
Mustafa ÖZCAN
Demokrasi ve laikliğin İslamileştirilmesi!
Geçenlerde bir arkadaş sohbet sırasında benden IŞİD tarzı İslam anlayışı karşısında laikliğin çözüm olup olamayacağını sordu ve bu konuda Mustafa Öztürk’e gönderme yaptı. Meselenin tafsil edilmesi gerektiğini söyledim. Geçtiğimiz günlerde biri Çin diğeri ise Hindistan’da iki ayrı görüntü ve enstantane vardı; bunlardan birinde Çinli polisler vatandaşlarla birlik olup Uygur asıllı bir seyyar satıcıyı darp ediyorlardı. Benzeri bir manzara da Hindistan’da görülüyordu. Sanki Aile Şerefi filminden çıkmış kareler. Birisinde Hindular diğerinde ise Çinliler Müslüman azınlıklara göz açtırmıyorlar. Bakıldığında her iki ülke de laik. Bununla birlikte derinlerde dini tortular var. Hoş Müslümanlara laiklikten dolayı düşman olmuyorlar veya düşmanlık göstermiyorlar. Derinlerde küllenmiş dini husumetler nüksediyor. Laiklik bunları bastırabilmiş değil. Hindistan’da Kongre Partisi tabiatı gereği laik uygulamalara daha yakın ve yatkın durmaktadır. Bununla birlikte İsrail’de laik solun dinci sağa ön açması gibi Kongre Partisi de Hindutva dalgası karşısında yetersiz kalıyor ve aşırı Hindu milliyetçisi BJP karşısında kendisini toparlayamıyor ve darmadağın oluyor. Dinci popülist partiler her yerde yükseliyorlar. Hindistan, İsrail vesaire. Ehud Barak gibiler Şaron karşısında tutunamadılar ve bunun ceremesini de Müslümanlara ya da Filistinlilere fatura ettiler, kestiler. Nazariyatta İslam dışı toplumlarda laik partiler daha ehven görünüyorsa da bazen uygulamada değişen bir şey olmuyor. Bununla birlikte tek bir laiklik yok ve laik modeller arasında elbette farklar var. Dine mesafeli Fransız laikliği ile dinle barışık İngiliz laikliği arasında elbette uygulamada farklar görülüyor.
Soruya geri dönecek olursak; IŞİD ile laiklik arasında laiklik lehine bir tercihte bulunmak mümkün mü? Elbette istibdadın her türlüsü sosyal hastalıklara kapı aralar. Prensip olarak hürriyetçi bir laiklik ile hürriyetleri kısıtlayan IŞİD tarzı dini bir anlayış arasında dindarlık veya din dışılık üzerinden değil hürriyet üzerinden bir tercih yapılabilir. İstibdat her türlü terakkiye manidir. Baskı fıtrata aykırıdır ve yaşama şansı yoktur. Zulüm gibidir. Zulüm ile abad olunmaz. Bu nedenle de küfür devam eder ama zulüm devam etmez. Zira zulüm fıtrata uygun değildir. Elbette yaratıcısını tanımayan küfür de bir zulümdür. Fakat küfür üzerinde bir küfür vardır. Bu anlamda idealize etmeden belki de hürriyete açık laik uygulamalar aklı karartan ve hürriyeti örten IŞİD türü uygulamalara yeğdir. Bu nedenle de Haricilik gibi aşırı akımlar tarih boyunca yaşayamamış ya da gözden ırak gönülden ırak uçlara çekilmişler, tünemişlerdir. Ye’cüc ile Me’cüc kavimleri neden uç bölgelere sinmişlerdir? Elbette vahşi ve medeni olmayan karakter ve tabiatlarından ötürü. Bu açıdan Haricilik de İslam dünyasının uçlarına çöreklenmiş, mahkum olmuştur ve bunlar medeniyet çöktüğünde yeniden merkeze hücum ediyorlar. Aynen Ye’cüc ile Me’cüc örneğinde olduğu gibi.
