Çip, beynimize takılı olmasa da

Bir ara insan beynine çip takılması teknolojisi gündem olmuştu. Hatta ilk deneme bir hayvan üzerinde denenmiş ve olumlu sonuçlar elde edildiği söylenilmişti. Teknoloji bu alanda geliştiriliyor. İnsanlık için ve bazı hastalıkların tedavisi için iyi sonuçlar elde edilecekse bu teknolojik gelişmeler elbette iyidir. Çoğu insanı bu haber günlerce meşgul etmişti. Ardından “Beynimize çip mi takacaklar, bizi kontrol mü edecekler?” gibi sorular gündeme geldi. Kimse bizi yolda tutup da beynimize çip takmayacak. Belki çok uzun yıllar sonra insanların çoğu kendisi buna talip olacak.

Beynimize şu an çip takılı değil ama aslında hepimizin cebinde zaten bir çip var ve bir nevi bize takılı durumdadır. Android telefonlar bu görevi görüyor zaten. Belki beynimize takılı değil ama beynimiz ona takılı. Onsuz çoğu işlemleri yapamıyor ve o olmadan dışarı çıkmıyoruz.

Android telefonlar, sosyal medya araçları ile tüm verilerimizi, ilgi alanlarımızı, nereye gittiğimizi, neyi sevdiğimizi, hangi uğraşlarımızın olduğunu, hangi banka hesaplarımızın olduğunu, hangi giysileri sevdiğimizi, sevdiğimiz yiyeceğe kadar tüm verilerimizi topluyor ve merkezlerindeki veri depolarına yüklüyor. Üstelik tüm bunların hepsini biz kendimiz yüklüyoruz. Çoğu şeyleri umursamıyoruz.

Telefona veya bilgisayara bir uygulama kurarken, size gizlilik protokolleri ve kullanım sözleşmeleri sunarlar. Bu sözleşmeleri kabul etmeden kullanıma devam edemiyorsunuz. Haliyle android cihazlar ile yaptığımız her şey zaten kayıt altına alınıyor. Cihazlardaki uygulamaları o uygulamaları yapan şirketlerin evi gibi düşünelim; siz karşı tarafa bir fotoğraf gönderirken bile bir nevi onların evini kullanıyorsunuz. Onların evinin içinde gibisiniz. Fotoğrafı onların evinden geçirmeden bu işlemleri yapamıyorsunuz. Bu durumda ne kadar gizli hareket edebilirsiniz? Özellikle bunu sosyal medya ve anlık mesajlaşma uygulamaları için söylüyorum. Yaptığınız her hareket oradan geçiyor ve geçerken kayıt altına alınıyor. Ev sahibi kimse anahtarlar ondadır. Bir nevi dijital bir kölelik sisteminin içindeyiz ve bu dijital kölelik sistemi dünyaya hükmetmek istiyor. Bu mecralarda her şeyimizi paylaşmak zorunda değiliz ve buna gerek yok. En iyisi yerli uygulamalarımızı kullanmak ve emperyalist güçlere fırsat vermemektir.

Birkaç yıl sonra, belki güvenlik kameraları bile yapay zekâ teknolojisi ile birleştirilir ve o kameralar siz dışarıda gezerken yüz verinizi okuyarak tüm bilgilerinize ulaşabilecektir. Bir yüz verisi ile anında tüm sosyal medya hesaplarına ulaşılabilirlik daha hızlı olacaktır. Eskiden bilim kurgu filmlerine de konu olmuştur. Bu durum her şeyimizi sosyal medya araçlarında paylaşmanın bir sonucudur.

Konudan konuya atladık, aslında hepsi birbiri ile bağlantılı. Söylenecek, yazacak çok şey var. Verilerimiz paylaşılacak ve başka şirketler ticari amaçlı kullanabilecek diye tedirgin oluyoruz. Şunu söylemek isterim: Asıl biz amel defterimize ne kaydediyoruz? Sosyal medya araçlarının verilerimizi kayıt altına almasına, reklam ve ticari amaçlı paylaşmasına tedirgin olduğumuz kadar, her saniyemizi Rabbimiz kayıt altına almasına ve ahirette bundan hesaba çekileceğimize ne kadar tedirgin oluyoruz? “Oysa sizi her an gözleyen, yaptığınız her şeyi bilen ve kayda geçiren değerli melekler vardır.” İnfitar Suresi 10,11,12 Ayetlerde Kur’an bu konuda bizleri uyarıyor. Hayatımızı Rabbimizin gösterdiği hak olan yolda ne kadar yaşamaya çalışıyoruz? Asıl tedirgin olmamız gereken konu bu olmalı. Hayatını, Rabbinin isteklerine göre yaşayan birinin dünyada da tüm tedirginlikleri giderilir.

