Dinden çıkan Müslüman anarşist olur
Günün Risale-i Nur dersi
Bismillahirrahmanirrahim
Şimdi küfr-ü mutlak, öyle cehennem-i mânevî neşrine çalışıyor ki, kâinatta hiçbir kâfir ona yanaşmamak lâzım geliyor.
Kur’ân’ın “rahmeten lil’âlemîn” olduğunun bir sırrı budur ki:
Nasıl Müslümanlara rahmettir; âhirete iman, Allah’a iman ihtimalini vermesiyle de, bütün dinsizlere ve bütün âleme ve nev-i beşere rahmet olmasına bir nükte, bir işarettir ki, o mânevî cehennemden dünyada da onları bir derece kurtarmış.
Halbuki şimdi fen ve felsefenin dalâlet kısmı, yani Kur’ân’la barışmayan, yoldan çıkmış, Kur’ân’a muhalefet eden kısmı, küfr-ü mutlakı komünistler tarzında neşre başladılar. Komünistlik perdesinde anarşistliği netice verecek bir surette münafıklar, zındıklar vasıtasıyla ve bazı müfrit dinsiz siyasetçiler vasıtasıyla neşir ile aşılanmaya başlandığı için, şimdiki hayat, dinsiz olarak kabil değildir, yaşamaz. “Dinsiz bir millet yaşamaz” hükmü bu noktaya işarettir.
Küfr-ü mutlak olduğu zaman, hakikat-i halde yaşanmaz. Onun için, Kur’ân-ı Hakîm, bu asırda bir mu’cize-i mâneviyesi olarak Risale-i Nur şakirtlerine bu dersi vermiş ki, küfr-ü mutlaka, anarşistliğe karşı sed çeksin. Hem çekmiş. Evet Çin’i, hem yarı Avrupayı ve Balkanları istilâ eden bu cereyana karşı bizi muhafaza eden Kur’ân-ı Hakîmin bu dersidir ki, o hücuma karşı sed çekmiş, bu suretle o tehlikeye karşı çare bulmuştur.
Demek bir Müslüman mümkün değil, başka bir dine girip, ya Hıristiyan ve Yahudi, hususan bolşevik gibi olmak... Çünkü, bir İsevi, Müslüman olsa, İsâ Aleyhisselâmı daha ziyade sever. Bir Mûsevî, Müslüman olsa, Mûsâ Aleyhisselâmı daha ziyade sever. Fakat bir Müslüman, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın zincirinden çıksa, dinini bıraksa, daha hiçbir dine girmez, anarşist olur; ruhunda kemâlâta medar hiçbir hâlet kalmaz. Vicdanı tefessüh eder, hayat-ı içtimaiyeye bir zehir olur.
Onun için, Cenâb-ı Hakka şükür, Kur’ân-ı Hakîmin işârât-ı gaybiyesi ile, kahraman Türk ve Arap milletleri içinde lisan-ı Türkî ve Arabî ile bu asrı kurtaracak bir mu’cize-i Kur’âniyenin Risale-i Nur namıyla bir dersi intişara başlamış. Ve on altı sene evvel altı yüz bin adamın imanını kurtardığı gibi, şimdi milyonlardan geçtiği sabit olmuş. (Emirdağ Lâhikası-2)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
âhirete iman : öldükten sonra sonsuza kadar yaşanacak olan âlemin varlığına iman etmek
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
Aleyhisselâm : Allah selâmı onun üzerine olsun
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
cereyan : akım, hareket
dalâlet : hak yoldan ayrılma, sapkınlık
hakikat-i hal : işin aslı, gerçeği
hâlet : durum, hâl
hayat-ı içtimaiye : toplum hayatı
hususan : özellikle
intişar : yayılma
İsevi : Hıristiyan
işârât-ı gaybiye : geleceğe veya bilinmeyen bir olaya işaretler
kabil : mümkün
kemâlât : faziletler, iyilikler, mükemmel özellikler
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
küfr-ü mutlak : sınırsız inançsızlık; Allah’ı ve Allah’tan gelen her şeyi inkâr etme, kabul etmeme
lisan-ı Türkî ve Arabî : Türkçe ve Arapça dil
medar : kaynak
mu’cize-i Kur’âniye : Kur’ân’ın mu’cizeleri
mu’cize-i mâneviye : mânevî mu’cize
muhafaza eden : koruyan
muhalefet eden : karşıt olan, aykırı
Mûsevî : Yahudi
müfrit : ifrat eden, haddini aşan, ölçüsüz ve taşkın hareket eden
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen
neşir : yayma
nev-i beşer : insanlar
nükte : ince ve derin mânâ
rahmet : İlâhî şefkat ve merhamet
suret : şekil
şakirt : talebe, öğrenci
şükür : teşekkür etmek, övmek
tefessüh etmek : bozulmak
zındık : dinsiz