İslam ise diğer dinlerde olduğu gibi laikliğe ihtiyaç bırakmamıştır. Sözgelimi diğer dinlere ehli kitap statüsüyle hayat hakkı tanımıştır. Osmanlı bunu millet sistemiyle somutlaştırmıştır. Bazı laik ülkeler dinlere hürriyet tanımak yerine dinleri laik çerçeve içinde eriterek üniter hale getirmek istemektedirler. Biz de son sıralarda bazı Kemalistler İslam’ı millileştirmenin ötesinde kemalistleştirmek de istemektedirler. Camilere bayrak asmak ya da hutbelerde Mustafa Kemal’e gönderme yapmak gibi. Elbette cami cemaati bayrağa karşı değil ama bunun yeri hükümet daireleridir.
Mesela 1990’lı yıllarda Lübnan’da Osmanlı’dan kalma eski millet sistemini yıkarak; dini nikahı kaldırılıp yerine laik nikah akdini ikame etmek istemişlerdir. Bunun öncülüğünü öldürülen cumhurbaşkanlarından René Moawad yapmak istemiş ama bu çabası akim kalmış, boşa gitmiştir. Osmanlılardan kalan dini sistemi üniter bir laik sistemle değiştirmek istemiştir. Bu durumda laiklik hakem bir kurum olmaktan çıkıyor hakim bir kurum haline geliyor. Dolayısıyla şikayete konu hali kendisi yürütüyor. Yerini aldığı sistemi eski haliyle kendisini yürütüyor.
Bu sebeple bazı yönlerden laik uygulamalar benimsenerek değil muvakkat bir surette tercih edilebilir. IŞİD ile laiklik ifrat tefriti temsil ederler. Mustafa Öztürk gibilerine müzahir olan Ertuğrul Özkök gibiler, ‘sınırımızda IŞİD görmektense YPG görmeyi yeğleriz’ demişlerdir. Bu sözleriyle adeta Bizans patriklerini taklit etmiştir. Onlar da şöyle söylüyorlardı: Latin külâhı görmektense Türk sarığını yeğlerim.
Yoksa İslam, laik uygulamalara boş alan bırakmamıştır. Sadece İslam’dan nefret edenler onu kılıç dini olarak yaftalamaktadırlar. Laikliği de tek bir surete veya forma indirgemek doğru değildir. Laikliğin bir çok formu bulunmaktadır.
Mustafa Öztürk gibiler ise IŞİD’e gerekçe göstererek mutlak anlamda laikliği egemen kılmak istiyorlar. Zira onlar IŞİD çizgisini ona buna teşmil ve tamim ediyorlar. Kendileri gibi düşünmeyen herkesi IŞİD’ci olmakla yaftalıyor, suçluyorlar. Onlara göre din külli olarak yanlış kullanıldığından veya dinin kendisi yanlış olduğundan dolayı laiklik uygulamaları yeğdir hatta kaçınılmazdır.
Geçmişte demokrasi de en çok tartışılan konular, kavramlar arasında idi. Demokrasiyi seçim sistemine indirgediğimizde İslam ile bir problemi kalmıyor. Faslı İslam alimlerinden Ahmet Raysuni demokrasinin makasıttan değil vesailden yani vasıtalardan saymaktadır.
