Cemaatler sosyal sağlığı kazandırıyor

Cemaatler sosyal sağlığı kazandırıyor

İnsanın içtimaî seviyede sağlıklı olması, sivil toplum kuruluşlarına ve hizmet eksenli cemaatlere aktif katılmasına bağlı. Hamza Aydın'ın Sızıntı'daki yazısı

Hamza Aydın'ın yazısı:

Beşeri Münasebetlerde Haberleşme

".... Bilirsin ki; âlemde sâbit bir nizam vardır, muhkem bir irtibat vardır ve dâimî düstûrlar, esaslı kanunlar vardır. Bu i'tibârla âlem, bir saat veya muntazam bir makine gibidir. Her bir çarkın, her bir vidanın, her bir çivinin; makinenin nizam ve intizamında bir hissesi ve makinenin netice ve faidelerinde bir te'siri olduğu gibi, ehli hayat için ve bilhassa beşer için de bir faidesi var." (İşârâtü'l-İcâz, Seba Semavat, sh. 186)

İnsanın ferdî ve içtimaî hayatını sağlıklı şekilde düzenleyen prensipler ile hücrelerin ve oluşturdukları dokuların sağlıklı bir hayatı netice vermesini mümkün kılan kaideler arasında yüksek derecede paralellikler vardır. Zîrâ, kâinatta cereyan eden kanunlar ile insanın ferdî ve sosyal hayatını tanzim eden kanunlar, aynı kaynaktan gelmektedir. Yaratıcı ve kanun koyucu, Vâhid ve Ehad olan Zât-ı Uluhiyet'tir. Toplumların sağlıklı gelişmesi için, insanlar arasında sağlıklı iletişim, karşılıklı anlayış ve doğru bilgi transferi zarurîdir. Benzer şekilde, mikrotoplumlar olarak kabul edilebilecek hücrelerin sağlıklı olması da, girift sinyal iletim ağlarını sürekli kullanmalarına ve çevreleriyle irtibat hâlinde olmalarına bağlıdır. Hücrede koordineli ve sağlıklı bir hayatın sürdürülebilmesi için, komşu hücrelerle her seviyede yoğun bir bilgi (kimyevî moleküller vasıtasıyla) alışverişi gereklidir. Hücreler kendilerine gelen uyarıları, zarları üzerinden başlayan iletişim ağlarıyla algılayıp cevap üretmektedirler. Bu tür bir haberleşme ağı vasıtasıyla, canlı organizmalarda en alt seviyeden (hücre içi moleküller ve organeller) başlayarak en üst seviyeye (organlar, sistemler, organizma, populasyon, ekosistem) kadar sağlıklı ve uyumlu bir gelişme, çoğalma, farklılaşma ve yaşlanma gibi hâdiseler için; sürekli irtibat gerçekleştirilir.

Doku (mikrotoplum) şeklinde organize edilen hücrelerin en hayret verici özelliklerinden biri, bencil varlıklar gibi değil, sürekli olarak, içinde bulunduğu toplumun beklentilerine göre davranmalarıdır. Hücreler mikrotoplumların yaşamasını mümkün kılacak şekilde davranırlar. Hücre biliminde "kontakt inhibisyon (irtibata bağlı sağlıklı ve uyumlu işleyişin ve gelişmenin sağlanması)" olarak bilinen bu durum bozulduğu zaman kanser oluşur. Bu açıdan, her hücre iç ve dış ortamdan gelen sinyalleri hassas şekilde algılamak ve uygun cevabı koordine etmek üzere programlanmıştır. Burada, ‘hücrelerde patolojik durumlar ortaya çıktığı için mi irtibat kopukluğu veya düzensizliği yaşandığı, yoksa irtibat bozukluğu olduğu için mi, patolojik durumların açığa çıktığı' sorusu akla gelmektedir. Genel kanaat, öncelikle hücre içinde moleküler değişikliklerin meydana geldiği (mutasyon) ve bunların daha sonra doku, organ, hattâ organizma seviyesinde anormalliklere ve irtibat kopukluklarına sebep olduğu şeklindedir. İletişim ve irtibatın bozulması veya düzensiz gerçekleşmesi, çeşitli patolojik durumların (anormal hücre çoğalması, kanser ve ölüm gibi) ortaya çıkışında önemli bir faktördür. Bundan dolayı, günümüzde birçok hastalığın teşhis ve tedavisi, biyolojik haberleşmenin ve irtibatın koordineli şekilde nasıl sağlandığının bilinmesine bağlıdır.

Hücreler kendi kendine uyarıcı olarak iş görebilecek şekilde tanzim edilmiş hususi sinyal molekülleri vasıtasıyla kendi davranışlarını kontrol etme kapasitesine sahip kılınmışlardır. Meselâ hücreler sinyal moleküllerini kullanarak koloni veya biyofilm oluşturabilirler. Bitki hücreleri de plâsmodesmata isimli kanallar vasıtasıyla komşu hücrelerle irtibatlarını devam ettirir ve madde alışverişi yapar. Plâsmodesmata içinde dolaşan sinyal moleküllerinin hücreler arasındaki yoğunluğu hastalık durumunda değişir.

Hormonlar, çoğalma faktörleri ve nörotransmitterler farklı seviyelerde irtibat ve iletişim sağlanmasında vazife görürler. Sinyal işlemlerindeki bu çeşitlilikle, hücre ve dokuların esnekliği ve uyum kabiliyeti artar. Hücreye gelen uyarıların mahiyetine bağlı olarak, sinyallerin hücreye alımında farklı yollar kullanılır. Meselâ steroid hormonlar gibi hidrofobik (suyu sevmeyen) kimyevî moleküller, hücre zarından doğrudan geçerek hücre içindeki reseptörlerine bağlanırlar. Genlerin okunmasında vazifeli bu reseptörler, ilgili genlerin okunmasını tetikler. İrtibat ve haberleşmeyi sağlayan moleküllerin birinde bir arıza (mutasyon) meydana gelirse, iletişim ve irtibat bozularak kanserleşme süreci tetiklenmiş olur. Uygun olmayan yer ve zamanda sürekli çoğalan hücrelerin varlığı, kanserleşmenin başladığının önemli bir delilidir. Meselâ kolon ve rektum kanserlerinde, hücre zarından "Çoğal!" mesajını alan sinyal moleküllerinden Ras proteininde bir mutasyon oluşursa, sinyal molekülünü açıp kapamada işgören GTP molekülünün koparılması engellenir ve molekül sürekli aktif kaldığı için, hücre içinde sürekli olarak "Çoğal!" şeklinde bir sinyal üretilir. Dolayısıyla, kanser tedavisinde kullanılan ve zar seviyesinde sinyali engelleyerek tesirini gösteren ilâçların faydası, Ras proteininde bu mutasyonun olmaması durumunda gözlenir. Bu mutasyon olduğu takdirde, sözkonusu ilâçlar tesirli olamamaktadır. Günümüzde bu mutasyonların olup olmadığı hastalardan biyopsi örneği alınarak belirlenebildiğinden, kişiye faydalı olacak kemoterapi (ilâç tedavisi) seçimi mümkün hâle gelmiştir.

Hücre içinde haberleşme, iyon kanalları (sodyum, potasyum, kalsiyum gibi) vasıtasıyla da gerçekleştirilir. Zar üzerindeki bu kanallar, her bir iyon için seçici davranırlar. Meselâ voltaj kapılı kanallar, elektrik yüklerine göre açılıp kapanırlarken, ligand (anahtar) kapılı (reseptörlü) kanallar, ligandların bağlandığı durumda açılıp iyon geçişine izin verirler. Sodyum ve potasyum iyonları ve bunların geçtiği moleküler kanallar, sinirlerin haberleşmesinde rol oynayan membran potansiyelindeki değişikliklerin düzenlenmesinde vazifelidirler. Kalsiyum kanalı ise, kas kasılmasında, kemiğin yapım ve yıkımı gibi biyolojik hâdiselerde önemli rol oynar.

Son yıllarda, hücreler arası boşluğu dolduran (matriks) proteinlerin, hücreler arası haberleşmenin genel kontrolünde ve çevreden gelen sinyallerin entegrasyonunda ana oyuncular olduğu yüzlerce delille gösterildi. Hücre zarı ile matriks proteinleri arasında irtibatı sağlayan adaptör ve çok modüllü proteinlerden biri olan CCN proteinlerinin, iyon kanallarından sinyal iletiminin kontrolünde, hücre farklılaşmasında, hücrelerin birbirlerine tutunmasında ve göçünde, programlı hücre ölümünde, kıkırdak oluşumunda ve yeni damarların sentezinde çeşitli derecelerde düzenleyici rol aldıkları gösterilmiştir.

Yukarıda hücreler için sözkonusu olan çok yönlü ve dinamik iletişim ve irtibatın mevcudiyeti insanlar için de geçerlidir. Ferdin kendi iç dünyasıyla ve diğer insanlarla sağlıklı irtibat kurması durumunda sağlıklı toplumlar ortaya çıkmaktadır. Her insan, varoluşunu (ontolojik) mümkün kılan bu irtibat noktalarına doğuştan potansiyel olarak sahip kılınmıştır. Sağlıklı insanın ortaya çıkması, bu irtibatların aktif hâle getirilmesine, dinamik olarak düzenlenmesine ve canlı tutulmasına bağlıdır.

İnsanı, kozmolojik bakış açısından varlıkların merkezine aldığımızda, onun, Yaratıcı'sıyla nefsi üzerinden kurması gereken irtibatın adı ubudiyettir. Bu irtibatın kurulması noktasında nefis hem bir yardımcı, hem de engelleyicidir.

İnsanın insan kardeşleriyle irtibatı; güzel ahlâk, güzel huy ve şahsî faziletler üzerinden sağlanır. Toplumların sağlıklı bir sosyal hayat inşa edebilmesi, güzel ahlâk, huy ve sağlam karakterli insanlara ne nispette sahip olduklarına bağlıdır. Fazilet bilgiye eşlik etmiyorsa, o bilginin insanı insanîleşmeye götürmesi çok zordur. Günümüzde bu o kadar çok hissedilmeye başlanmıştır ki, herkes sağlam karakter ve güzel ahlâkı, bilginin önüne koymaya başlamıştır.

İnsanın çevresiyle sağlıklı irtibatı, dışındaki dünyaya duyarlı "alt-benlik" üzerinden kurulur. Ekolojik problemlere ve çevreye duyarlı alt benlikleri gelişmemiş kişilerin çevreyi temiz tutmaları ve kirliliğe karşı tedbir almaları çok zordur. İnsanın ontolojik olarak kurması gereken bir diğer irtibat ise, kendi iç dünyasıdır (gönlü-vicdanı, öz benliği). "Ey insan, önce kendini bil!" ve "Kendini bilen Rabbini bilir" gibi beyanlar bu irtibatın önemine dikkat çeker.

Kişinin, grupların ve toplumların sağlıklı bir hayat sürmesi ve her seviyede sağlığını koruyabilmesi, bu dört irtibatı aktif hâle getirmesine, bunlar arasında koordinasyon ve uyumu inşa etmesine ve bunu sürdürülebilir kılmasına bağlıdır. Kişi bu irtibatlardan birini veya birkaçını ihmal ettiğinde veya bunların koordinasyonunu bozduğunda, çeşitli seviyelerde arızalar, hastalıklar oluşmaya başlar. Bundan dolayı, sağlıklı insan çevresindeki insanlarla ve sivil toplum kuruluşlarıyla çeşitli irtibat noktaları oluşturabilen ve bunlar üzerinden ağ tabanlı ve karşılıklı bağımlı iletişim kurabilen kimsedir. Nasıl hücrelerimiz çevreleriyle ve komşu hücrelerle ‘kontakt inhibisyon' denen bir mekanizmayla irtibat hâlini sürdürdüğünde, bizler bedenen sağlıklı olabiliyorsak, bunun gibi, insanın ferdî ve içtimaî seviyede sağlıklı olması, dört boyutlu irtibatlarını aktifleştirmesini kolaylaştıran, aralarında denge ve uyumu üretecek şekilde koordinasyon sağlayan sivil toplum kuruluşlarına ve hizmet eksenli cemaatlere aktif katılmasına bağlıdır. Kâinatın ve toplumun temel prensiplerinden biri olan ‘irtibatı çok yönlü ve yoğun olarak koordine etme ve sürdürme' hususunu çok iyi idrak etmiş Bediüzzaman Said Nursi (ra) talebelerine yazdığı bir mektupta (Kastamonu Lahikası), irtibatı çok hususi bir yere oturtmakta, bunu, ulaşılması gereken bir yükselme noktası olarak belirtmektedir. " ....Hem madem bu zamanda her şeyin fevkinde hizmet-i îmâniye en ehemmiyetli bir vazifedir; hem kemmiyet ise, keyfiyete nisbeten ehemmiyeti azdır; hem muvakkat ve mütehavvil siyaset âlemleri ebedî, dâimî, sabit hidemat-ı îmâniyeye nisbeten ehemmiyetsizdir, mikyas olamaz, medâr da olamaz. Risâle-i Nur'un talimatı dâiresinde ve bizlere bahşettiği hizmet noktasında feyizli makamlara kanaat etmeliyiz. Haddinden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ve müfritane âlî makam vermek yerine, fevkalâde sadâkat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlâs lâzımdır. Onda terakki etmeliyiz."

Sızıntı