İsmail BERK
Efendiliğin tebessümü Gürbüz Ağabeyi rahmetle anarken
1988 senesine ait zihnimin kaydettiği ve görsel hafızamda canlılığını koruyan bir fotoğraf karesi var.
Yüksek lisans için gittiğim Fırat Üniversitesi’nde Cuma namazı sonrası bölümden bir hocamızla birlikte karşılaştığım ve tanıştığım bir beyefendinin fizyolojisiydi. Hatırladığım kadarıyla üstünde bordo renkte bir süveter vardı. Mevsim muhtemelen son bahardı. Bu yazıyla aynı kaderin yaprak dökümü içinde o gün farklıydı.
Hocalığının yanında çelebi duruşu hissediliyordu. Gözlüğünün arkasında kendini belli eden sükûneti ve efendiliğin tebessümü içinde, gözlem ve bakışını muhataba odaklayan bir hali vardı.
Caminin avlusunda, ihata duvarına yakın bir yerde, sırtı duvara, yüzü cami sakinlerine dönük ve bizi bekler gibi buluşmaya davetkar bir profil vardı karşımda.
Görsellik, kesit görüşme anları ve bilhassa detaylar konusunda hafızamın çok iyi olmadığını biliyorum.
Ama yukarıdaki bu ortak kare, dünya hayatımızda 30 yılı aşkın, her daim tazeliğini koruyan, ruhlarımızı birbirine yakınlaştıran bir geleceğin inşasına da temel olmuştu. Beraberliğimizi perçinleyecek önemli bir zaman – mekân bütünlüğü oluşturduğunu halen her fırsatta bana hatırlatır.
Mümin mekânı olan Cami’de, bir Cuma vaktinde, belki de Vakt-i icâbede gerçekleşen bir buluşmaydı.
En baştaki objektif gözün yakaladığı suret tanışması olsa da, hakikatte birbirimizi bulmuş olmanın kalbi ve zihni hazırlığıydı. Çünkü suret, dünya gözünün fotoğraflarıdır. Öncesi bir ruh vardı ve bu ruhlar buluşmuştu ezel canibinden.
Geriye baktığımda yaşanmış doku ortaklığımız ile diyebilirim ki biz kardeşlik sözleşmemizi o gün imzalamıştık.
Sessiz algı ve anlama kabiliyetini, ev sahipliği nezaketini ve doğal sohbet demini çok sevmiştim. Tam bir asalet ve tevazu hali vardı devam eden görüşmelerimizde.
Kader, bu kardeşlik sözleşmemize, ileriki yıllarda yeni mezuniyet diplomaları ve akreditasyon belgeleri ekleyecekti.
1993 başlarında Harran Üniversitesi'ne Kurucu Rektör Yardımcısı ve Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı olmasıyla birlikte aynı koridorda oda komşuları olmuştuk. Böylelikle, Şanlıurfa coğrafyasında İslam tarihi ve dinler tarihi açısından Şam bölgesi ve İslam Beldesi olarak kabul edilip günümüze kadar gelen Harran bölgesi, üniversitemizin tarihi vizyonuna bir çatı olmuştu.
Bu iş arkadaşlığımız beraberliğimizin okuluydu.
Burada, tasavvur/vizyon, hem irade/kararlılık, hem zihin/bilim/teori/ilke, hem de uygulama/pratik/icra derslerine yoğun çalışarak öğrenciliğimizi yaşadık. Vicdani bir sükûnetle hamd ediyorum huzuru meşakkati aşan tecrübeye.
Beşeri kusurlarımız ve şartların/sürecin olağanüstü dezavantajları (terör, kalkınmakta olan ülke şartları, devamında gelen 28 Şubat döneminin bizi frenleyen baskıları, çok önceden ayak sesleri duyulan bozgunculuk) altında yaşadığımız bir gerçeklik vardı.
Çetin sınavlara rağmen potansiyelimizi icra etmeyi Rabbim nasip etti.
Hamdolsun arkadaşlık diplomamıza.
Bununla birlikte ailece beraberliğimiz ortak duygu ve heyecanlarımıza da moral oldu.
Sivas’ta ikamet eden ve 1950'li yıllarda Urfa İskan Müdürü görevinde bulunan Gürbüz hocanın pederi Hasan amcamız misafir olarak gelmişti. Sohbet ortamında çalışma tarzımızı merak etmişti. Biz de cevaplarımızla beraberliğimizi kendisine resmettik. Geniş bir çalışma grubumuzu ve ekip ruhumuzu bizzat müşahede ederek “Sizleri, beraberliğinizi, çalışma disiplininizi ve ortak hedeflerinizi gördüm. Çok mutlu oldum. Muvaffakiyetinize duacıyım” diyerek tecrübesinin temkinli hali ile bizleri büyük bir cesaretle teşvik etmişti. Böylesi çok dua vardı beraberliğimizin kimyasında.
İbrahim Halilullah (as) yurdunda imanla taçlanmış muhabbet hepimize yeten bir şerefti.
Daha sonra bir çok bilim adamı arkadaşımızla birlikte kurucusu olduğumuz Akademik Dayanışma Araştırma ve Geliştirme Vakfı bünyesinde sivil toplum temelli, birey ve hürriyetler üzerine yaptığımız çalışmalara odaklandık. Niyet, amaç, hedef birliğiyle bu yoldaşlıkta kamu ve üniversite dışında da toplumsal refleks ve sivil toplum inşası konularında hem Ankara merkezli hem Anadolu tabanlı dolu dolu bir çok akademik altyapılar kurulmasına vesile oldu.
Yeteneklerimizi çevremizle birlikte mayaladık. Böylece hakikat çekirdekleri, her kabiliyette ayrı bir ürün ve desen olarak yeşerdi.
28 Şubat’ın merhametsiz sorgulamalarına maruz kalmamıza rağmen bu akademik mecra Gürbüz Ağabeyin sebat ve teşebbüs cesaretiyle yoluna devam etti.
Baskılar karşısında rahat, serbest, bağlı ama bağımlılığı olmayan, sivil kalma inisiyatifini bize kazandırdı. Hayatın bu demi kalıcı dostluğun ilke ve demokratik reflekslerle dava formunu üreten beraberliklerin ne denli kardeşliğimizi taçlandırdığını bu sürecin tanığı ve gerçek sahibi yüzlerce arkadaşımızla yaşadık. Gürbüz Ağabey bu bağlamda temsile halel getirmeyen samimi bir semboldü.
Şükür! Gürbüz Hocam ile son 10 yılda bir çok akademisyen arkadaşımızla birlikte akademik zeminde Risale-i Nur eksenli sempozyum, panel, çalıştay vb. bilimsel etkinliklere yöneldik.
Dolayısıyla bu süreç, dünya ile sınırlı olmayacak, dünya durağından sonra kabirde ve haşrin sabahında devam edecek.
Ağabeyim, yeniden buluşmamız yine Cumada, aynı camide ve o tebessümün cennet kokusunda olsun mu?
Ya da tecrübelerinize güvenerek buluşma programını size bırakıyorum. Size güvendiğim her dem, ağabeylik, hocalık, arkadaşlık huzur versin bizlere.
Tevazu ve sabırla cesaretini asla kaybetmeden adanmışlık ruhuyla bir hayat yaşadı Gürbüz Ağabey.
Ruhu şad olsun, Allah Rahmet Eylesin.
Dünyaca kaybın, bizim kaybımız ve boşluğumuz.
Rabbim teselli versin hepimize.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.