Hakan ALBAYRAK
Darbecilikle Mücadele Eylem Planı
AK Parti Hükümeti'nin türlü çeşit manipülasyon, provokasyon ve sabotajlarla yıkılmasına, Gülen Cemaati'nin de aynı şekilde bitirilmesine ilişkin terörist eylem planı belgesinin ıslak imzalı orijinali nihayet ortaya çıkmış...
Adli Tıp, Genelkurmay Harekat Başkanlığı 3. Destek Şube Müdürlüğü antetli “İrticayla Mücadele Eylem Planı” belgesinin altındaki imzanın Albay Dursun Çiçek'e ait olduğunu teyit etmiş...
Çiçek'e ısrarla sahip çıka gelen Genelkurmay Başkanlığı, bu iddialar üzerine, “Hukuk devletinde her şeyin yasalara uygun olarak yürütülmesine hiçbir kimsenin ve hiçbir kurumun itirazı olamaz” demekle beraber, haberi 'patlatan' basına yüklenmekten de geri durmadı tabii.
Başbakan Erdoğan ise şunları söylemekle yetindi:
“Türkiye'yi, Türkiye Cumhuriyeti devletini biz bu tür olaylara mahkum etmemeliyiz ve bu tür olaylarla da devletimizi lekeletmemeliyiz. Devletin üzerinde herhangi bir lekelenmeye de müsaade etmeyiz. Kaldı ki Türk Silahlı Kuvvetleri zaten böyle bir gölgelenmeyi kabullenmez, böyle bir lekeyi kabullenmez.”
Soru:
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin böyle bir gölgelenmeyi ve lekelenmeyi kabullenmesi mümkün değilse, generaller 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 27 Nisan için neden hâlâ özür dilemediler?
Bir soru daha:
Terörist eylem planı belgesinin Genelkurmay Harekat Başkanlığı'na ait olduğu kesinlik kazanırsa hükümet ne yapacak?
Diyelim ki Albay Dursun Çiçek hapse girdi ve Genelkurmay'dan “Suçlu bulunmuş ve konu kapanmıştır” gibi bir açıklama yapıldı…
Hükümet, “Kurumları daha fazla yıpratmanın alemi yok” deyip geçecek mi?
İnşaallah öyle olmaz.
Kurumların (hem askeri hem sivil) yıpranmasını kaçınılmaz kılan statükoyu radikal bir şekilde değiştirmek lazım.
Genelkurmay'ın resmi bir biriminde hükümet ve sivil topluma karşı terörist eylemler planlanabiliyor ve bu planlar resmi bir belgeye dökülebiliyorsa, darbeciler bu kadar pervasız davranabiliyorsa, pervasızlığın bu kadarına imkân tanıyan bir yapı varsa o kurumda, sorun kurumsal ve yapısaldır, çözümü de kurumsal ve yapısal olmak zorundadır.
Millet iradesini temsil eden Meclis'in ve Hükümet'in otoritesini garanti altına almak ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin darbe planları / darbe söylentileri ile yıpranmasını önlemek için;
1. Vaktiyle darbelerde kullanılmak üzere başkentte konuşlandırılan zırhlı birlikler en başta olmak üzere bütün askeri birlikler (yabancı devlet adamlarını karşılayacak sembolik bir 'tören birliği' hariç) başkent ve çevresinden uzaklaştırılmalı.
2. Anayasa ve TSK İç Hizmet Kanunu'nda ordunun 'durumdan vazife' çıkarabileceği şeklinde yorumlanabilen düzenlemeler değiştirilmeli.
3. Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanmalı. Genelkurmay Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanı, Deniz Kuvvetleri Komutanı ve Hava Kuvvetleri Komutanı, Milli Savunma Bakanlığı binasında mesai yapmalı.
4. Kâğıt üzerince İçişleri Bakanlığı'na bağlı olan Jandarma, gerçekten de İçişleri Bakanlığı'na bağlanmalı. Jandarma Genel Komutanı, İçişleri Bakanlığı binasında mesai yapmalı. Jandarma bünyesindeki bütün komutan atamalarında son söz İçişleri Bakanı'nın olmalı.
5. İsimleri darbe söylentilerine karışan subaylar Savunma Bakanı tarafından 'kızağa' çekilebilmeli ve bunların soruşturulması / yargılanması kolaylaştırılmalı.
6. Bütün üst düzey askeri yetkililerin atamalarında 'sivil otoriteye tam bağlılık' şartı aranmalı, bu şartı yerine getirmesi kuşkulu görünen subaylar sivil otorite tarafından rahatlıkla veto edilebilmeli.
7. Genelkurmay Başkanı, Bakanlar Kurulu kararı ile görevden alınabilmeli.
8. Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Savunma Bakanlığı'nın özel yetiştirilmiş müfettişleri istedikleri zaman istedikleri askeri birimi denetleyebilmeli.
9. Başbakan, siyasetin “s”sini telaffuz eden –veya astlarının telaffuz etmesine göz yuman- bir genelkurmay başkanına derhal telefon açıp “İki saat içinde istifanızı bekliyorum” demeli ve bunu kamuoyuna da anında duyurmalı.
10. Bundan sonra göreve gelecek ilk genelkurmay başkanı, askeri darbeler / müdahaleler / muhtıralar için TSK adına milletten özür dilemeli ve bütün darbecileri eşkıya diye anmalı. Bunu taahhüt etmeyen kimse genelkurmay başkanı yapılmamalı.
Bunları yapmak için “İrticayla Mücadele Eylem Planı”nın gerçek olup olmadığını beklemeye bile gerek yok.
27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan gerçekleri yeter de artar bile!
Yeni Şafak
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.