Mustafa ÇALIŞAN
Covid ve yedi güzel adam
Yedi Güzel Adam ifadesi, merhum şair Cahit Zarifoğlu’nun meşhur şiiriyle hayatımıza girmişti. “Bu insanlar dev midir / Yatak görmemiş gövde midir” diye başlıyordu şiir. Şairin yedi güzel adamının kimler olduğu sanıyorum tam olarak tespit edilemedi. Covid 19 salgını, maalesef benim de hayatımda yedi güzel adamımı ahirete uğurladığım bir dönem oldu. Covid, genç yaşlı, erken geç demeden sevdiklerimizi bizden koparıp aldı. Allah’ın izni ile şehadet makamına eriştirdi ve geriye dinmeyen sızılar bıraktı.
1. Vahdet Yılmaz
2. Latif Şengül
3. Turan Yıldız
4. Ömer Yavuzyiğit
5. Sübet Çiçek
6. Nihat Eren
7. Eyüp Otman
Bu yedi güzel adam, bu yedi Nur kahramanı, bu yedi adam gibi adam, 6 ay içerisinde, tamah etmedikleri dünya misafirhanesinden hızlıca toparlanıp sonsuz saadet yuvasına göç etti.
Kalabalık cenaze törenleri yapamadık onlar için. Tabutlarını omuzlarda taşıyıp, arkalarından gür bir seda ile iyi bilirdik diye haykıramadık. Oğullarının bir başlarına, mazlum birer yetim asaletiyle kazdıkları mezarları ancak telefonların ekranlarından seyredip gözyaşı dökebildik. Peş peşe giden dostlar, ahiretteki sevdiklerimizin dünyadakilerden sayıca fazla olduğu hakikatini bir kez daha hatırlattı bizlere.
“Beyaz haberlerim var kardeşlerim” diyordu şair şiirinde. Onların kutlu şehitliklerini beyaz birer haber olarak telakki etmek, cennet kokusuna kavuştuklarını bilmek tesellisinden başka bir şey kalmıyor bana şimdi.
Bu zatların ortak paydası şudur:
1. İyi birer müslümanlardı.
2. İmanlı ve inaçlıydılar.
3. Nur yolunun yolcusuydular.
4. Dava adamı şuurundalardı.
5. Allah dostuydular.
6. Hizmet, himmet ve hamiyet sahibiydiler.
7. Mücadelecidiydiler.
Ne mutlu onlara ki, bu kısa dünya hayatında Allah yolunda, gece gündüz demeden hizmet ettiler.
1. VAHDET YILMAZ:
Kendi adı gibi Vahdet uğruna Yılmaz ve Allah Birdir hakikatını bütün bir kainata duyurma adına 70 yıllık ömrünü tam bir dava adamı şuuru ile hizmet için kullanmış, bir civanmert, yiğit, kahraman, dava yolunda hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan, çatlayıncaya kadar koşturan örnek ve öncü bir şahsiyetti.
O tam bir vakıf idi.
O hayatını İslam davasına adamıştı.
Kendisiyle 80’li yıllardan beri tanışırdık.
Onun bitmek tükenmek bilmeyen enerjisine hayrandım. Her meseleyi her fırsatı iman Kur’an davasına getirmesi harikaydı. Rabbim gani gani rahmet eylesin. Ve inşallah Kevser havuzu başında Üstad ile Efendimize (asm) komşu eylesin…
2. LATİF ŞENGÜL:
Dadaşlar diyarı Erzurum’un yetiştirdiği mümtaz bir fert olarak tanıdım kendilerini. 1975 yılında Ankara’da Bahçeliever’de aynı evi paylaşmıştık. Ve kaderi İlahinin bir tecellisi olarak 1981 yılında askerde gene beraber olduk… Ardından 1978’de İstanbul’da tekrar yollarımız kesişti. Fatih’teki Nurtaşı’nda beraber kaldık. Ve o gün bu gündür kardeşliğimiz devam etti.
• Son derece takva bir zattı.
•Çok mütevazı idi.
• Az ve öz konuşurdu.
• Her türlü hizmete destek verirdi.
• İyi bir müslüman ve gayretli bir Nur talebesi olduğuna şahidim.
• Sessiz, sedasız, abartısız yaşadı ve öylece ahiret yurduna uçtu gitti.