Gazali’nin ilimlerin miyarı veya sağlaması olarak gördüğü ve meşru saydığı mantık yerine siyaset aleminde demokrasiyi ikame etmek mümkündür. Böylece demokrasinin İslamileştirilmesinin yolu açılmış olur. Fakat bu mukayyet yani kayıtlı demokrasi olacaktır. Bediüzzaman bunu ‘meşrutiyet-i meşrua’ şeklinde ifade etmektedir. Acem tüccarının halıyla birlikte yanında başka şey satması gibi demokrasiyi laiklikle kopmaz bir ikili görenler demokrasiyi kullanılmaz hale getiriyorlar. Tek forma indiriyorlar. Ne demokrasi ne de laiklik tek form değildir. Kendi içinde çatışan eğilimlere haizdir. Ahmet Raysuni ise ‘demokrasi, şuranın örgütlü ve organize olmuş halidir’ demektedir. (El Hareketü’l İslamiyye el Mağribiyye: Suudun em Ufulun, Ahmet Raysuni, Daru’l Kelime, s: 67)
Raysuni şöyle devam ediyor: Demokrasi aş yemek gibidir. Putperest yemek yiyor diye Müslüman bundan vaz mı geçecek?
Muhammed Yusuf İdris ise, ‘demokrasiyi İslamileştirerek Müslümanlar olarak batıla İslam kisvesi mi giydirmeliyiz?’ diye soruyor. (Şikayetü Ehli’s Sünneti bihikayeti ma nalehum min mihnetin, Daru’n Nur, s: 28) Bu mesele Hazreti Ömer’in Pers divanını yani hükümet teşkilatını kabul etmesi gibidir. Fatih Sultan Mehmet de İstanbul’un fethinden sonra benzeri bir biçimde Bizans’tan bazı devlet aygıtları devşirmiştir.
Batıla İslam kisvesi giydirilmesi hükmüne gelecek olursak; bu kıyas maalfarıktır ve bu muhakemeyi laiklik İslam uyuşması zemininde kullanabiliriz.
Ne ilginçtir! Gazali mantığı ölçü olarak İslamileştirmiştir, matematik sair sünen ilimleri de böyledir. İbni Rüşd ise sosyal bir branş olan felsefeyi hikmet adıyla İslamileştirmiş ve bunu yaparken Gazali’nin felsefeye getirdiği eleştirileri boşa çıkarmak istemiştir.
Seçim sistemi olarak demokrasi nötr durumdadır ve vesaildendir yani araçtır. İslam’a ideolojik bir zıddiyet barındırmaz. Bu kayıtla içselleştirmek sakıncalı olmasa gerek. Laiklik ise dinin yerine aldığı oranda dinsizliği temsil edecektir. İslam’ın bihakkın tatbik edilmediği ortamlarda ise dinler arasında çekişmeyi dindiren, engelleyen bir trafik sistemi vazifesi görüyorsa bunda bir sakınca olmasa gerek. Kerhen kabul etmek mümkündür. Tebeddülü esma ile hakaik tebeddül etmez. İslami yaftasıyla IŞİD İslamcı olmayacağı gibi İslami bir sıfat taşımayan her şey de İslam muhalifi olmasa gerek.
Sonuç olarak; Öztürk gibiler ölümü gösterip sıtmaya razı etmek istiyorlar. Laiklik ile IŞİD birbirlerinin ifrat ve tefrit halidir. Prensipte bunlarda haddi vasat veya itidal aramak boşunadır. Ebubekir Bağdadi ile Beşşar Esat arasında fark vardır ama yaptıkları ve icraatları benzerdir. Madalyonun iki yüzüdür. Birisi kendince dini, öteki de kendince laikliği temsil etmektedir. İkisinden de beriyiz.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu? Zekâtın toplum hayatında zengin ile fakir arasındaki musbet köprüyu nasıl kurduğu kin ve hasedi nasıl ortadan kaldırdığının isbatı için zamanın zenginlerinin servetlerini koruma payı ayırmaları,özel güvenlik sektörünün devasa bir boyut alması bunu ispatlamıştır mu?Şu mukayeseye bakmak bile yeter aslında.İslamiyet çarpıştırmiyor, barıştırıyor.Hayat veriyor.Hiç Ulvi, semavî olanla,arzî süflî olan bir olur mu?Semavî olana uyanlar yüceliyor, diğerleri maatteessüf alçaltıyor.