Sosyal medya uygulamaları insanların daha çok vakitlerini nasıl boşa harcayacakları üzerine kurulu bir sistemdir. Bu sistemi kuranlar kendileri bunu ifade etmişlerdir. Toplumu ve kitleleri boşa vakit harcamaya sevk etmiştir. Dikkat ederseniz komik bir paylaşım veya kişisel fotoğraf paylaşımları daha çok ilgi görür ve sistem bu durumu daha çok ön plana çıkarır. Çoğu dindar görülen insanlar oralarda sadece kendi aile fotoğraflarını paylaşırlar. Sosyal medyanın sistemi bu durumu daha çok ön plana çıkarır ve insanların beğenisine sunar. “Beğen” butonu çoğu insanı kendine bağlamıştır ve insanların çoğu beğenilme ve ilgi görme kurbanı olmuştur. Daha çok beğenilmek ve daha çok ilgi çekmek nefse hoş gelmiştir. Bediüzzaman, “Amelinizde rıza-yı İlâhî olmalı. Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok” der. Bizler bu düsturu unuttuk. Sahi bizler için Allah’ın rızası önemli olmalı değil miydi? Bu düsturdan gafil olmak, bizler için içler acısı bir durum. Mütedeyyin insanlar bu duruma düşmekle yavaş yavaş İslami kimliklerinden uzaklaşıyorlar. Dünyevi şöhretler uğruna ev mahremiyeti hiçe sayılıyor. Rıza-i İlahi unutuluyor. Yazık! Musibet olarak bu bize yeter.

Faydalı bir makale ve dini paylaşımlar ise sosyal medya sisteminde ilgi görmezse sistem algoritması onu geri planda bırakır ve insanlara ulaştırmaz. Sistem daha çok “Beğeni” ve ilgi üzerine çalışır. En çok ne beğeniliyorsa onu ön planda tutar ve insanlara sunar. Bir dizinin fragmanı bile bir günde birkaç milyon izlemelere ulaşıyor. Bu ise ilgi ve alakanın daha çok ne üzerine olduğunu gösteriyor!

Sosyal medya araçları, oyunlarla, eğlence videolarıyla, komik paylaşımlarla, boş sözlerle, kısacası hayatımıza faydası olmayacak şeyler ile en değerli vakitlerimizi, ateşin odunları yaktığı gibi tüketmiştir. Madem bu araçları kullanıyoruz. O vakit bilgi almak, okumak ve hakikat üzerine paylaşım yapan yazar ve sayfaları takip etmeli, amaç bu olmalı. En azından ben öyle yapmaya çalışıyorum. Gerisi zamanı boşa harcamaktır.

Konu konuyu açtı. Evet, sosyal medya hesaplarıyla ilgi alanları, banka hesapları, sevdiğiniz yiyecekler, girip çıkılan siteler, okunan makaleler, sevdiğiniz kitaplar v.s. İnternetteki tüm veriler ile aslında büyük bir veri deposu inşa edilmiş durumda. İleride bunu nasıl kullanacaklar bilemiyoruz. Teknoloji çokça gelişiyor. Sosyal medya araçları ilgi alanlarımızı kaydede dursun. Biz amel defterimize ne kaydediyoruz asıl onu düşünelim. Asıl üzerinde durmamız gereken en önemli konu; “Bugün amel defterimize ne kaydettik?” olmalıdır. Sonsuzluğu kendisine asıl gaye edinenlerin tek amacı, amel defterine sonsuzluk yolculuğunda lazım olacak amelleri kaydetmesidir.

Tahkiki bir imana sahip olmaya çalışmaz ve imani hakikatleri anlatmazsak bu ahir zamanda şeytani güçler karşında çaresiz kalırız.

Rabbimizin ilk emri olan “oku” yu hayatımıza aksettirmezsek hakikatte “oku” emrini gerçekte anlamış sayılmayız. “Oku” emri ile dinimiz bilim yapmayı da emreder, teknoloji üretmeyi de. Dinimiz asla bilime ve teknolojik gelişmelere karşı değildir. Bilakis, bilimi ve teknoloji “oku” emri ışığında Allah emreder. Günümüzde daha çok dış devletler bilim ve teknoloji alanında gelişme sağladığı görülse de tarihe baktığımızda ilk etapta İslam bilim insanları hep bilime öncülük etmişlerdir. İslam bilimi dışlamaz.

Teknolojiyi hayır yolunda kullanmanın iyi sonuçları olur elbet. Buda bir nimettir. Ağaç eliyle meyveleri yaratan Allah, insan eliyle de teknoloji ve teknolojik cihazlar yaratır. Çünkü teknoloji üreten zekâyı insana veren Allah’tır ve Allah zamana göre bilim ile uğraşmak isteyenleri bu işlere yönlendirir. Son olarak; beynimize çip takılı olmasa da cebimize takılı olduğunu unutmayalım. Nefis ve şeytana irademizi vermezsek hayatın her anını, hayatı verenin yolunda Allah'ın izniyle hakikat üzere yaşarız. Hakikatle kalmak ve hakikatle uyanmak duasıyla…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum