Fatma Mebrure ŞENLER
Çevre baskısı ile tüketim
Günümüzde giyim, kuşam önemli israf ve savurganlık alanlarından birini oluşturmaktadır. Elbise dolapları her çeşidi ile dolu iken, çoğu insan gene de giyinip kuşanacak bir şeyleri olmadığından yakınır duruma gelmiştir. Kadın olsun, erkek olsun, kimileri markalı giysiler peşine düşmüş ve onlardaki kişilik ve kimlik zafiyeti, kendilerini bu yönde bir israfa itmiştir. Markasız veya yerli kıyafetlere karşı olumsuz bir tutum içine girmişlerdir. Hatta o kadar ki önemli bir buluşmuş gibi ülkemiz yabancı işaret(marka)lı giysilere icat hakkı ödemek durumunda kalmıştır. Bu kimlik ve kişilik zaafından faydalanmak isteyenler bizim insanımızın giysilerini, kendi alfabeleri haline getirmekte gecikmemişler ve bu kişileri sokakta adeta birer yazı tahtası veya ilan levhası gibi dolaşır duruma getirmişlerdir.
Tüketim çağında yaşayan bizler, yapılan çeşitli reklam ve söylemlerle o kadar etkilendik ki; giydiğimiz kıyafetler, kullandığımız eşyaların hazır alınması ve özelliklede markalı olmasını tercih ediyoruz. Üzerimizdeki kıyafetin, “nereden aldın” diye sorulduğunda gönül rahatlığı ile alışveriş yaptığımız mağazayı veya markayı söylemeliyiz. Eğer kıyafetimizi kendimiz dikmiş veya ismi pek duyulmamış bir mağazadan uyguna getirdiysek, genelde şaşkın ve garipser bir ifade ile karşılaşabiliriz.
Giyim kuşam ve yaşam tarzı açısından üç tip insanı bulunmaktadır:
Birincisi kısım; Üst tabaka diye adlandırdığımız zengin kesim. Son moda, markalı üst başlarından tutun, oturdukları malikaneler, lüks arabalar, takıldıkları mekanlar ve çevreleri kendi ayarlarında kişilerden oluşmaktadır. Bu kesim, halkla arasına duvar örmüş, kendi cemiyetlerinin dışına çıkmayan, lüks ve çılgın hayatı yaşamak için kendilerini zorlamayan elit tabakadır.
İkinci kısım; Orta halli olup, zengin ve lüks hayatı yaşayan kişilere gözünü dikmiş, onlar gibi yaşama çabasına giren topluluktur. Yemesinden içmesinden kesip, gerekirse borç batağına girip, markalı giyinip, lüks araba ve ev hayaliyle kendini zorlayan kesimdir. Gelirlerini hesaplamadan bu lüks hayatı yaşamak için savaş veren, stres ve özenti içinde yaşayan, mutsuz, huzursuz kimselerdir. Bunlardan bazıları hayallerinde ki lüks yaşama kavuşmak için ahlaki değerlerinden taviz verip, gayri meşru kazanç peşine bile düşebilirler. İşte bu kısım insanların doyumsuzluğu, toplum ahlakı bakımından çok zararlıdır. Kendi maddi durumları yüksek olmadığı halde, öyleymiş gibi yaşamaya çalışıp, elit tabakanın hayat tarzına göz dikip, etrafındakilerine sahte lüks hayat havası vererek kötü örnek olurlar.
Üçüncü kısım; ister zengin, ister orta halli veya fakir de olsa yaşantısını etrafının çılgın yaşamına göre ayarlamayan ve bu tür yaşayanlara özenmeyip, onların yaşantılarını basit ve sahte mutluluk olduğunu fark eden kişilerdir. Bu grup insan kim ne giymiş, hangi evde oturmuş, hangi arabayı kullanmış, nerelerde gezmiş tozmuş, hiç ilgisini çekmez ve kafasına takmaz. Çünkü onlar dış görünüşten çok iç güzelliğe bakan, ruhları doymuş ve güzel ahlak sahibi olmak için gayret gösteren, karakterleri oturmuş kaliteli kişilerdir. Girdikleri mekanlarda üst başları ile dikkat çekmek yerine; oturup kalkmaları, konuşmaları ve her halleri ile saygı uyandıran kişilik sahibi bireylerdir.