• Rabbim makamını ve mekanını Efendimize (asm) komşu eylesin…
3. TURAN YILDIZ:
Tam da bir yıldız gibiyidi. Bulunduğu yeri ve meclisi aydınlatan bir Allah dostu idi. Sultanlar ailesinin en mütevazı şahsiyeti olarak 89’lu yıllardan itibaren tanışıyorduk.
Biricik oğlu Mehmet Emin’in uluslararası nişan ve nikah merasimi temmuz 2009’da Filipinlerde gerçekleşti. Bendeniz de Faris Kaya hocam ile birlikte o törenin tanığı olduk. Bu vesileyle daha bir hukukumuz oluştu. O gün atılan tohumlar bugün nur topu gibi 3 kız torun olarak tecelli etti.
Turan Yıldız denince akla gelen görüntü tevazu ehli bir zat olur.
O bir görünmeyen Nur kahramanı idi.
O dünyaya 5 para ehemmiyet vermezdi.
Dünyanın ne olduğunun bilincindeydi.
O yüzlerce öğrenciye sessiz sedasız burs vb imkanlar sağlamıştı.
O gün görmüş geçirmiş bir zattı. Ama tercihini hep Nur’dan yana yaptı.
O vefakar ve kadirşinastı. Dost canlısı idi. Allah için severdi.
Kısacası o adam gibi adamdı. Bu dünyada çok görülmese de o hep kalplerde idi.
4. ÖMER YAVUZYİĞİTOĞLU:
Karadeniz’in hırçın ikliminden gelen ve bir o kadar da mert olan Ömer bey 1975 yılında ben üniversitede okurken kendisi de İstanbul’da öğrenci idi. O dönemde aktif gazetecilik yapıyordu. Ankara’ya zaman zaman iş icabı gelirdi. Geldiğinde bizim evde misafir olurdu. O yıllarda benim bir teybim vardı. O teybi alır ve röportajlar yapardı. Ben de İstanbul’a geldiğimde onun misafiri olurdum.
Bir gün Ereğli’deki evinde kapısını çaldım ve kız kardeşini, çok sevdiğim genç kardeşim Fethi beye istedim. O evlilikten doğan Furkan bugün benim damadım. Zira yıllar sonra Ömer bey benim kapımı çaldı ve küçük kızımı yeğenine istedi.
45 yıllık dostluğumuzda kendisi ile zaman zaman yol ayrımlarına geldik. Özellikle siyaset tercihi benim benimsediğim bir tarz değildi. Ancak hiçbir zaman yolda bırakmadık birbirimizi.
Biz kardeştik.
Geriye bıraktığı pırlanta gibi evlatları da evlatlarımız.
Ömer Yavuzyiğitoğlu denince akla gelenler;
O bir dava adamı idi.
İsmi ile müsemma bir duruşu vardı. Hem Yavuz hem de Yiğit bir can dostu idi.
İnançlı, imanlı müslümanca yaşantısı her daim hayatının merkezindeydi.
O ikramı seven cömert bir zattı.
O bana göre 7 güzel adam kavramına uyan güzellikleri hayatında iz olarak bırakmış, koca bir ailenin direği, mümtaz bir zattı.
5. SÜBET ÇİÇEK:
"Inna lillah ve inna ileyki raciun."
Ondan geldik ve O'na döneceğiz.
Genç kardeşim Sübet Çiçek’in vefatında bu hakikati bir kez daha iliklerime dek hissettim.
Rabbimizin bize verdiği süre bitince ölüm meleği ruhumuzu kafesinden çıkartıyor ve ebedî alemler yolcu ediyor.
20 yıllık komşum, dostum ve canım kardeşim Sübet Çiçek’i daha 45 yaşında kaybettik.
20 gün yoğun bakımda kaldı kardeşim.
Gencecik bedeni toprağa verilirken toprak orada bulunanların sel gibi akan göz yaşlarıyla ıslandı.
Kelimenin tam anlamıyla adam gibi adamdı. Bir güzel adamdı.
Hayat doluydu. Yiğit bir insandı. Yüzlerce insana iyiliği ve hayrı dokunmuştu. Tam bir müslümandı. Esprileri ile her gittiği mecliste baş tacı edilirdi.
Hiç bir ayrım yapmadan herkese ve her türlü güzel hizmete katkı sağlardı ve destek olurdu.
