M. Maruf ÖZÜLKÜ
Dem bu demdir, dem bu dem...
Uzun hesapları bırakın, vereceğiniz hesaba odaklanın.
Sizden sorulacak olan yapabileceklerinizdir.
Yapma gayretinde olup da güç yetiremediklerinizden sorumlu değilsiniz.
Vesvese yapamadıklarınızı gösterip sizi yapabileceğinizden alıkoyar.
Bazen de sizin zaten kötü yada yetersiz olduğunuza sizi inandırır ve motivasyonunuzu hâk ile yeksan eder. Yani yerin dibine batırır iradenizi.
Oysa işin sırrı sizin "niyyet"inizle başlar, "cehd" ve "gayret"inizle şekillenir. Sonuç arzunuz istikametinizde şekillenir yada başka türlü. Sonuca, daha doğrusu muhtemel sonuca bakarak yola çıkmak yada vazgeçmemek şeytanın bilindik tuzağına düşmektir.
Bize düşen hareket halinde olmak ve doğru istikamette yol almaktır. Yürüyüşün kendisidir bizzat, makbul olan; güzel olan.
Dünyadaki mütegallibe güçleri, çevresel faktörleri bir tarafa koyarak kendi duruşunu tavrını ve yol haritanı ortaya koy.
Bulunduğun konum, yüzünü gözünü diktiğin hedef ve sağlam niyyet ve full depo iman ve iraden varsa...
"Küçük görme, hor görme delikanlım kendini... "
Çünkü...
"Sen bu burçlara bayrak olacak kumaştansın... "
***
Kültürümüzde, "dem bu demdir" yaklaşımı vardır. Geçmiş geçmiştir, gelecek ise henüz gelmemiştir. Öyle ise herşey mevcut andadır. An, dem olarak zikredilir. Ve "dem bu demdir, dem bu dem" dersi ikrar edilir.
Geçmişin hüznünden, geleceğin kaygılarından azad olarak, mevcut anın doğru ve rasyonel olarak en verimli ve tam kapasite olarak kullanılmasını ofade eder; dem bu dem öğretisi.
Bu dersi alamayanlar potansiyelini ortaya koyamaz, gücünü gerelsiz biçimde sağa sola dağıtır.
Oysa "dem" yani "mevcut an"dır tek, reel sermayemiz.
Onda odaklanmadığımızda kendimizi saf saf oyalamış oluruz.
Mümkün olandan geçip, muhal yani imkansız olana kafa yormaya ve hüsranla noktalanacak beyhude çabalarla ömür tüketiriz.
Nafile turları bırak, uzak hesapları terket. Sana verilen altın zamanın kıymetini anla.
Yani "dem bu dem", deyip sa'ye sarıl.
Şair ne güzel demiş:
"Allah'a dayan sa'ye sarıl hikmete ram ol/ Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol. "
***
Söylemeyi değil; söylenmeyi severiz.
Yapmayı değil; bahsetmeyi tercih ederiz.
Takdir etmeyi değil; eleştirmeyi alışkanlık etmişiz.
Kitap okumak için " boş vakit" arayan ama çoğu kez bir türlü bulamayan bir topluluk olduk.
"Bakarız" cümlesinin olumsuz anlamında kullanıldığı, ertelemelerin alışkanlığa dönüştüğü ve kendimize de sevdiklerimize de çoğu kez vakit ayıramayan insanlar oluverdik.
Maslahat için yalana "beyaz" rengi verip, dedikoduya "kulis", kendini kaybedecek ölçüde kaptırmaya "yoğunlaşma", duygusuz ilişkilere "profesyonellik", birbirinin kuyusunu kazmaya "rekabet" gözgöze gelince yapmacık gülümsemeye "centilmenlik" diye isimler vermişiz.
Kendimizi kişiliğimizden ruhumuzdan kalbimizden korumaya çalışırız güya.
Öteler dururuz içimizden geçenleri. Kendimize yüz vermeyiz çoğu kez. Kendi kendimize yabancı muamelesi yaparız.
Sonra kendimizi tanımaz olur çıkarız ucube olarak.
***
Kendimizle hasbihal etsek...
Kendimize söz hakkı versek...
Kendi sözümüzü kesmeden dinlesek...
Sonra, ne yapacaksak yapsak.
O zaman adam gibi adam olur güzel işler yaparız. Ardımızdan doğru izler bırakırız.
Yoksa kendi kendimize yazık ederiz.
An'ın kıymetini bilip kendimize değer vererek güne başlayalım.
İşin sırrı budur derim.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.