Bazı insanlar vardır, çevrelerine kendi yaşantılarını farklı yansıtmaya çalışırlar. Her soru ve konuşmaları tahrik edici sözlerle doludur. Diyelim ki bu tarz bir arkadaşınız size oturmaya geldi. İki sözün arasında şu sorularla sizi yıpratmaya çalışırlar;
- Bunu nereden aldın?
- “Pazardan, kalitesi de fiyatı da güzeldi.”
- Yazık verdiğin paraya, (…) markasından alsaydın ya, bu aldığın taklidi
- Bu yaz tatile nereye gideceksiniz?
- “O bahsettiğim deniz manzaralı köye, çok güzel bir yer.”
- Sen oraya güzel mi diyorsun. Tatil dinlenmek demektir, orada da ev işi, yemek yapacaksan buna tatil mi denir. (…) Tatil köyünü duymadın mı? Veya gideceksin beş yıldızlı otele, rahatına bakacaksın. Dinlenmek ancak böyle olur.
- Aaa senin mutfağında neden bulaşık makinesi yok? Alamadınız mı? Ama taksitle alabilirsiniz.
- “Hiç ihtiyaç his etmiyorum. Az kişiyiz, iki üç bulaşık için değmez, hemen yıkayıveriyorum bitiyor. Hem mutfağım çok küçük, onu koyacak yerim yok.
- A olmaz, inan. Aslında çok pahalı değil, size bir bulaşık makinesi lazım.”
(İçinizden La havle çekmeye başlıyorsunuz)
Aradan biraz vakit geçer. Cep telefonunuza mesaj gelince, aynı muhabbete geri dönüverirsiniz. Cep telefonunuzu inceler, yüzünüze acıyan bir ifade ile bakarak tavsiyelerine başlar.
- Bu ne böyle? Bunun üzerinden ne modeller geçti. Elindeki çoktan çöp oldu. Piyasaya yeni çıkan (…) telefonun maharetleri saymakla bitmiyor.
- “Evet. Bunu bende biliyorum ama şu anda telefonum çalışıyor, bozuk değil, başkasını alsam israf olur. Bir cep telefonun çöp olup, yenisinin üretilmesi ne kadar çevre kirliliğine sebep olduğunu biliyor musun? Bu yüzden elimdeki cep telefonu kullanılmaz hale gelinceye kadar yenisini almayacağım.
Aradan biraz zaman geçer, kullandığım bilgisayarın son sürüm olmadığını, yenisini almam gerektiğini söyler. Mutfağa girince buzdolabının yeni trende uymadığını ima eder. Muhabbeti başka yere çekseniz bile, o durmadan sizi çıldırtacak bir mesele bulur.
Koltukların eskidiğini yeni modellerinden almanız gerektiğini, perdeleri, halıları da ona göre değiştirip dizayn etmenizi tavsiye eder. Muhabbet böyle sıkıcı devam eder. İçinizden bir daha bu arkadaşınızla görüşmemeye yemin edersiniz. Ama aklınızdan sıra ile arkadaşlarınızı geçirdiğinizde bu hastalıktan az da olsa hepsinde olduğunu görürsünüz. Birçok kişi bu tür insanların etkisinde kalıyor. Onların tahrik edici konuşmalarına muhatap oldukça kendilerini borç tuzağına atıyorlar. Hele maddi durumu iyi olmayan birisi, çevresindekilerin kişilerin etkisiyle ne kadar aşağılık kompleksine kapılıyor, eziliyor. Bu sefer bu kişinin tek hedefi çok para kazanmak olup, alamadıklarını almak için çırpınıyor.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.