Geride 4 güzel evlât ve bir eş bıraktı
Hâlen annesi ve babası ve dedesi hayattalar.
Hamd olsun bütün aile Allah’a inanmış kimseler. Hayat gibi ölümün de Allah'ın bir nimeti olduğunu biliyorlar.
Biz kendisine doyamadık inşallah bundan sonra yarenleri cennet ehli olurlar. Bu vesileyle kederli ailesine sabır diliyorum. Tanıyan ve sevenlerinin başı sag olsun.
6. EYÜP OTMAN:
Güzel Bursamızın yetiştirdiği çok özel ve bir o kadar da güzel bir insandı o. İş adamlığının yanı sıra şiirleri ile yazıları ile sohbet ve muhabbeti tam kıvamında olan bir yiğit Anadolu evladı idi. Yüzündeki güleçliği ile her daim güler yüzlü Müslüman olmanın numune-i misal bir zattı. Sanki dünyaya ait hiçbir meselesi kaygısı yok gibi derviş ruhlu idi. Kadirşinastı vefakardı ki, bunlar günümüzde nadir bulunan değerlerdi. Son derece kucaklayıcı bir yapısı vardı. Yani küçük hesapların peşinde değildi. Kendileri ile 25-30 yıllık hukukumuzda hep saygı ve sevgi dolu ama önceliği Nurlar olan bir kaliteli mazimiz oldu. Bana göre de 7 cennet yolcusu güzel adamdan birisiydi.
7. NİHAT EREN:
Benim can kardeşim, yoldaşım dava adamı ve çok daha önemlisi benim sırdaşımdı. Ben de onun çok özel sırlarını bilen bir sırdaşı oldum. Ki, o sırlar benimle mezara kadar gidecek. Aynen benim sırlarım da kendisi ile kabre gitti.
Kendisi ile hukukumuz çok eski değil. Ancak sanki yüzyıllardır tanışıyormuş gibi bir hukukumuz vardı… Hani kan uyuşması derler ya öyle bir şey.
Merhum başbakan Necmetttin Erbakan’ın vefatı münasebetiyle Fatih Cami avlusunda 1 Mart 2011’de yollarımız kesişti ve o gün Mehmet Ali Bulut ve Faris Kaya ile özel bir toplantımız vardı. Mehmet Ali Bulut moderatör olarak tarafları birbirine tanıştırdı. Ve geride bıraktığımız 10 sene zarfında her geçen gün daha da artan ve derinleşen bir kardeşlik hukuku oluştu.
Vakıa vefat haberini duyan ortak tanıdıklar hemen beni arayıp taziyetlerini beyan ettiler. Diğer yandan hayattaki en büyük sınav sorum olan parkinsonla en yakından ilgilenen o oldu.
Merhum Nihat Eren ve eşi ile birlikte eşim ve ben 5 yıl önce bir Doğu seyahatinde aile boyu beraber güzel anılarla dolduk.
Hele hele bir Kudüs seyahati hatıralarımız var ki…
O bir alperendi. Merhum Muhsin Yazıcoğlu’nun yakın mesai arkadaşı ve güneydoğu müfettişi idi. Bu özelliği ile de tam bir mücadele ve dava adamı misyonuna sahipti.
O 2011’den itibaren nurları tanıdıktan sonraki hayatı ise Nur şakirdi oldu.
Derviş ruhlu bir entelektüeldi.
Covid 19, işte böyle kıymetli, kalpten, candan dostlarımızı alıp götürdü. En yakın zamanda dünyanın bu musibetten kurtulması için dua edelim, amin diyelim, kayıplarımızın ardından Fatihalar ve Yasinlerle yad edelim.
Aynı şiirde şair diyordu ya:
Ülkem
Tepeden eteğe yıkanmak için
Aşıdan sonra paklanan
Ovalara yayılmış kadınlar
Evi uçsuz bir yol gibi bekleyen
Yavruya yerinde bekleten
O kadınlar gibi ülkem
Ülkemize, hizmetimize, geride kalanlara baş sağlığı diler, dostlarınızı sık sık sık aramanızı, hayattayken kıymetlerini her gün hatırlamanızı istirham ederim. Zira toparlanıp gittiklerinde geriye kalan sızı öyle bir sızı ki insanı yarım, eksik, aciz bırakıyor. İnnalillahi ve innaileyhi raciun.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.