Cennette 'Yok' yok mudur?
Bizim bu fâni âlemi uçsuz bucaksız zannetmemiz, mesela eline her gün ancak beş veya on lira geçen bir fakirin padişahın hazinelerini sonsuz zannetmesine benzer.
Mehmed Kırkıncı
Ölçüye giren bir şeyin mutlaka sonu vardır. Meselâ, bir mesafenin başlangıç noktasından itibaren bir santimetrelik bir kısmı ölçüldüğü takdirde, bu ölçme o mesafenin mutlaka bir noktada son bulacağına delil olmaktadır.
Bizim bu fâni âlemi uçsuz bucaksız zannetmemiz, mesela eline her gün ancak beş veya on lira geçen bir fakirin padişahın hazinelerini sonsuz zannetmesine benzer. Biz de o fakir adam gibi, kendi küçük ölçülerimizle bu âlemi ölçmeye kalkıyor ve sonsuz zannediyoruz. Padişahın hazinesindeki altınlar gibi, sema denizindeki yıldızların da mutlaka bir noktada sonu gelmektedir.
Fakat, ebedî saadet yeri olan Cennette, Cenâb-ı Hakk’ın nihayetsiz kudreti oraya şayeste olarak tecelli edecektir. Böylece bir insan, her neyi arzu etse anında o şeyi karşısında bulacak ve her nereye gitmek istese bir anda oraya götürülecektir.
Konunun daha iyi anlaşılması için şöyle bir örnek de verebiliriz:
İnsanlar bir eser yaparken, meselâ bir fabrika inşa ederken, kâinatta mevcut olan taşı, toprağı, demiri, çeliği vs. kullanıyor ve onlardan çeşitli âlet ve cihazatı bir araya getirmek suretiyle fabrikayı kuruyorlar.
İnsanların bir anda milyonlarca fabrika yapamamaları iki husustan ileri geliyor: Bunlardan birisi, kudretlerinin ve servetlerinin sınırlı oluşu, diğeri de eserlerin yapılmasında kullandıkları maddenin kısıtlı olması ve dolayısıyla da onların tedariki için ayrı bir zahmet ve külfet çekmeleridir.
Kadir-î Mutlak olan Allah (cc.) ise, nihayetsiz kudretiyle her şeyi yoktan halkediyor… Fakat bu dünya imtihan dünyası olduğu için, yaratması bu dünyada bir derece perdeli oluyor; o Hakîm-i Ezeli, hikmetinin gereği kudretini tam göstermiyor. Ancak, âhirette sınanma olmadığı için hikmet değil kudret ön planda olacak ve Rabbimizin rahmeti ve kudreti perdesiz görülecektir.
'Yok'un sonu gelmeyeceğine göre Kadir-i Ezelî’nin yaratacağı mahlûkatın da sonu gelmeyecektir. Ne taşın tükenmesi ve ne de demirin sona ermesi gibi bir mesele, yoktan yaratmada sözkonusu değildir.
Buna bir örnek verebiliriz. Meselâ; bir sultan, halkına kendi hazinesinden altınlar bağışlasa, bu lütfun bir gün sonu gelebilir. Fakat o sultan meselâ; kerametiyle parmaklarını her açıp yumdukça elinden altınlar dökülse, böyle bir gücü olsa, artık bu altınların sonu gelmez. Çünkü bu halde altınlar hazineden değil, yokken akmaktadır.
İşte, kudreti nihayetsiz olan Zat-ı Zülcelâl’in lütuf ve ihsanatının Cennette ebediyyen devam edeceği bu misâlden bir derece anlaşılabilir. Zaten Yüce Allah’ın (cc.) bu konudaki bizlere müjde olan sözleri, başka söze ihtiyaç bırakmaz.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.