Dargınlığın, küs durmanın caiz olduğu yerler var mıdır?

Dargınlığın, küs durmanın caiz olduğu yerler var mıdır?

Müslümanlar arasında dargınlığın süresi en fazla üç gündür. Bundan fazlası caiz değildir.

Bu nedenle kişi haklı da olsa üç günden fazla dargın kalmamalıdır. Dargın olanlardan biri diğeri ile konuşmak istediği hâlde diğeri buna yanaşmazsa, konuşmak isteyenin üzerinden mesuliyet kalkar. Konuşmak istemeyen mesul olur.

Aynı Allah’a, aynı Peygambere ve aynı mukaddeslere inanan ve iman dâvâsına gönül veren insanlar arasında kopmaz ve sarsılmaz bir bağ vardır. Bu birlik ve beraberliğin temelinde Allah rızası ve din sevgisi olduğundan, bambaşka bir yücelik taşımaktadır.

Aynı ana-babadan meydana gelen kimseler nasıl ki bu irsî bağın neticesinde kardeş sayılıyorlarsa, aynı ulvî değerlere inanan kişiler de kardeş olmaktadırlar. Çok kere, nesebî kardeşlikten daha büyük bir ehemmiyet arzeden bu kardeşlik, Yaratıcımızın bizlere bir lütfu, nimeti ve ihsanıdır. Çünkü imanın nuru kalplerde yer etmediği zamanlar insanlar birbirlerine düşmandır. Onları bir araya getiren, ancak İlâhî bir güçtür. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de bu hakikat şöyle ifade buyurulur:

“Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm'a, Kur’an’a) sımsıkı yapışın, parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetlerini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de, O, gönüllerinizi birleştirmiş ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz.”1

Bu kardeşliğin mü’minin üzerine yüklediği mükellefiyetlerin başında, birbirlerini sırf Allah için sevmeleri, gerektiğinde yardımına koşmaları, ellerinden gelen desteği esirgememeleridir. Kardeşlik rabıtasını zedeleyen kin, haset, gıybet, inat, nifak ve düşmanlık gibi çirkin ve zararlı huylara yer vermemelidir. Fakat insan nefis sahibi olduğu, “gadabiyye kuvvesi”nin icabı olan bazı duygular taşıdığı ve her zaman peşinde insî ve cinnî şeytanlar bulunduğu için, kalbdeki muhabbet hissi gölgelenmekte, yerine nefret ve düşmanlık duyguları geçmeye çalışmaktadır.

Böylesi durumlara mâruz kalındığında, aradaki mânevî değerlerin ehemmiyeti hatırlanıp, en kısa zamanda telâfisine gidilmelidir. Yoksa kalbde yer eden nokta kadar bir leke, zamanla büyüyüp, bütün kalbi kaplayabilmektedir. Böyle bir davranışta da Rabbimizin biz mü’minlere tavsiyesi şöyledir:

“Mü’minler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki, esirgenesiniz.”2

Ayrıca, bir kimsenin mü’min kardeşine düşmanlık beslemesi, kin tutması, haset etmesi ve ona karşı nefret duyması bir zulüm ve haksızlıktır. Bu nevi acı hallere düşmemek için de şu ifadelere kulak vermek gerekir:

“Mü’min kardeşine kin ve adavet (düşmanlık) ne kadar zulümdür. Çünkü, nasıl ki sen âdi, küçük taşları Kâbe’den daha ehemmiyetli ve Cebel-i Uhud’dan (Uhud Dağından) daha büyük desen, çirkin bir akılsızlık edersin. Aynen öyle de, Kâbe hürmetinde olan iman ve Cebel-i Uhud azametinde olan İslâmiyet gibi çok evsaf-ı İslâmiye, muhabbeti ve ittifakı istediği halde, mü’mine karşı adavete sebebiyet veren ve âdi taşlar hükmünde olan bazı kusuratı, iman ve İslâmiyete tercih etmek, o derece insafsızlık ve akılsızlık ve pek büyük bir zulüm olduğunu aklın varsa anlarsın.”3

Muhabbeti yaralayan huylara her ne kadar meydan verilmemeye çalışılsa da, insanlık hâli, birtakım sebepler yüzünden kardeşler arasında dargınlık ve kırgınlıklar olabilmektedir. Bu hususta da ümmetine ikazda bulunan Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmaktadır:

“Bir Müslümana, kardeşini üç geceden fazla terk etmesi helâl değildir. Birbirlerine karşı gelirler. O yüz çevirir, bu da yüz çevirir. Bunların hayırlısı, başta selâm verendir.”4

Bu hadisi İmam Müslim, “Dinî bir özür yokken üç geceden fazla dargınlığın haram kılınması” bâbında zikretmektedir. Hadisin şerhinde ise,“İnsan nefis taşıdığı için bir kardeşine dargın olması mümkündür, fakat bu müddetin üç günü geçmemesi gerekir. Bu üç gün içinde aradaki pürüzler yumuşayacağı ve dargınlığa meydan veren meseleler hafifleyeceği için, üç gün beklemek mubah kılınmıştır.” denilmektedir.

“Günahkâr olan kimseyle dargın durmanın caiz oluşu” adında bir bâb açan İmam Buharî ise, İslâm tarihinden bazı misaller vererek haklı bir sebep olunca, bir müddet dargın kalmanın cevazı kanaatine varmıştır. Nitekim, Tebük Gazvesine katılmayan Kâ’b bin Mâlik ve iki arkadaşıyla Peygamberimiz (asm) elli gün kadar konuşmamış ve tövbe edinceye kadar da sahabîlerin onlarla konuşmamasını istemiştir. Kâ’b hadisinin izahında Buharî Şârihi Aynî şu hükümlere yer vermektedir:

“Günah işleyen kimseye selâmı kesmek ve üç gün kendisini terk etmek ve böyle bir kimsenin de selâmını almamak caizdir.”

Aynı zat, “Günahkâr kimseyle küs durmanın caizliği” bâbının şerhinde ise şöyle der:

“Dinî suç işleyenin, durumuna ve işlediği günahın derecesine göre, onunla bir müddet dargın durmak caizdir. Eğer o kimse dinen günah sayılan büyük bir cürüm işlemişse, onunla küs durmak, ona yaklaşmamak ve konuşmayı kesmek gerekir.”5

Bu durumda, açıktan açığa, kimseden utanmadan masiyette bulunan, İslâm'ın yasakladığı kötülükleri işlemekte ısrar eden kimseyle arayı soğutmak, ona bir ceza olacağından, caiz görülmüştür.

Ayrıca, insanın dinine, namus ve malına zararı dokunabilecek, dinî hizmetine zarar verecek, İslâmî yaşayışına mâni olacak kimselerden uzak durması, onlarla samimiyeti azaltması, gerektiğinde irtibatı kesip konuşmayı terk etmesi caiz görülmüştür. Çünkü bu tür kimseler, “üç günden fazla konuşmanın yasak edildiği” hadisinin içinde dahil olmamaktadır.

Dipnotlar:

1. Âl-i İmran, 3/103.
2. Hucurat, 49/10.
3. Mektubat, s. 243.
4. Müslim, Birr ve’s-Sılâ: 25.
5. Umtedü’l-Kari, 22: 144.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.