, hamamlar, köprüler, yollar, kervansaraylar halinde billurlaştılar, kristalleştiler, gözler kamaştıran birer ihtişama dönüştüler.
Asya'da, Afrika'da, Avrupa'da örnek, ölmez eserlere dönüşen semavi sesler ışık kavisleri halinde kubbeleştiler. Mihrap, minber ve kürsülerle ruhlara yol ve yön gösterdiler.
Anadolu'nun herhangi bir şehrine girseniz, orada mutlaka bir ulu cami ve bir türbeyle karşılaşırsınız. İki ses merkeziyle kucaklaşır, kendinizi o seslerin sırlı atmosferinde geçmişe karışıp gitmiş görürsünüz. Ne geçmişi, geleceğin, hem de muhteşem bir geleceğin içinde görürsünüz. Görüş gücünüz yoksa bile hissedersiniz.
Önce türbe yakalar sizi. Beni türbeleştiren töre, Peygamber töresidir, der. Ben, Peygamber yolunda yürürken sonsuzluk kapısına buradan girdim. Ben, o kapının kuluyum. Benim adım, o kapının tokmağıdır. Senin fatiha diliyle açmaya çalıştığın kapı, bir ömrün kapanış yeridir. Benim ömrümün meyvesi, yakalamaya çalıştığım kulluktu. "Ben kul oldum, ben kul oldum, ben kul oldum!" neşvesine ermekti. O neşveyi duyabilirsen, türbedeki sesi de duyabilirsin. Ben o kulluk cezbesiyle arzı cazip eserlerle süsledim. Camiler, medreseler, tekkeler, hanlar, hamamlar, köprüler, kervansaraylar ve daha nice imaretlerle donattım. Güzel işler ve eserlerle örülü bir medeniyet mirası bıraktım.
Sonra cami kucaklar sizi. Beni kubbeleştiren töre, Mescid-i Nebevi töresidir, der. Ben, Nebevi yolda yürünürken sonsuzluk semasına açılan ellerle burada kuruldum, der. Bilâlî seslerle burada doldum, der. Türbeden dinlediğin destanı gerçekleştiren gönüller benim bağrımda hayat buldular. Benim kubbelerim altında O Mutlak El'e sığındılar. O'na verdikleri söze sadık kalmak için benim bağrımda cem oldular. Bütün insan kardeşlerine bende cennet oldular. Bu cennetleri ufukların ötelerine taşıyan seferlerin hutbeleri benim bağrımda yükseldi.
Günde beş defa benim havzımda yunup arınan ruhlar, Cuma yamaçlarında bayramlaşıp göklere hesaplar verdiler. Verilmiş ve verilememiş hesapların altında hep iki büklüm yaşamış o kutlular kervanı sonsuzluk yurduna akıp, size de bu mirasları bırakıp gittiler. Gelin görün ki şimdi karşınızda yıkık dökük ben ve türbe kaldık. Medreseler yok, tekkeler ve külliyeler kayıp. O muhteşem medeniyet haritaları yangın kalıntıları gibi.
Fakat ey gülen yüz, bilen, inanan taptaze can; benim bağrımda uyuyan, türbenin rüyasında yaşayan filiz, sen bizim ruh ağacımızın kökünün rüyasısın. Sen, cami ve türbenin İbrahim soluklu duasısın.
Ravza-i Mutahhara'nın Tahirleri, Tahaları; Alileri, Ahmetleri; Caferleri, Yusufları; Ömerleri, Ökkeşleri; Osmanları, Orhanları; Mustafaları, Mahmutları; Mehmetleri, Mesutları; Sadıkları, Saidleri; Ayşeleri, Aytenleri; Haticeleri, Hacerleri; Emineleri, Esmaları; Halimeleri, Hamideleri ve daha isimleri yeni konmuş sonsuzluk yolunun sayısız taptaze ruhları!
Eyüp Sultan sedalı sabah dualarıyla sûre sûre, âyet âyet Kur'an'ın elmas kılıçlarını kuşanan altın kemerli ışık atlıları!
Asya'nın, Afrika'nın, Ortadoğu'nun Ravza-i Mutahhara mayalı türbeleri; Beytullah boyalı mabedleri sizin ruhlarınıza ne rüya tohumları serptiler bir bilseniz!
Hutbe-i Şamiyeler yankılanır, kubbelerimizden kulaklarınıza. Yepyeni bir Vefa Hutbesi doğurdu, Peygamber Sevgileriyle çınlayan İstanbul'un Selâtin Camileri, Ankara'nın Kocatepesi. Edirne-İzmir, aynı tonda seslerle süsledi Anadolu'yu baştanbaşa.
Türbeler ve Camiler, el ele verdiler, okulları, evleri; çarşıları, pazarları; yurtları, yuvaları çağırdılar. Birer İsrafil sûru oldular.
Türbeler terliyor. Kubbeler sırılsıklam, dua soluklarıyla. Ruhlar, bir destan besteliyor, Dünya dostluklarıyla yepyeni bir destan yükseliyor.
Türkçe, Türkiye bir aile kuruyor, yeryüzünde. Kur'an kopyeli insanlık ailesi yeniden kuruluyor, küre-i arzda. Kanla değil, kılıçla değil, kurşunla, korkunç füzelerle değil; kalble, kalemle, ruhun sır kaynağından coşup gelen gözyaşlarıyla kurulan bir insanlık ailesi...
Cehennemleri söndüren gözyaşlarıyla yeni bir insanlık ailesi doğuyor.
Yeni Şafak
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.