Yanıtla (0) (0)Allah,Ömer Bin Abdülaziz (Ra) ve Mehdi gibi Zatlar olmadığı sürece,bu" Aziz " dini böyle siyasetçilerin elinden kurtarsın.Amin.Bediüzzaman hazretleri (ra),euzubillahimineşşeytani vessiyaset derken aslında müttaki müslümanları siyasetten kurtardığı gibi,dini de siyasetçilerden kurtarmış.Demokrasi deyip Din-i mübin-i İslam'ı otelemek mi?Maazallah.Yaşasın meşrutiyet-i meşrua!Allah tüm insanlığa hakiki iman nuru ve İslam'ın adaletini,merhametini,hikmetini,hakikatini,fıtrata uygun olan hakimiyetini nasib etsin.Amin.
Yanıtla (2) (0)Hukukunu bilip uygulamak mazeret değil.İnsanlar hür oldu yine de abdullahtır.Allah'a hakiki kul olmak başkalara kul olmamayı gerektirir.Şeriat aleme hürriyet ve bağımsızlık için geldi.Uygulama tekniği insan ve müslümana bırakıldı.Karşıtlık tabusu müslümanın işi değil.Vesilenin mahiyetine bakılmaz amaç ve sonucuna bakılır.
Yanıtla (3) (1)Araba bir teknik ürün.Akıl ve terle üreten adam gibi sürerken; bizler adam öldürmek için sürüyoruz.Çünkü akıl ve alın teriyle biz yapmadık.Uyduruk bir düzende ; şeri anlamda tartışmalı parayla aldık; sokağa bozkıra dalar gibi daldık.Zekatımı verir; mersesedesten iner bmv binerim diyen cerbezeci müteahhit mantığı artık bitti.Yok böyle bir dünya.
Ya bir yol bulacağız ya bir yol açacağız.Ya da açılan yolu geliştireceğiz.Yol iki görünüyor.Ya demokrasi yönetim tekniği veya dikta ve anarşi/ kaos yolu.
150 yıldır aldığımız demokrasi yolunda katkımız yoksa hiç olmazsa susacağız!.
"Allah'a hakiki kul olmak başkalardan özgür ve bağımsız olmayı gerektirir.İnsanlar hür oldular ama abdullahtırlar." Hukukunu bilmemek özür değildir.Şeriat aleme istibdat ve baskıyı kaldırmak için geldi.Fotoğrafa değil arkasına bakalım.( manayı hakikiye).
Yanıtla (1) (0)150 yıldır demokrasi yolundayız.Demokrasi bir yönetim tekniği.Toplumlara özgü olarak değişip dönüştürülmeli.Araba da bir teknik ürün.Akıl ve ter döküp üretenler adam gibi sürerken; Türkler sanki öldürmek için sürer.Kendi suçumuzu arabaya atmayalım.Bu kolay ve ucuz bir yol.Özünde zahmetsiz rahmete kavuşma var.Uyduruk bir sistemde çal çırp, sokağa, orta asya bozkırı gibi dal.Yok böyle bir dünya.Ya da zekatımı verdim de.Kamudan çal; Merdedesten in Bmv ye bin.Yok öyle bir dünya."Her yasal olan helal demek değildir."Alev Alatlı.Deniz bitti artık..
Demokrasi dediğiniz şeyin zamanımızdaki uygulamalı tezahürü,yani demokrasi diye oynadıkları oyun:Kölelere efendilerini seçme hakkını veren yönetim tarzıdır.Gerçekten milletini ve haklarını düşünen kimmiş?Göstersinler de görelim.İnsanlara gerçek haklarını veren ve hem bireyleri hem de toplumu dirilten,hayat veren Allahın izniyle İSLAMdır.İslamiyet su gibidir.Herkese hayat verir.Diğerleri hepsi palavra...Tiyatrodan başka bir şey değil.
Yanıtla (1) (2)